Dünyaya dair hüsran içindeyim!
”Doksanlı yıllar bu ülkenin Pandora kutusudur.” diyor Mehtap Ceyran bir röportajında. Bana kitabın özünü sorsanız, bu kitabın özü bu cümledir derdim.
Bir çoğumuz hayatımızdaki en güzel yıllar olarak hatırlarız 90’ları, sohbeti açıldığında gerek 90’lı yılların pop müzikleri, sokak kültürü, disko müzikleri, arabesk film furyası, sinema kuyrukları.. saymakla bitmez. Bu saydıklarım şanslı yüzdelikte doğup, yaşamış olanlar içindi. Ama kitabımız bunu anlatmıyor, bu kitap “öteki”lerin hikayesi.
Ben haberlerden hayal-meyal hatırlıyorum 90’ların ortalarına doğru, doğuda hücre evleri ve bu evlerde domuzbağı denilen bir yöntemle elleri ve ayakları bağlanıp gömülmüş cesetler çıkarılıyordu. Olayın ürkütücü tarafı bunu Hizbullah denilen, bir siyasal islamcı grubun üstlenmesiydi. Örgüt çok sayıda kişiyi kaçırıp, işkence ederek infazlarda bulunmuştu. Bir çok faili meçhul cinayet, sokak ortasında enseye tek kurşun sıkılarak yapılmış infazlar bu dönemde yaşamış koskoca bir kuşağın kabusu olmuştur. Olayların çıkış noktası olarak 1990 Batman gösteriliyor, aynı dönemde pkk terörüde baş gösterdiği için bu iki örgütün kendi aralarında da bir çatışma içerisinde olduğu göze çarpıyor. Hizbullah’ın hedef kitlesinin genelde solcular olduğu sanılır fakat bu kitlede islamcılarda yer almıştır, bu sebeple de bir süre sonra örgüte “hizbulvahşet” denilmeye başlanmış. Diyarbakır Emniyet müdürü Gaffar Okan’ı hepiniz hatırlarsınız, kesinleşmemekle birlikte, bu cinayetinde hizbullah tarafından gerçekleştirildiği düşünülmektedir.
Gelelim kitaba, Mehtap Ceyran politik nedenlerden dolayı 15 yaşında hapse girmiş bir yazar, 10 yıl kadar süren bir hapis hayatından sonra 2009-2016 yılları arasında ilk romanı olan Mevsim Yas’ı kaleme almış. Okuduğum en hüzünlü kitaplar listesine ekledim bu kitabı, gerçekten isminin hakkını veriyor. Yazar, koskoca bir şehrin nasıl yas tuttuğunu, yasın rengini, acının rengini, yoksunluğu, yoksulluğu, çaresizliği insanın içini eze eze hissettiriyor satırlarında. Kitap Batman Kentinde Hizbullah terörüyle birlikte gerçekleşen infazlar, kadının o coğrafyada gördüğü ikinci sınıf insan muamelesi, bir çocuğun, çocukluğunu bile yaşamadan içine düştüğü ideolojik kaotik bir şehir ve ille de taraf olmasına sebep olan bir yaşam konu edilmiş. Kitabın büyük bir bölümü mektup türünde, sanki geçmişten fırlayıp gelen hayaletler gibi bir “bellek” kavramı ortaya çıkarılıyor bu kısımlarda. Çoğunluğu iç monologlarla geçiyor kitabın, insanların ortak dertlerinin, anlam arayışının, kavramların arasında nasıl sıkılıp kaldığının, insanın varoluş sancısını, geçmiş buhranları ile şimdinin arasına sıkışıp kalmış, bir grup insanın hikayesini konu ediyor. Zaman zaman inandığı ideolojiyi de eleştiriyor, kavramların içinin nasıldı boşaltıldığını “ her cemaat kendi ötekisini yaratıyor.” sözleriyle destekliyor. Ama her şeyden önce hüzün bu kitabın ana teması.
İlk kitap çoğunlukla handikaptır, yazar’ın ilk kitabı olmasına rağmen üslubu okuru baştan çıkarır cinsten, gerçekten çok başarılı buldum dili ve kurguyu. Kitap biraz ideolojik bir kitap, etnik kimlik ayrımı yapan, aşırı milliyetçi arkadaşlara önermiyorum. Yazar kitabı için “Toprağımdan yeryüzüne bir mektup yazmak istedim.” diyor. Mehtap Ceyran, 90’lı yılların Batman’ından dünyaya evrensel bir mektup yollamış, dünyadaki tek ideolojinin sevgi ve barış olması dileğiyle diyorum, kültürel renkliliğimizin bizi ayıran değil birleştiren olması dileğiyle diyorum.