Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

131 syf.
8/10 puan verdi
·
7 günde okudu
Bazı eserlere bütünsel olarak yaklaşmak onları daha anlaşılır kılar. Konu bütünlüğü, anlatılmaya çalışılan şey, yazar tarafından bazı zamanlarda eserin tamamına yayılmış, harmanlanmış durumdadır, işte bu eserlere bütünsel bakmalıyız, kimi zaman da yazılan eserin bütünsel bakılmaya illa da ihtiyacı yoktur, başka bir tabirle; eserden rastgele bir sayfayı okusanız bile eserin biçimselliğini eser miktarda bile olsa görebilirsiniz; konu bütünlüğü birçok yerde fark edilir durumdadır. Konu bütünlüğü harmanlanmış eserler diğerlerine nazaran derinliği hemen anlaşılamaz. Bu derinliğin farkına varılması için eserin tamamen okunması ve üzerine düşünülmesi gerekir. Dolayısıyla burada konu faktörü de işin içine girmektedir. Kimi eserlerde konu ön planda olup, aktarılmaya çalışılan olgu konunun bütünlüğüne dayanır. Kimi eserlerde de bu konu, aktarılmaya çalışılan olgunun altında kalır, o olguya aşağı yukarı her sayfada rastlarız. Öncelikle Katharina Blum'un Çiğnenen Onuru'na bu ayrımı yaparak bakmamız gerekiyor. Bu eser kesinlikle bütünsel bakılması gereken bir eser. Eserde genel itibariyle bir suçlu ile aşk yaşamış olan Katharina'nın öyküsü anlatılıyor. Katharina'nın yaşadıklarına adım adım şahit olurken bir modern dünya eleştirisiyle karşı karşıya da kalmış oluyoruz aslında. Modern dünyada kamu kavramı insanı duygusal bir varlık olarak görmez, kağıt üzerindeki bir harf yığını olarak görür. Mesela Katharina, kamuya göre o azimli, sevecen Katharina değil, salt dümdüz Katharina Blum'dur. Şu tarihte şu yerde doğmuştur. Eğer bir suç işlediyse o suçu işlemiş olarak bakılır, o suç işlenene dek geçirilen psikolojik süreçlere dikkat edilmez. Bu yüzden kamu sonuç odaklı işler, neden-sonuç odaklı değil. Ortada olan şey sadece sonuçtur. Sonucun gerçekleşmiş olması kamusal anlamda, nedeni etkisiz kılar. Sonuç o denli önem arz eder ki, onu doğuran nedenden özerk hale gelir. Bu, insanın doğası anlamında bakacak olursak mantıksız ve tutarsız bir durumdur. Katharina'nın da yaşadığı şey budur; kamunun insanı ve insan doğasını nesneleştirmesi, basının da insanı çarpıtması. Eserde suçlu olduğunu bile bilmediği bir adamla eserdeki bahsedilen zamana göre birkaç gün önce ilişki içersinde olan Katharina, bu ilişkiden dolayı sorgulanmaya, bir noktadan sonra suçlu bulunmaya başlıyor. Sorgulanmalar sırasında, bir suç örgütünün üyesi olan Katharina'nın sevgilisini bulmayı ve bu suç örgütünü çökertmeyi kafaya koymuş azimli bir dedektif Katharina'ya birçok suçlamada bulunur. Modern sistemde suçlu bulunma ya da bulunmama olguları bile aslında bir tutarsızlığa dayanmaktadır. Katharina gibi salt suçlu diyemeyeceğimiz bir insan sorgulanırken ona sorular yöneltilir. Bu sorular onu suçlu bulmaya yöneliktir. Yani sorguda olan kişi aslında bir anlamda bu hiç ilgisinin olmadığı suçlamalardan kendini kurtarma derdindedir. İnsanı bu buhrana sokan şey de kamunun insanı nesneleştirme içgüdüsüdür. Psikolojik manada bir baskı işidir bir nevi sorgu olgusu. Bir