Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

296 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
PES ETMEYENLERİN TARİHİ
Metallica ismini dünyada duymayan yoktur herhalde. Popçusundan türkücüsüne, rapçisinden klasik müzik sevdalısına kadar bütün müzik türlerini içeren geniş bir yelpazede en az bir şarkısını duyan mutlaka vardır. Hatta adı en çok duyulan metal müzik grubu olarak dünyada ilktir. Metallica’dan daha çok dinlenen ve popüler olan bir metal müzik grubu yoktur dersek abartmış sayılmayız. Metallica’yla ilk tanışmam ortaokul dönemine denk gelir. Hatta ilk duyduğum parça, yanlış hatırlamıyorsam, Nothing Else Matter olmalı. Büyüleyici bir parçaydı ve hemen beni mıknatıs gibi kendine çekti. O yıllarda dişlerimde tel vardı ve yaklaşık iki ayda bir İzmir’de bulunan Ege Üniversitesi’ne bazen babamla bazen de annemle kontrole gidiyorduk. O zamanlar Migros’ta müzik albümü satılıyordu. Bir gün annemle İzmir’de dolaşırken bir Migros şubesine girmiştik. Metallica’nın kasetlerini ilk orada gördüm ve aynı zamanda hem heyecan hem de hüzün kapladı içimi. Pahalıydı, annemin almayacağını biliyordum. Ben arkama baka baka ayrılmıştım Migros’tan. Ne duygulanmıştım ama! Canın bir şey çektiğinde alamamak kadar kötü bir his yok bu dünyada! Ve ben bu duyguyu Metallica’nın kasetlerini gördüğüm zaman tatmıştım. (Belki de tutumlu olmamın kökeni ta o yıllara kadar dayanmaktadır. Şu da bir gerçek ki ailenizin her istediğiniz şeyi alması da çok makul bir davranış değil. O an değil de yaş ilerledikçe niye böyle davrandıklarını anlıyorsunuz.) Nothing Else Matter gibi bir başyapıtı dinledikten sonra Metallica’ya hayran olmamak elden değildi. O günden sonra Metallica’nın diğer şarkılarını da dinlemeye başladım. Orijinal kasetlerini alamıyordum ama radyodan veya dışarıdan kaset doldurtup müzik setinde dinleyebiliyordum. Tabii o zaman internet bu kadar yaygın olmadığı için Metallica’nın şarkılarını kasete doldurtmaktan başka çözüm yoktu. Daha sonra korsan CD’lerini gördüm Nazilli Sitesi’nin pazarında. O gün bugündür Metallica’ya karşı ilgim hiçbir zaman azalmadı, hatta artan bir ivme göstermekte. Elimin altında St. Anger dışındaki bütün stüdyo albümleri var. St. Anger Metallica tarihinin en berbat, en yüz karası albümü olduğu için satın almak gelmiyor hiç içimden dürüst olmak gerekirse. Yıllarını müziğe adamış böyle bir grubun Türkiye’de niye geniş bir şekilde incelenip kitabının basıldığını hep merak etmiştim Metallica: Mahşerin Dört Atlısı kitabı çıkana kadar. Çünkü Metallica Blue Jean ve Headbang dergilerinden öğrendiğimize göre bir anda parlamış, bir anda Metallica olmuş, hiç sarsıntılar yaşamamış, her şeyin her zaman düzgün gittiği bir grup değildi. Basgitarist Cliff Burton genç yaşında hayatını kaybetmişti, ondan sonra seçilen Jason Newsted grupla 14 yıl birlikte olduktan sonra ayrılmıştı, grubun vokalisti ve ritim gitaristi James Hetfield uyuşturucu ve alkole karşı aşırı düşkünlüğünden kurtulmak için tedavi olmuştu, grubun Jason’dan sonra yeni bir basgitarist bulması gerekiyordu. Böylesine çalkantılı bir geçmişe sahip olan ve hakkında kitap yazmak için fazlasıyla materyal barındıran bir grubun Türkçede kitabının olmaması hayret uyandıran bir durumdu. Neyse ki Sadi Tirak ile Erdem Tatar birlikte Metallica: Mahşerin Dört Atlısı adlı eseri hazırlayıp kitap raflarındaki Metallica boşluğunu