Gönderi

Nihad Sami Banarlı'dan büyük ders...
(...) Yeni bir yazı kabul ediyorsunuz! Niye? Çünkü eski yazı kötüydü diyorsunuz. Okunmazdı da, yanlış okunurdu da, şuydu da, Arap'ın idi de... Yalan söylüyorsunuz! Çünkü o Arap yazısı değil, Nebatî yazısıdır. Oradan Aramiye gider, Fenike'ye kadar uzanır ve Latin yazısıyla tamamıyla müşterektir. Biri sağdan sola yazıldığı için başka türlü gelişmiş. Biri soldan sağa yazıldığı için başka türlü gelişmiş. Ben bunu ispat ederim. Onun için diyorsunuz ki, sizin milletiniz, sizin büyükleriniz yıllarca bu kötü yazıyı kullandılar. Onun için değiştiriyorsunuz. Sonra dili değiştirmeye kalkıyorsunuz. Niye? Çünkü ecdadınız Arapça konuştu, Acemce konuştu Türkçe konuşmadı filan. Hemen diğer inkılâpları sırayla yapıyorsunuz. Türk edebiyatı Türkçe değil kötü bir edebiyattır diyorsunuz. Türk tefekkürü yok, şu yok, bu yok! Çocuk şöyle düşünüyor: Meğer ben ne kötü bir milletin çocuğuymuşum! O kadar kötülüyorsunuz ki, o zalim padişahlar diyorsunuz! Zalim padişahlar dediğiniz; memlekette, Osmanlı İmparatorluğu yıkılmasın diye, yapılması gereken yenilikleri yapmaya kalktıkları zaman boğulan, tahttan indirilen, asılan, yok edilen adamlardır. Adam yenilik yapmak istiyor. Ona karşı isyan ediliyor. Ya tahttan indiriliyor, ya öldürülüyor. Bu zalim padişah, niçin yapmak istemiş bu yenilikleri? Memleket kurtulsun, yükselsin, garp tekniği ile biz de birleşelim, yıkılmayalım diye! Son asır Osmanlı padişahlarının hayatını tetkik ediniz; eceliyle ölen çok azdır. Ya tahttan indirilmiştir, ya öldürülmüştür. Üçüncü Selim gibi hükümdarı boğmuşuz biz. Böyle olunca bunların sebeplerini araştırmak lâzımdır. Ben bunu yazdım. Bunun sebebi şudur: Bugün nasıl Moskova, Türkiye dâhilinde, beşinci kol vasıtasıyla Türk gençliğini kandırarak işte bu teşkilatı kurmaya muvaffak oluyorsa, Patrona isyanı, Kabakçı isyanı, benzer isyanların hepsi, o devirde İngilizler, yine Ruslar tarafından müştereken yapılan bir ihtilal hareketidir. Beşinci kol hareketidir. Katiyen milletin yaptığı hareket değildir. Bunların tarihte ispat edilmesi ve bu çocuklara bunların haber verilmesi lâzımdır. Ama bugün söyleseniz, anlamıyor. Söylüyorsunuz, adam anlamıyor. O halde geldi. Neden millet, halife olarak, hükümdar olarak bildiği, baş tacı ettiği Fatih'in, Yavuz'un çocuklarını bir yenilik yapmak istiyor diye boğmaya kalksın? Millet bunu yapmaz. Katiyen yapmaz! Onları mukaddes bilen bir millettir. Bunu tamamıyla, Türkiye'deki çeşitli başka milletlere mensup insanları kandırarak, ihtilale ve isyana sevk eden beşinci kollar yapmıştır. Siz çocuklara bu hükümdarları, hain padişahlar, zalim padişahlar diye kötülüyorsunuz. Vatanın fatihi onlar! Tabii çocuk düşünüyor: Bu vatanı bunlar fethetmiş ama çok fena adamlarmış. O zaman şuurunu kaybediyor. Cemiyet bugün tam bir şuursuzluk içindedir. Münevverin sıkıntısı nedir? Halkın sıkıntısı nedir? Cevap- Efendim bana kalırsa münevver yok Türkiye'de. Çok az! Halka gelince: Halkımız, tarihi boyunca geleneklerine, adet ve ananelerine ve imanına bağlı bir millettir. Biliyorsunuz İslam uğrunda Araplar bir asır ölmüşlerdir. Yani harp etmişlerdir. Acemler (İranlılar) hiç ölmemişlerdir. Ama biz bin yıl öldük! İslam imanı uğrunda bu millet, en sonunda Çanakkale ve İstiklal harbinde, bin yıl şehit vermiştir. İnanın ki bu harpte şehit oluşun dörtte biri Türklük uğrunaysa, dörtte üçü Müslümanlık uğrunadır. Çünkü bu millet dinine o derece bağlıdır. Onun için Türkçülük şuuru halkın ruhuna nüfuz ettirilememiştir ama Müslümanlık şuuru vardır. İsmet Paşa reisicumhur olduğu sene 20 tane minare yıktırmıştır. Çünkü revakları ahır haline getirilen kendisi de kötü bir pislik deposu halindeki Üsküdar Atik Valide Camiini ben temizledim. Orayı gözümle gördüm. Millet de bunu görüyor. Millet, Müslümanlığa karşı kendi memleketinde cephe alındığını, camilerine hakaret edildiğini, onların bu şekilde kullanıldığını görünce ruhen yıkılmıştır. Milletler ruhen yıkıldılar mı, onun yeniden yapılması çok zordur.