kişiyi kendini temize çıkarması çabasına sokmaktır. Bir kişi eğer kendini temize çıkaramadıysa bu büyük ihtimalle suçlu olduğu içindir. Ama ortada daima bir "ya da" kısmı mevcuttur, olmalıdır. Eğer bir birey kendini modern sistemdeki bir sorgudan temize çıkarabilmiş durumda değilse bu onun illa da suçluluğunu kanıtlamaz. Başka her türlü etmen buna sebep olmuş olabilir. Mesela sorgucunun, eserde örneği verildiği üzere, hırsından dolayı gözünün olayı çözmek dışında başka bir şey görmemesi yüzünden çoğu detayı atlamış olabileceği olasıdır, sorguya alınan kişinin kamusal buhrandan etkilenmesinin olası olduğu gibi. Ama modern kamusal toplum bu "ya da"lara dikkat kesilmeyecek kadar meşguldür, acelesi vardır. Sırada başka kendini aklamaya çalışan insanlar dinlenecektir, insan da bir nesne olduğuna göre ne diye sırf bir insan için zaman kaybedilsin ki? Modern kamusal düzenin en büyük eksiği budur. İşte Katharina da böyle bir baskı altında sorgularda bulunur. Karşısında hırslı, yükselmeye hevesli, 'gözü yükseklerde' olan bir dedektif vardır. Bu yöneltilen haksız suçlamalar sorgularda o denli boyutlara ulaşmıştır ki, bir ara Katharina'nın yıllardır emek verip biriktirdiği para birikimi bile örgütün parası olarak nitelendirilmiştir. Bu psikolojide tarafsız bir sorgu nasıl mümkün olabilir? Eğer bir kişiye suçsuz diyemiyorsak, aynı oranda suçlu da diyemeyiz. Modern kamusal toplum bir insana suçsuz diyememeyi, onun suçlu olabileceğinin ilk kanıtı olarak sayıyor. Bu psikolojik baskı altında soruşturma ve sorgular gerçekleşiyor. Ve modern toplumlarda yaşayan insanların kendileri bile suçlu olmasalar dahi suçlu olmadığını kanıtlamak zorunda hissediyorlar kendilerini. Kafka'nın Dava'sı aklıma geldi sık sık bu satırları yazarken. Josef K.'da aynı haksız psikolojik baskıyı yaşıyordu. Suçsuzdu ama kamusal düzen peşine düşünce bu suçsuzluğu kanıtlamasının gerektirdiği yoğun baskı altında eziliyordu. İşte modern kamusal toplum, duygusal bir varlık olan insanı bu şekilde kayıtsızca ezmektedir. Katharina da birçok kez haksız bir şekilde aynı böyle ezilmiştir. Kamusal kısmı bir kenara bırakıp biraz da basın açısından bakmak isterim esere. Zaten eserin iki temel unsuru bana göre kamu ve basın. Bu ikisinin altında ezilen insan. Kamu ve basının insanı ezip, onda suçsuzluğunu kanıtlayacak güç bırakmaması, başka bir tabirle üzerine başkaları tarafından onlarca kilo ağırlık konmuş olan bir insanın yerden ayağa kalkamaması, ağırlık koyan insanlar tarafından bu insana "ayakların var, hadi kalksana" denmesidir. Kamunun insanı bir nesne, yalnızca bir isim olarak görmesi yetmiyormuş gibi basın da insanı kendi keyfi nasıl isterse öyle görmektedir. Basın günümüzde öyle bir hal almıştır ki, önemli olan şey haberin doğruluğu değil, haberin okunmasıdır artık. Doğruluk artık sansasyon yaratacak bir olgu değildir. Sansasyon basın şirketleri için artan para ve itibar, artan tirajlar demektir. Doğru da etiksel olarak birçok olgunun gerisinde kaldığından, doğruyu göz ardı etmek uğruna bir sansasyon basıncılığı türemiştir günümüzde. Katharina'nın