doldurdular. Bize de okumak kaldı. Temmuz 2014’te Esen Kitap tarafından yayımlanan kitap 296 sayfalık. İçinde onlarca görsel malzeme var. Tirak ile Tatar kitabı fotoğraflarla süslemekten çekinmemişler ve böylece daha rahat, sıkılmadan okunan bir kitap ortaya çıkarmışlar. Metallica’yı Hardwired... To Self Desruct adlı son albümlerine kadar mercek altına almışlar. Ta en başından almışlar hikâyeyi ve Death Magnetic albümünü de anlatıp son noktayı koymuşlar. Metallica gerçekten de başlı başına bir dünya. Sıradan bir grup olmamak için ellerinden geleni yapmışlar sanki. Konserlerde yaşadıkları olaylar, basgitaristleri Cliff Burton’un ölümü, çalıştıkları çeşitli prodüktörlerle uyuşmazlıkları, yayımladıkları her albümün ses getirmesi, grubun üçüncü basgitaristi Jason Newsted’ın gruptan ayrılışı, yeni basgitarist seçimleri, yayımladıkları belgesel film Some Kind of Monster’da grup içi çekişmeleri, tarihte Grammy ödülünü üç sene üst üste kazanan tek metal grubu olması, gruptaki bazı elemanların alkole ve uyuşturucuya karşı bağımlılıklarını yenmek için kendileriyle ettikleri mücadeleler, grup içi kavgalar, grubu Türkiye’ye getiren ilk organizatör Ahmet San ile grup üyeleri arasında yaşananlar, Lars’ın internetten bedava müzik indirenlerle ilgili savaşı vb. birçok hikâye var Metallica dünyasının içinde. Bu dünyanın içindeki en önemli kelime azim. Metallica’nın iki en önemli üyesi Lars ve James grubun omurgasını sağlam tutuyorlar ve birbirlerini asla bırakmıyorlar. Diğer elemanlar değişse de bu ikili Metallica’dan ayrılmıyor hiçbir zaman. Zaten eminim ki Lars ya da James’ten biri gruptan ayrılsaydı dünyanın gelmiş geçmiş en büyük metal grubu olamazlardı. Metallica’yı Lars ve James 1 Ekim 1981’de kurar. Grubun ismini Lars bulur, logosunu ise James çizer. Grubun ilk şarkısı, Kill’em All albümünde de yer alan Hit the Lights’tır. Cliff Burton’a da bir paragraf açmadan geçmeyelim. Basgitarist Ron McGovney pılını pırtısını toplayıp ayrıldıktan sonra grup yeni bir basgistarist arayışı içine girer. Daha önce dinleyip beğendikleri Cliff Burton’ı gruba davet ederler. O da bu teklifi kabul eder. Cliff grubun ilk üç albümünde basgitar çalmıştır. Grubun en sevilen, en canı yakan elemanı olan Cliff bir meşum kazaya kurban gidecektir ne yazık ki. Turne otobüsünün üzerine düşmesiyle sevenlerinin akıttığı gözyaşı sel olacaktır. Kaza sırasında otobüsün altında kaldığı için mi, yoksa vinçin otobüsü kaldırdıktan sonra tekrar onun üzerine düşmesinden dolayı mı öldüğü belli olmayan Cliff Burton öldüğünde 24 yaşındaydı. Metallica To Live Is To Die isimli enstrümantal parçada onun not aldığı -ilk iki cümlesi Alman şair Paul Gerhardt’a ait olan- sözleri seslendirerek onun da adının albümün kartonetinde geçmesini sağlamıştır. Tirak ve Tatar grubu anlatırken çoğu yerde “dünyadaki en iyi cover grubu” olduklarından da bahsediyorlar. Grup başka müzisyenlerin şarkılarını yeniden yorumlamaktan hiçbir zaman çekinmemiş. Bu konuda son derece bonkör davranmışlar. “Bu tarz cover kayıtlarının yanı sıra sahnesinde de pek çok konuğa yer vermiş olan grup, ilham kaynaklarını onurlandırma konusunda eşi benzeri olmayan bir cömertliğe sahiptir.” (s. 265) 1998’de yayımladıkları Garage Inc. albümünde de bunu kanıtlarlar. 