Osmanlı Devleti'nde Schopenhauer hakkında kaleme alınan ilk eserdir.
Ahmet Mithat Efendi, arkadaşı Nazım Bey'in tavsiyesi üzerine okuduğu Schopenhauer hakkındaki bir kitap üzerine bu eseri kaleme almaya karar vermiştir. Kitapta genel itibarıyla Schopenhauer'ın felsefî görüşlerine dinî dogmalar ile, filozofun hayata karşı karamsar bakış açısına karşı ''iyimser'' bakış açısı ile karşılık verilmiştir.
Zaman zaman Ahmet Mithat, Schopenhauer'un görüşleriyle alay etmiş zaman zaman da kendince bir hiddete gelmiştir.
Lâkin sıkı bir Schopenhauer takipçisi olarak beni bu kitapta en çok şaşırtan yazarın ikinci elden edindiği bilgilere sıkı sıkıya bağlanması oldu. Zirâ yazar, Schopenhauer’un kendi eserinde Dante'den alıntılayıp bahis açtığı bir konuyu, sözü; direkt Schopenhauer'a aitmiş gibi sunup bu iktibas üzerinden eleştiri yapıyor.
Düşünün ki bir filozofun felsefî anlayışını yazarken onun eserlerini okumayıp onun hakkında yazılan bir kitap üzerinden filozofu anlatmaya ve eleştirmeye kalkıyorsunuz. Büyük bir fikir izmihlâli!
Eserin bazı yerlerinde Ahmet Mithat Efendi, zamanı olmadığından, birçok işle uğraştığından ötürü büyük filozofu okuyamadığından dem vuruyor, ki haklıdır da. kendisi o dönem fikren geri kalmış halkı; çocuklar içini yazdığı okuma kitaplarından kadınlar için yazdığı süsleme kitaplarına varıncaya dek hemen her konuda eğitmeye çalışmıştır. Bu uğraşı şüphesiz ki takdire şayandır.
Fakat böyle büyük fikirleri eleştirebilmek, üzerlerin söz söyleyebilmek için bir dinî anlayışa sığınmaktan ziyâde hür fikirler ile filozofun karşısını çıkmak gerekir. Ve muhakkak ki filozofun kendi eserlerini ve özellikle temel eserlerini okumak gerekir.
Aksi takdirde alay edeceğim derken alay edilecek hale düşer insan, aman Allah!
Ruhun şâd olsun Ahmet Mithat.