kendisi bile sevdiği adamın suç örgütünün kilit ismi olduğunu sorgular esnasında öğrenmişken, basın Katharina'yı daha o zamandan suç örgütünün ekonomik kaynağı olmakla suçlamaya başlar. Bu yüzden de Katharina bir yandan kamunun insanı nesneleştirmesi ve suç dayatması problemleriyle uğraşırken bir yandan da basının kendisini direkt olarak suçlu ilan etmesiyle uğraşmak zorunda kalır. Bu durumda kalan bir insanın içinde bulunacağı psikolojik durumu canlandırın aklınızda. Bu, modern çağın gerçekliği kadar gerçek, olası bir durumdur aslında. Hepimizin başına gelebilir. Mesela bir anda oturduğunuz apartmanda bir cinayet işlenir ve cinayeti işleyen kişi bir süreliğine bulunamaz. Apartmandaki görgü tanıkları olarak ifade verirken bile o yoğunluğu üstünüzde hissedebilir hale gelirsiniz. Çünkü kamuya göre o katilin olabilirliği en alakasız kişi bile olsanız sizi bile kapsar ve bunu da içinizde hissedersiniz. Basın açısından doğru kavramının değiştirilmesinden vazgeçilmediği için artık asıl doğrunun ne olduğu sorusu da büyük bir muamma yaratmaktadır günümüzde. Yazılan bir şeyin gerçekliğini saptayabilmemiz için bile derin araştırmalar gerekir bana göre. En basitinden örnek verecek olursam tarihi kaynaklar örneğini verebilirim. Daha önceki bir inceleme yazımda da bundan söz etmiştim. Bizler tarihi bir eseri okurken arkasında kaynakça görünce bir anda rahatlıyoruz, sanki içten içe diyoruz ki, "kaynakça varsa kitabın arkasında, doğrudur". Peki hiç kaynakçanın kendisini araştırdık mı? Kaynakçanın eserin son sayfalarındaki varlığı değil, içeriğidir mühim olan. Hem o kaynakçadaki bilgilerin doğruluğunu nereden biliyoruz? Bir şeyi kendimiz araştırmadan, şuradan buradan alınmışsa doğrudur demek yerine o şuradanı buradanı bir de kendimiz araştırsak hiçbir şey kaybetmeyiz. Günümüzde bu hataya sıkça düşülüyor. Basın konusunda da reklamını daha iyi yapan basın kuruluşu daha kesin bilgiye sahipmiş gibi algılanıyor. Bu da son derece yanlış. Eserde söz konusu olan önemli detaylardan biri de bu. Katharina'yı daha en baştan suçlu ilan eden basın kuruluşu oldukça ünlü bir basın kuruluşu olduğu için belirli kesimler tarafından zaten en başta doğru kabul ediliyor bu sav. İşin kötü tarafı diğer ufak basın kuruluşları da yavaş yavaş Katharina'yı örgüt üyesi olmakla suçlamaya başlıyor. Gerçekten korkunç bir durum. Modern çağda üstte bahsettiğimiz durum aslında yalnızca belirli kuruluşlara ait bir nitelik değil. Toplumda biz insanlar genel olarak bu şekilde düşünmeye odaklı hale getirilmişiz bir şekilde. Ünlü birinin söylediği bir şeyi doğru kabul eden yüzbinlerce insan var. Bir insanın sözünün geçer biri olması (aslında bu terimin kendisi bile bir çelişki, "sözü geçer" terimi, insanın sözünün her yerde geçmesi onun ünlü ve bilindik biri olduğunu da gösteriyor bir yandan da, belirli kesimlerce tanınan birine bile "sözü geçer bir insan" diyoruz, her söylediği söz doğru mu sanki her yerde geçiyor?) o insanın söylediklerini doğrulamaz. Modern çağda ünlü bir kişinin söyledikleri sürekli olarak ciddiye alındığı için her dediği doğru