Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Yazmak Neyse Okumak da Odur Helene Cixous’ya göre kadın yazar olmak bir çığlığın içerisinde kaybolmak demek. Kadın dilinin bir çığlık, bir mırıltı, bilinçaltı bir ses olduğunu savunurken kadının elindeki kalemin mürekkebinin beyaz olduğunu söylüyor Cixous. Beyaz kâğıda beyaz mürekkeple yazmak. Bunun karşılığı görünmezliktir, bunu karşılığı “varken” yok olmaktır. Cixous’ya göre bir kadının yazı yazması kendini yok ederek, kendi bedeninden tükete tükete yazması anlamına gelir. Bir erkek yazar ise yazdıkça kendi benliğine yeni gurur noktaları ekler, yeni şişinme noktaları. Bir kadının yazma edimi pencereyi açıp içeri havanın girmesini beklemek değildir; bir kadın yazar pencereyi açar ve aşağı atlar. Bu noktada anne sütü örneğini verir Cixous. Anne sütü de beyazdır ve kadının vücudunun bir parçasıdır; ihtiva ettiği kadının kendi bedeninin demiri ve sıcaklığıdır. Kendi vücudundan ama kendi genlerini içinde ihtiva etmeyen bir sıvıdır anne sütü. Onun içinde “BEN” yoktur. Yazmanın içinde ben’in olmadığı, buna karşılık öteki’nin de tam manasıyla var olmadığı düşüncesini geliştiren ise Judith Butler olmuştur. Anonim bir kimlikle, adına kimlik bakımından melezlik diyebileceğimiz o hisle yazıyor olmanın bile aslında yazmak eyleminin kadına biçmiş olduğu rolü değiştirmediğine tanık oluruz. Bu anlamda yazmayı ve okumayı diğer toplumsal cinsiyet rollerinden farklı görüyorum. Kadın için yazmanın hala aynı dokuya sahip olduğunu düşünüyorum. Uçsuz bir cesaret ve kendini iyiden iyiye yok sayma uğraşısıdır yazmak bir kadın yazar için. Üniversitedeki öğrencilerimden birinden (Feminizm ve yazma üzerine olan bir dersti bu) bu konuda küçük bir şeyler karalamasını istedim. Ele Özyürük’e göre bir kadın olarak yazmak ya da yazılmak neleri ifade ediyor bir bakalım: “Yazmak dediniz de, aklıma silik bazen titrek ve sessizce yazdığım küçük notlarım geldi. Hani bir sürü kararlar aldığım ve hayatımı tamamen tersyüz edebileceğimi sandığım –kim bilir belki de kendimle kavgamı yazdığım- küçük titrek notlarım… Zaman zaman kabına sığamayan, çığlık çığlığa bağıran ve sesin nereye gittiğini bilmeyen bilemeyen küçük notlarım, minik minik not kâğıtlarım… Kimi zaman günlüğüm; ama çoğu zaman o klasik günlük sınırlarını kırmaya çalışan, bazen bir kelimeden ve bazen de noktasız cümlelerden oluşan uçsuz bucaksız sayfalarım… “Yazmak; kendimle hesaplaşmak, kendimi anlamak ve belki de bir kez olsun kendimi anlamamaya çalışmak gibi bir şey. Tek bir şey var büyük bir inatla karşı çıktığım; o da başkaları tarafından ‘yazılmak’, belki onun için yazıyorum hiçbir kimsenin beni yazmasına izin vermeden… Sahi ‘Ben’i yazmak dedim de, ben bile bazen beni yazamıyorum desem?” Müge İplikçi
·
12 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.