··
32 görüntüleme
Sergen okurunun profil resmi
"Biz burada bir lügat hazırlıyoruz. Türkçede 120 bin kelime çıkıyor. Hâlbuki Dil Kurumunun neşrettiği imla lügatinde 26 bin kelime var. 120 bin; 26 bin! Aşağı yukarı beşte bir! İmla lügati, bir dilde kullanılan bütün kelimeler demektir. İngiliz 150 bin kelimeyle konuşuyor. Fransız öyle, Alman öyle... Teknik terimleri ilave ederseniz kelimeleri yarım milyonun çok üstündedir. Bizim 26 bin! 26 bin kelimenin de bu çocuk ancak birkaç yüzünü biliyor; ötekileri anlamıyor. Anlamayınca kafası işlemiyor. Bugün gençlerimizde işleyen kafa bulmak çok zorlaşmıştır. George Orwe'ın 1984 isimli bir romanı var. Moskova'nın milletlerin beynini yıkamak için hangi usulü kullandığını ifade ediyor. Diyor ki, gaye; dilleri öldürmek, kelimeleri yok etmektir! Bunun neticesinde kelimesiz kalan nesiller, duyamayacak, düşünemeyecek, sürü haline geleceklerdir. O da bir değnekle bu sürüyü idare edecektir. Tabii sürünün idaresi kolay. Çocuk idrak edemiyor. Buna mukabil, radyo, televizyon, sinema ve sokakta gördüğü hippiler; şunlar bunlar hepsi onu bir başka şaşırtıcı aleme götürüyor. Çocuk bunları seyrediyor. Bunların tesiri altında, idrak etmeden tıpkı bir hayvan gibi, bir takım anormal duygulara düşüncelere doğru gidiyor. Hayvanlaşıyor. Bunun önüne geçemiyoruz. Ben her hafta yazıyorum. Muntazaman ısrar ediyorum ama çok zor! İşte "Türkçe'nin Sırları" kitabı, Türk Dil Kurumunun kafasında bomba gibi patladı..."
âişe okurunun profil resmi
Shakespeare'in eserlerinde birbirinin aynı olmayan otuz bin kelime sayılmış. Onun zamanında köylü üç yüz, şehir halkı da bin küsur kelime ile konuşuyormuş. “Shakespeare halk diliyle yazsaydı, belki de Shakespeare olamayacaktı.” diyor Peyâmi Safâ. Wittgenstein, Shakespeare'in bir yazar olmaktan ziyâde “bir dil yaratıcısı” olduğunu iddiâ etmişti.
Etkilenme Endişesi
Etkilenme Endişesi
Bu mevzunun ehemmiyetini kavramak için sayfalarca yazmak gerekir belki. Bunun için ara ara insan bu münevverleri tekrar okumalı, fikirlerini tazelemeli.
Nihad Sâmi Banarlı
Nihad Sâmi Banarlı
üstadın şu sözleri de bence çok vurucu. Her dil imparatorluk dili olamaz. Çünkü her millet imparatorluk kuramaz. Türk milleti tarafından fethedilmiş topraklar nasıl Türk vatanı olmuşsa, aynı millet tarafından fethedilmiş kelimeler de öyle Türk kelimesi olmuştur. Asırlarca Türk'ün malı olmuş, Türk sesiyle ve Türk sanatıyla işlenmiş; ev, âile, köy Türkçesine, aşk ve îman Türkçesine girmiş; Türk'ün heyecânına işlenip vicdânına yerleşmiş ve Türk olmuş kelimeler de verilemez!.. Bunlar, bizim zafer ve şeref hâtıralarımızdır.
Sergen okurunun profil resmi
İşin üzücü yanı da şu, büyük çoğunluk dil devrimini bir kazanç olarak görüyor. Avrupa medeniyetini tanımanın önünü açmış onlara göre Latin alfabesi. Osmanlı Türkçesini halk anlamadığından okuma yazma oranının düşük olduğunu falan iddia ederek çuvalladıklarının farkına dahi varmazlar. Japonların Latin alfabesi kullanmadan bugünlere geldiğini göstermek lazım. Okuma yazma oranının, modernleşme ve refahın yükselmesiyle gelişen tarihsel sürecin getirisi olarak yorumlamak doğru olur. Aksine N. Sami hocanın dediği gibi kelime kıtlığının içinden çıkamadık devrimden beri. Kelime olmayınca da düşünemez olduk. Bu da kültür hafızasının yok olması demek oldu. T. Duralı "Alzheimer olmuş bir nesil" derken aşırı haklıydı... Şu alıntı ne çok şey söylüyor mesela. #39054101 Katkın çok değerliydi. Türkçenin Sırları'nı tekrar okumayı düşündüm bu satırdan sonra:) En kısa zamanda bir kez daha okuyacağım.
1 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.