sanılıyor. Ciddiye alınmayan birçok insan en doğru şeyleri söylerken, herkes tarafından ciddiye alınan tek bir insanın söylediği en saçma şey en doğru şey olarak sayılır. Eserin sonlarına doğru Katharina bu kamu-basın ikilisinin altında ezilmeye daha fazla dayanamaz hale gelir. Evine çağırdığı, o bahsettiğimiz basın kuruluşundan bir muhabiri (hakkında en çok yalan haberi yapan yayınlayan muhabir) silahla öldürür. Asıl katil burada Katharina mıdır yoksa kamu-basın ikilisi mi? Bir anlamda Katharina olan şeylere daha fazla dayanamaz, kendisi hakkında en çok yalan haberi yapan muhabiri öldürür, bir nevi intikam almak ister. Evet, insan öldürmenin hiçbir geçerli haklı yanı yoktur, ama muhabir bir anlamda da kendi sonunu getirmemiş midir? Bir insanın tüm hayatını, o kişiyi tam olarak tanımadan bile bitirebilecek vicdansızlığa sahip bir gazeteci bu eserde bahsedildiği şekilde kendi hayatını da bitirmiş olmaz mı? Bu açıdan Böll eserin sonunda bizleri mükemmel bir ikilemde bırakıyor. Asıl katil kamu ve basın mıdır, yoksa Katharina mı? Burada dolaylı olarak katilin kamu ve basın olduğunu kabul etsek dahi, bu kamu ve basın için kabul edilemez olacaktır. Çünkü kamu asla sebeplere göre ilerlemez, bir sonuç vardır ve o sonuç sebep olgusunu yok etmiştir. Bu açıdan kamu ve basın bağlamında suçlu asla kendileri kabul edilemez; biz onları suçlu kabul etsek bile. O sürece kadar Katharina'nın neler yaşadığı, hayatının nasıl berbat bir hal aldığı çünkü hiçbir kamusal kurumun umurunda olmaz. Nedensellik kavramı kamusal anlamda kendini bir tür 'sonuçsallık' kavramına devretmiştir. Basınsal olarak da, bahsettiğimiz basın kuruluşu son çıkardığı haberlere göre en başından beri haklıdır, çünkü Katharina gerçek yüzünü göstermiş ve bir insanı 'gözünü kırpmadan', 'canice' öldürmüştür. Ayrıca eser biçimsel olarak neredeyse tamamen nesnel, resmi bir dille yazılmış durumda. Bu da biz okurları eseri okurken tıpkı bir gazete haberi okuyormuş gibi hissettiriyor. Bu açıdan da aslında ince bir ironi var. Sanki bir gazeteden modern toplumdaki insanın kamusal manadaki ezilmesini anlatan bir haber okuyormuş gibi hissettim çoğu zaman eseri okurken. İşte bu açıdan eserin ancak ve ancak bütünsel olarak değerlendirilmesi büyük bir önem taşıyor. Hatta eserin kimi noktalarında tıpkı gazete haberlerinde olduğu gibi gereksiz birçok bilgiye girilmiş durumda. Bu da okuma hevesini etkileyen bir etmen aslında. Ama eserin önemini eseri bitirdikten sonra çok daha iyi fark ediyorsunuz. Böll değişik, farklı tarzda yazımların da ustası zannımca. Birçok farklı anlatım şeklini kullanmakla kalmıyor bu kullanımı da usta bir şekilde yapıyor. Kamu-basın ikilisinin altında ezilen modern insanın hikayesi; Katharina'nın çaresizlik içindeki serzenişleri. Katharina'nın onuru, eserin isminde de bahsedildiği üzere gerçekten de çiğnenmiş, hatta bununla da kalınmamış ayaklar altına alınıp üstünde tepinilmiştir.
Katharina Blum'un Çiğnenen Onuru
Katharina Blum'un Çiğnenen OnuruHeinrich Böll · Can Yayınları · 2019669 okunma
·
666 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.