Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bir sanat eseri, yaratıldığı devre göre ve o devrin hassasiyetini, zevkini ve anlayışını en iyi ifade ettiği için mi değer kazanır? Yoksa o devri aşan, her zaman, çok taze, hatta her zaman yeni güzellikleri keşfedilen edebi değerlere mi sahiptir? Başka ve daha kestirme bir deyimle, bir eserin, bilhassa bir şaheserin değeri “tarihi” midir, “edebi” mi? *** Eski eserleri her yeni asrın eskilerden daha iyi anladığı ve tattığı doğru olmak lazım gelir. Her yeni asrın idrak seviyesi daha yüksektir. Onun her eski şaheserde yenilikler keşfetmesi bizi şöyle bir hakikate götürüyor: Bir eseri yalnız yazan değil, okuyan da yaratır. Yeni ve üstün bir hayal ve görüş seviyesinden okunan eser onun tükenmez imkânlarını gerçekleştirir ve ona yeni değerler kazandırır. Birçok büyük muharrirlerin öldükten sonra ve asırdan asra daha çok beğenilmeleri gittikçe daha yeni ve üstün tefsir imkânlarına kavuşmalarındandır. Bir Fransız romancısının hatırımdan çıkmayan bir sözü vardır “Yirmi bin sene sonra okunmayacağımı bilseydim kalemi elime almazdım.” Gerçek sanatçı “edebi” nin sözcüsüdür. *** Kültürü cansız bir bilgi kalabalığı halinden çıkararak onu şahsiyetin ve benliğin en aziz, en canlı hareketlerine bağlayan şey edebiyattır. Edebi terbiyesi olamayan ilim adamında fikirler, yaşamak için muhtaç oldukları ihtirastan mahrum kalarak, hafızadan şuura çıkan tünelin karanlığı içinde mekanik bir hareketle gidip gelirler. Düşünme, bu insanların zihinde gitgide kuru bir hatırlama ameliyesine yerini bırakmıştır. Bütün düşünceleri tarihlerle anmaya münhasır kalır. Kelimelerle düşündüğümüze göre, bir mütefekkir, o kelimelere sihrini veren edebiyatla devamlı temas halinde bulunmalıdır ki fikirlerini ölü mefhum cesetleri halinden kurtarsın ve ihtirasla doldurarak ayaklandırsın. Nice ilim adamları, hele bizde, kültürle bilgiyi evlendiren edebiyatın yaratıcı delâletine müracaat etmedikleri için, bilmeyi düşünmeye götüren kılavuzlardan mahrum kalarak, yalnız hafızaların karanlık ambarında şuurun aydınlığına delik açmak ve kileri boşaldıkça doldurmakla ömür tüketmişlerdir. Bütün o tarih ve tarif bilgilerinin erzakı, ancak büyük bir kültür adamının edebi terbiye görmüş zekâsında piştikten sonra insanlık için besleyici bir yemek haline gelebilir. [Peyami Safa / Milliyet - 2 Ekim 1958 (Özet)]
·
16 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.