Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Romantizm XX. asrın en büyük romantik şairlerinden biri Alfred de Musset, bir tanıdığına Şöyle bir cevap verir: “-Romantizm, muhakkak ki, ne ölçüleri küçümsemek, ne komikle trajiği birleştirmek, ne de söyleyebileceğimiz başka bir şeydir. Kelebeğin kanadını nafile yere tutarsınız. Parmaklarınız arasında onu renklendiren toz kalır. Romantizm, ağlayan yıldızlar, inleyen rüzgârdır, ürperen gecedir, uçan çiçek ve koku veren kuştur; umulmadık fışkırırştır, gevşemiş vecd halidir, palmiyelerin altındaki sarnıç yakut rengi ümit ve bin aşk, melek ve inci, söğütlerin beyaz elbisesi, sonsuzluk ve yıldızlar, sıcak, kesik, ayık, aynı zamanda dolgun ve yuvarlak, çırılçıplak, diyametral, piramidal, oryantal, kavranan, kucaklanan, fırtınalaşan(girdaplaşan) her şeydir. Ne yeni ilim!” “Geceler” şairinin bu izahını tahlil eden bir Fransız edebiyat tarihçisine göre; “Romantizm tarif edilemez. Söyleyebileceğiniz şeylerden hiç biri değildir: Ölçülerin küçümsenmesi (kaidelerin reddi) değildir. Komikle trajiğin birleşmesi değildir. “Kelebeğin kanadını renklendiren toz”: Yakalanması mümkün bir şey de değildir. Eşyanın bir rengi, gerçekçilere bakmanın bir tarzıdır. Ve romantizm: Dünyanın daha renkli bir görünüşü: Yıldızların, çiçeklerin, kuşların palmiyelerin dünyası, daha hacimli bir dünya: Bir dünya ki, orada cansız şeylerin bir ruhu vardır: “ Ağlayan yıldız, inleyen rüzgâr, ürperen gece” ve netice olarak, eşyadan esrarlı bir ışık sızar: “Söğütlerin beyaz elbisesi” Böyle bir dünyada insan hem kaybolmuştur, hem de bahtiyardır: “Gevşemiş vecd hali” “Bin aşk”… Romantizm, kaideye karşı gelmemekle beraber, aklın sınırları içinde bulunan insan ruhunun bir nevi hezeyan ve rüya âlemine kanat açma özleyişidir. Klasik devirlerden evvel Barok sanat halinde göründüğü gibi, sonra da sembolik veya sürrealist değişiklikler de gösterir. Prensibi, akli olana, sert kaideye, keskine, fazla aydınlığa ve bu yüzden kurumuş ve yavanlaşmışa isyandır. Klasisizm’i hendesi perspektiflere, eşyaya ve mekana ışık veren güneşe benzetmekte hata yoksa, romantizm, hayale gezinti ve uçma fırsatı veren mehtaptır. Batı sanat tarihinde, klasik, şuurlu, aydınlık ve kesin sanatlarla, romantik (veya benzerleri) şuursuz, az şuurlu, karanlık veya loş, belirsiz, iymâlı veya sembolik, yahut da sonsuz yorumlamaya müsait olacak derecede çok manalı sanatların mücadele ettikleri, birbirinin yerine geçtikleri görülür. Klasisizm ’in yerini alan romantizm de akli’nin yerine hayali, ölçülünün yerine savruk’u, mazbut’un yerine çoşkun’u, mutedil’in yerine mübalağalı’yı getiren taşkın heyecan sanatıdır. “Klasisizm, diyor A. Gide, az söyleyerek çok ifade etmek sanatıdır. Bu bir hayâ ve tevazu sanatıdır. Klasiklerimizin her biri göründüklerinden daha heyecanlıdırlar. Romantiklerse, ifadedeki mübalağalarıyla olduklarından daha heyecanlı görünmeye çalışırlar. Kelime onlarda öne geçer ve düşüncenin heyecanından fazlasına taşar.” George Duhamel bu fikri daha etraflı ve daha canlı ifade etmiştir: “Klasik muharrir elindekinin hepsini harcamayan, becerebildiğinden fazlasına el atmayan, sesinin müsaadesinden daha yüksek sesle konuşmayan, yedekleri olan, kendini tutan ve kendisine kaideler bulandır. Romantik muharrir ise yalnız elindekini harcamakla kalmaz, israfa kaçar ve borçlanır.” Bu izahlarda, daha ziyade akla veya daha ziyade hayale bağlı sanatlar arasındaki şuur, ölçü, nizam, aydınlık, temkin ve heyecan farkını görmemek mümkün değildir. [Peyami Safa – Milliyet, 23 Aralık 1958]
·
23 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.