Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

69 syf.
·
Puan vermedi
·
2 saatte okudu
Ülkemizde ilk Faulkner kitaplarını önemli edebiyatçılar çevirmiş hep: Talât Sait Halman'ın burada basılan ilk Faulkner kitabı olan " Duman" öyle bir kitap ki İnce Memed'in yazılmış olmasında bile etkisi var. Bilge Karasu'nun "Doktor Martino" adlı çevirisi ve Ülkü Tamer'in "Kırmızı Yapraklar "çevirisi orijinal eserlerle birebir örtüşmeyen toplama öykülerden oluşuyor. Bir de Hamdi Koç'un "O Akşam Güneşi" adlı toplama çevirisi var ki, açıkçası şu ana dek okuduğum en iyi Faulkner kitaplarından birisi olduğunu düşünüyordum onun, ancak "Kırmızı Yapraklar" resmi Faulkner bibliyografyasında bulunmayan bir eser olarak (toplam 4 öykü kitabı var yazarın) anlaşılan o ki Ülkü Tamer'in seçimlerinden oluşuyor ve bence muhteşem bir kitap, gerçekten. Faulkner'ın bu isimle oluşturulmuş bir öykü kitabı yazarın ölümünden sonra da basılmış olabilir, ama eğer bu öyküler sadece Ülkü Tamer'in seçimiyle bir araya getirilmişse bence Hamdi Koç'unkinden bile daha etkileyici, kesinlikle daha kısa, ve etkileyiciliği çok daha fazla bir atmosfer yaratarak yazarın belki de gurur duyacağı bir çalışmaya dönüşüyor. Her şeyden önce; "Kırmızı Yapraklar" Faulkner eserlerinin bir kısmını okumuş olan okurlar için sürprizlerle dolu: Hamdi Koç çevirisi "O Akşam Güneşi"ni okurken henüz Ses ve Öfke'yi okumamıştım, bu yüzden "Kırmızı Yapraklar"ın ilk öyküsü olan "O Akşam Güneşi"ndeki anlatıcıyı ve karakterleri tanımamıştım, oysa "Ses ve Öfke"yi okuduktan ve unutumadıktan sonra, tekrar okuma isteğiyle dolup taşarken şimdi karşımıza çıkanlar da bu karakterler işte: Öyküyü Quentin anlatıyor, Caddy ve Jason, ailenin zenci hizmetçisi Dilsey ve nevrotik anne de burada. Quentin hem kitabın açılış öyküsünde hem de kapanış öyküsünde anlatıcı olarak karşımıza çıkıyor. Bütün kitap hakikaten bir korku filmini andırıyor ama korku filmini oluşturan ögeler burada yok gibiler, birşey olduğu yok veya varsa bile aslında buna doğrudan tanık olmuyoruz: koskoca, kapkara, kötülük dolu şeytani birşey insanların kanlarında dolaşıyor ve bu şeytani kötülük "kara insanları" alıp satan beyazlar, onlarla iş birliğine dalıp giden Kızılderililer, beyazların baskısıyla kendi türüne düşman kesilen "kara insanlar"dan başkası değil. Quentin'in "Ses ve Öfke"de bir nehre kendini atıp öldürmeden çok seneler önce (ilk öyküde söylediğine göre on beş sene öncesinin Jefferson'ını anlatıyor Quentin) anlattığı öyküde çok etkileyici bir zenci karakter görüyoruz: kocası Jesus'in kendini öldüreceğinden emin olan Nancy Quentin'in ailesinden yardım istiyor, daha 7-8 yaşında olan çocuklara sığınmaya çalışıyor, ama hiç birşey kaderini değiştirmiyor, ancak biz ne cinayete tanık oluyoruz, ne de daha sonra bir şey öğreniyoruz bu konuda. Aynı şeyi diğer öykülerde de okuyoruz: beyaz bir kadına yanaştığı iddiasıyla öldürülen zenci Will Mayes, Kızılderililer tarafından gelenekleri gereği öldürülmek üzere av olarak bırakılan zenci, ve en sonda beyazlar ve Kızılderililer tarafından mal gibi alınıp satılmalarının tek sebebi kara derileri olan insanları okuyoruz. Yine bir temel Faulkner temi olarak zaman, ilk öyküden başlayarak hemen şu anda geriye, ve sonra günümüze dönerek ileriye doğru hareket ediyor. Son iki öykü birbiriyle bağlantılı ve burada iç içe geçerek Faulkner'ın zamanı bir helezon gibi aşağı doğru çektiğini; bunaltıcı, ürkütücü ve özellikle son öyküde anlaşılması ve takip edilmesi zor bir tarzda dile getirdiğini dile getirmek gerek. Eğer bu bir toplama kitapsa Ülkü Tamer'e hayranlık duymamak elde değil, her ne kadar benim okuduğum eserlerinde ırk meselesi bu kitaptaki kadar ısrarla ve spesifik olarak geçmiyorsa da yine de yazarın en başat temlerinden birisi olarak bu konuya olan ürkütücü, yalın ve insanın hayâl gücünü kamçılayan bir üslûpla yaklaşımı hakikaten çok etkileyici. Okuduğum en etkileyici Faulkner kitaplarından birisi diyebilirim "Kırmızı Yapraklar" için. Kitabı okurken, ve gerçekten böyle bir kitap yazar tarafından yayımlandı mı diye öğrenmeye çalışırken "Ses ve Öfke" romanındaki anlatıcılardan ve zamana yenik düşen, zamana takıntılı Quentin'in okuduğum bu kitaptaki açılış ve kapanış öykülerinde olduğu kadar yazarın en büyük edebi başarısı sayılan "Abşalom, Abşalom!"da da anlatıcı olduğunu öğrendim. Ve bütün bunlar 1930'larda yazılıyor... etkilenmemek elde değil. Benim için Faulkner'ın kendi ülkesindeki güney değerlerini, aristokrasiyi, ırk meselesini bir ırkçılık karşıtı olarak değil, güneyin doğal yapısının akışında yaşanan korkunçluklar gibi anlatması değil, zamana duyduğu takıntı ve bu takıntının sebep olduğu işkenceleri karakterlerinin yaşaması etkiliyor. Geriye bakarak geçmiş , yok olmuş bir zamanın yasını tutma düşüncesi beni etkiliyor evet, çünkü bu, benim için okuduğum nice kitapta yazarın anlattığı nice şeyden çok benim de derdim haline gelen ve Quentin'inki gibi bir yıkımla olmasa bile hasar vere vere bu yaşa ulaşmama müsaade eden bu his benim de hayatımın en önemli takıntılarından biri. Bu ürkütücü gerçeklik yazarın bir çok eserinde kendini belli ediyor. O güzel "Çılgın Palmiyeler" romanında yaşanan korkunç selle üzerinde bulunduğu salla ve yanında kurtardığı gebe bir kadınla sel ve yıkıntılar her şeyi yıkıp yutarken, önüne alıp sürüklerken zamanın yıkılıp gitmesine sessizce, usul usul bakan ve her şeyi akışına bırakan uzun boylu mahkûm, yazarın olmasa bile benim en sevdiğim karakterlerinden biri. Ve sırf bu yüzden "Ses ve Öfke"yi tekrar tekrar okumak istiyorum. "Kırmızı Yapraklar"ı bence Faulkner'ın tadını almış okurlar okumalı. Ve mutlaka okumalı. Herkese iyi okumalar.
Kırmızı Yapraklar
Kırmızı YapraklarWilliam Faulkner · Ataç Kitabevi · 19597 okunma
··
51 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.