“ Eskiden bizim buralarda “adam” varıdı oğul, dediğine inanılan sözüne güvenilen, mert namuslu adam! Devir değişti ya, o adamlar da galmadı, yitti gitti. Buranın insanına bir garip hâl oldu ki oğul, ne dediği belli ne gittiği... Benim aklım ermez oldu be oğul...” dedi yaşı yetmişe yaklaşmış gün görmüş babam. Yaşar Kemal ustanın ünlü sözü geldi aklıma, “ O güzel insanlar o güzel atlara binip gittiler. Demirin tuncuna insanın piçine kaldık” dedim babama. “Oğul, senin bu Yaşar Emmin işi çözmüş, demirin tuncu bu yeni bitme adamlar gibi kaypak olur, yumuşak olur da güvenilmez, yanına varılıp da bi iş yapılmaz...”
Geçen hafta sonu memlekete gittim dünyalık işleri hala yola koymak için. Varmışken de ana babanın yanına gidip sohbet edip hasret giderdik yettiğince. Babam eskileri anlatmaya başlayınca hep hüzün çöker bana, çoçukluğumu hatırlatır biraz, biraz da yokluğu, zorluğu, yaşama tutunup insanca yaşamak için insanın gösterdiği olağanüstü çabayı düşünürüm. Bir tuhaf, bir garip olurum.
1966 yılında nenem (Babamın annesi) vefat eder, vefat sebebi belli değil, vadesi doldu ya hastalık bahane derler. O zamanlar bizim köyde elektrik olmadığı gibi yol da yok, doktor-hemşireyi ara da bulasın. Geride en büyüğü (babam) 15 yaşında beş evlat kalmıştır. Dedemin ikinci evliliği, köylünün dediğine göre yaşlı birisi Bayram Dedem ama benim araştırmalarım 55-60 yaşları arasında olması gerektiği yönünde. Yoksulluk ve bakımsızlıkla geçen bir yılın ardından Bayram Dedem de yürür meçhule. Beş öksüz çocuk kalmıştır bir başlarına. Allahın hikmetinden sual olunmaz derler ya o sene zorlu bir fırtınada evleri de yıkılır beş öksüzün. Giden gider, yıkılan kalır, sual sorulmaz. Amcamın yedi sekiz yaşlarında olduğu döneme denk gelir o anlatır. “Yıkılan duvar köşelerinin birine naylon çekerek sığıntı yaptık o zaman, beş kardeş bir döşekte koyun koyuna yatar uyurduk, sabah uyanınca üstümüzde bir karış kar olurdu da hastalık nedir bilmezdik.”...
Irızanın Mustafa da derler, Irızanın efe de. Gencecik bir yiğit pehlivan var babamın uzaktan akrabası. Bileği senin bacağından kalın, hem cüsseli hem de cüssesinin hakkını verircesine yiğit, yaman bir delikanlı bu Mustafa. Üç köy uzakta olsa da kara haberdir tez yayılır derler ya, haberini alır bizim öksüzlerin. Seğirtir gelir. Köylük yerde yokluk çok olur. O meşhur yokluğun içinde köylüyü bir araya getirerek iki göz bir ev yaparlar bizimkilere. Hey gidinin koca günleriii heeeyyyyy. Yokluk ki gözün kör olsun yokluk. Bamam o günler ah eder, gün gelecek köyün en güzel evini yapacağım şuracığa diye. Gün gelir yapar da. Bu Mustafayla çok günler geçirmiş babam. Kimin başı sıkışsa diğeri koşar kim aman dese yetişir olmuşlar ikisi. İşte bu yiğit adam Irızanın Mustafa rahmetli olmuş da gözleri dumanlı hatırlamış babam o günleri. O günlerle birlikte “o adam”ları özlemiş belliki.
Bir daha gelir mi ki?....