2 CD’den oluşan albümde toplam 27 tane şarkıyı yeniden yorumlarlar. Grubun en absürt, en sıradışı albümü olan ve 2003’te basılan St. Anger hiç solo barındırmaması bakımından da bir ilk olma özelliğini taşımakta. Gitar sololarının yokluğu anında dikkat çekiyor. Tabii ki gözlerin ilk çevirildiği adres, ilk gençlik yıllarında Joe Satriani gibi bir gitar virtüözünden özel dersler alan Kirk Hammett oluyor. Grubun baş gitaristi olan, solo atmada eline kimsenin su dökemeyeceği solo tanrısı Kirk bu konuda eleştirilere şu cümlelerle yanıt verir: “Bu şarkılara solo yazmayı denediğimizde her seferinde eğreti durduklarını fark ettik. Dördümüz (Bob Rock’la beraber) bir odaya kapanıp kafamıza göre takılmıştık. Bu durum kendi içinde bir bütünlük yaratmıştı. Soloların o bütünlüğün bir parçası olma ihtimalleri yoktu. İnanın denedik, işe yarasalar albümde duyardınız.” (s. 155) “...And Justice for All” albümünü dinleyenler albümünde basgitar sesinin hiç duyulmadığını fark etmişlerdir. Kitapta bu olaya da yer verilir. Jason bunun sebebi olarak çaldığı basgitarların James’in gitarlarıyla yanlışlıkla aynı frekansa kaydedilmesini gösterir. “Tek frekans üzerinde iki enstrüman var olma savaşı veriyordu. James’in gitarlarının gürültüsünün altında benim basgitarlarım doğal olarak sessiz kalmıştı.” (s. 88) der bu konuda. Jason için bu tam bir hayal kırıklığıdır. Ama grupla arasının bozulmaması için olayın üstüne gitmez. Grubun Napster’la yaşadığı soruna da ayrı bir parantez açmak gerek. Çünki bu olay Metallica’nın imajını zedeleyecektir. Özellikle de Lars şarkılarını mp3 olarak internetten indirenlere zehir zemberek sözler sarf eder. Ayrıca grubun şarkılarını izinsiz paylaşan Napster adlı online dosya paylaşım programına da dava açılır. Lars bir basın toplantısı düzenleyip Napster’den müzik indirenlerin yazılı olduğu kâğıtları kameralara gösterip bu kişilerin hepsini Metallica’nın düşmanı olmakla suçlar. (Tirak ile Tatar da kuvvetle muhtemel bu listede yer almış olabileceklerini belirtmektedir.) Ancak grubun hayranları Lars’a ateş püskürür ve ellerindeki Metallica albümlerini sokak ortasında parçalayarak grubu protesto ederler. Dava sonucunda ise Napster kapanır, Metallica hukuki bir zafer kazanmış olur. Ancak bu olay aynı zamanda internet kullanıcıları ile Metallica’nın arasını açması bakımından da önemlidir. Ahmet San’ın sadece bu kitap için yaptığı özel açıklamalardan öğreniyoruz ki grubun 1999’daki İstanbul konseri çok olaylı geçer. Metallica üyeleri tehdit mektupları aldıklarını söyleyip konseri iptal etmeye karar verirler. San’ın eli ayağı birbirine dolanır, ağlayacak kadar canı sıkılır. (Kitapta dört sayfalık bir açıklaması mevcut.) Yalnız, bakanları bile devreye sokacak kadar işin peşini bırakmaz. Ve sarf ettiği olağanüstü çaba semeresini verir ve konser iptal edilmez. Metallica hakkında daha yazılacak çok şey var. Ama bu yazıyı fazla uzatıp kitabı baştan sona anlatmanın bir anlamı da yok. Bu yazıda ben kendimce önemli ve ilginç bulduğum olayları anlatmaya çalıştım sizlere. Ne var ki yazdıklarım buzdağının sadece görünen kısmı. Görünmeyen kısmı için kitaba mutlaka başvurulmalı.
Metallica: Mahşerin Dört Atlısı
Metallica: Mahşerin Dört AtlısıSadi Tirak · Esen Kitap · 201443 okunma
··
192 görüntüleme
Ûs okurunun profil resmi
Cliff Burton'ın kapak resminde olmaması doğru değil..
Aziz Özkan okurunun profil resmi
Haklısınız. Kapağın tam ortasında onun fotoğrafı olmalıydı.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.