Gönderi

Paramaz Antranik ve daha bir sürü belanın çözümü TEHCİR
Özellikle, Amerika, İngiltere ve Fransa, açtıkları okullar ve Kilise misyonerleri yoluyla, Ermenilere, asil bir Hristiyan ırkı oldukları ve Müslüman bir devletin sâdık vatandaşı olarak yaşayamayacakları yoğun olarak propaganda edilmiştir. Rusya ise, sıcak denizlere inme projesi içinde, kendisine sâdık bir hizmetçi ve atlama taşı olmak üzere, Osmanlı Ermenilerini himayesi altına aldığını ilan etmiştir. Bütün bu teşvik ve destekler, Ermenilerin de Rum, Bulgar gibi diğer gayrimüslimlere özenerek örgütlenme ve silahlanmasının önünü açmıştır. 93 Savaşı sonrasındaki Berlin Antlaşması, Osmanlı’ya Doğu Anadolu’da Ermeniler lehine ıslahatlar yapma emrivakisini kabul ettirmiş ve bunun denetimini de Avrupalı devletlere vererek, Osmanlı’ya açıktan müdahalenin yolunu açmıştır. Yüzyılın sonlarına doğru, İstanbul başta olmak üzere Ermeni nüfusun yaşadığı bölgelerde başlayan toplu gösteriler, terör hareketleri, Osmanlı Bankası baskını, Osmanlı Hakanına suikast gibi olaylar Ermenilerle Müslüman halk arasındaki gerilimi artırır. Sonunda, özellikle Protestan rahiplerin yoğun tahrikleri altında, Van ve Zeytun ayaklanmaları patlak verir. 1913 yılına gelindiğinde, Ruslar yeniden ve daha güçlü bir çıkışla, Ermenilere arka çıkmaya ve İstanbul’u sıkıştırmaya başlarlar. Ermenileri tahrik ve destekleme Avrupalı devletlerle Rusya arasında bir çeşit rekabet konusu haline gelmiştir. 8 Şubat 1914’te Osmanlıya kabul ettirilen reform antlaşması, Doğu Anadolu’nun fiilen koparılması anlamını taşımaktadır; ikiye ayrılan altı Doğu vilayeti, iki yabancı müfettişin fiilî yönetimine bırakılmaktadır. Rusya, Ermenileri önüne alarak büyük adımlarla Anadolu’ya girmektedir. Büyük Savaş başladığında, Doğu Cephesi’ndeki vuruşmalarda Ermeni birliklerinin Rus Ordusu saflarında olması, fiilen olduğu kadar, belki daha da çok moral olarak orduyu ve Müslüman halkı yıpratmıştır. Osmanlı Hükûmeti, 24 Nisan 1914 tarihinde, Ermeni örgütleri ve siyasi temsilciliklerini kapatarak, elebaşılarını tutuklar. Ancak, bu tür tedbirler için artık çok geçtir; hiçbir etkisi görülmemiştir. Van ve Doğu Anadolu’nun bazı şehirleri, Ermeniler tarafından edilerek Ruslara teslim edilir. Ülkenin her yanında, artık dizginlenemeyen taşkınlıklar ve ayaklanmalar başlar. Sorunun birinci dereceden muhatabı olan 3. Ordunun isteği üzerine, 27 Mayıs 1915’te, Osmanlı Hükûmeti, Ermenilere zorunlu göç uygulanması kararını alır. Savaş şart ve imkânlarının elverdiği ölçülerde, insanî duyarlıklar ihmal edilmeden, göçle ilgili yasal düzenlemeler dikkatle yapılır ve uygulamaya koyulur. Osmanlı ordusunun, savaştaki en büyük sorununun yol yokluğu olduğu düşünülürse, Ermeni göç kafilelerinin pek rahat şartlar ve yollarda yol aldıkları elbetteki düşünülemez. Yine, o dönemdeki hastalıkların, salgınların, bir yabancı müşahide “Osmanlı askerini bit yendi.” dedirtecek ölçüdeki yıkıcı etkileri hatırlanırsa, bu göç kafilelerinin yaşadığı hastalık kırgınlarını, belgeleri olmasa da anlamak mümkündür. İhanetin acısını yaşamış bölge aşiretlerinin ve özellikle, eşkiyalığa soyunmuş Ordu kaçaklarının saldırıları da gerçektir; Osmanlı Hükûmetinin, göçün güvenliği için yapabileceklerini pek âlâ yaptığı gibi. Başlangıçta, Amerikan misyonerlerinin himayesinde olan Protestan ve İtalya-Avusturya’nın korumasındaki Katolik Ermeniler göçe tâbi tutulmamışlardır. Ancak, İtalya’nın sonradan İtilaf devletleri safında Osmanlıya savaş açması üzerine Katolik Ermeniler ve İngilizlere duyulan öfke sebebiyle de Protestan Ermenilerden çok az bir kesim göç kapsamına alınmıştır. Müttefikimiz olan Avusturya, Katoliklerin göçünü büyük ölçüde durdurmuştur. Ayrıca, yaşlılık ve hastalık sebebiyle bir çok Ermeni göç dışı tutulduğu gibi, Devlet memuru olan, öğretmen, sağlık görevlisi, elçilik görevlisi gibi aileler ve yine çeşitli sebeplerle ve Müslümanların koruması altındaki bir çok Ermeni göçe zorlanmamıştır.
·
5 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.