Sanki bir mezar varmış.
Sarıldığı şu mavi denizin,
Deniz iskelesinin üzerindeyim.
Anlamsız geliyor artık, varlığım…
Hiç gibiyim.
Bir yudum çay itiyorum boğazımdan içeriye
Bardak mı soğuk ?
Benim mi ateşim var ?
Bilemiyorum
Yalnızım biliyorum.
Çay bana sen kadar soğuk.
Ben sana güneşin ısıtabildiği kadar sıcak
Ya da; ay çok erkenci
Deniz yine maviden bir bahar
Ama dalgası kocaman bir kış.
Mudanya da bu gün sonbahar
Mevsimler şaşırmış olmalı
Baharın ilk ay’ı
Benim bedenimin ruhumdan ayrılık ay’ı
Ya hiç gelmezse ?
Gelir miyim kendime..!.
Ay’lardan Kasım gibi…
Sensizim
(..)
Deniz mavisi ;
Üzerinde yürüdüğüm su
Ayaklarım çıplak
Yürüyorum ama…
Nereye?
Koca bir derya..
Şimdi ayağımda bir diken…
Derya da nedir diken!
Topuğuma elimi sürüyorum..
Mavi bir su..
Şaşakalmışım
Uyanıyorum, yanımda yine yoksun…
Dünü hatırlıyorum.
Balkondan bakıyorum
Afallamış bir geyik gibi
Yıldız da yok
Sonra bir deniz mavisi
Gün hâlâ ağarmamış
Gönlüm yine gecede
Sen yine ..?..
Biliyorum ki yoksun
Deniz maviyi dibe bırakıyor
Renk solmuş
Yağmur mu ?
Havada bulutlar yok
Yalnızlık mı ?
Saçıma düşen neydi ?
Hava da minik bir mavi
Şekli kelebek
Dokusu ürkek kuş..
Saç telimde bir yağmur..
Parmağına değer yağmuru emdin mi ?
Ah! Ne nahoş.
Birazdan, tadım dilime gelecek..
Dudağımın kenarında
Yanağım da bir boşluk
Kaşındıran yağmur teni
Ve benim sende ki özlemim
Mavi pembeden aldı akşamı
Yoksun
-Senin gelemeyişlerini seviyorum-
Sana sevgimi hatırlatıyor.
Deniz mavisi bir pembe
Aklım özgürlüğümü elimden almış
Denizde bir parıltı..
Sanmıştım ki sen!
Yanılmış mıyım ?
Topuğum da bir su
Ayağım denize değmiş
Soğuk!.. Ürperdim…
Elimi sürdüm,
Kuru
Hayallerim ıslanmış,
Sana getiren ayaklarım,
Tuz bağlamış meğer
Ümitler toprağa dikilen gül gibi
Meğer
Meğer kurumuş..
Maviden geçtim
Deniz şimdiler de kara
Kapkara,
Taşa vuran beyaz düşler..
Köpürmüş meğer deniz
Denize düşen umutlar
Saniyeler içerisinde gelip kaybolan yüzün nerede?
Bir masum ceket kaldı üzerimde
Sen gibi ısıtamadı, baharda,
Baharım, yokluğunda, düşüş.
Bugün gönlüm rüküş.
Mavi, pembe, turuncu…
Her biri uçtu gitti..
İçimde koca bir sevda
Şimdi ki gök gibi..
Akşamdan kara
Bahtım kara
Bahtsızım…
Hatırlat bir ara.
Yağmur geçişleri dindi.
Belki de öyle belledim ömrü
Ne vardıysa, bir kara hüzün.
Şimdiler de bir balkon tepesinde
Garip tad’lı bir kahve.
Belli ki karşımda yoksun yine,
Ay görünmüyor…
Belli ki; saklanmış senin gibi..
Bilmediğim bir yerde.
Garsonlar gamsız,
Sormadılar kaç şeker yeter..
Ruhsuz birkaç gömlek,
Telaşla topluyorlar sandalyeleri
Garipseyen bir adam,
Kasa da avuçlarını okşuyor..
Ben de metelik yok,
Atlasam ?
Yürek yok.
O kadar yüksek ki ?
Balkon yerden iki karış,
Korkuyorum.!!.
Ya sakat kalırsa yüreğim ?
Ya seni düşürürsem ?
Ya ölürsem,
Ve sen gelirsen, ben yokum.?!
Limana sokulan bir gemi!
Sanki içime sokuluyor dümeni
Ayaklarım koşturuyor,
Gör beni gör!
Nasıl koşturuyor,
Papuçlarım yırtık, utanıyorum.
Yavaşlıyor… duruyor.. susuyorum.
Çölün serabı, denizin meramı çekilmezmiş
Dizlerimin üzerine çöküyorum
Yan yana iki ayak sesi
Biri sağım da
Diğeri de sağımda!
Solum boş…
“Sarhoş” diyerek güldü geçtiler..
Kaç sarhoş ağlar ki ?
Ellerim cebimde,
Bir virane kuytuda şimdi bedenim,
Ruhum cezp etmiyor hayatı.
Hayat; kelepçeli, prangalı deniz.
-Yine sen geldin aklıma-
Uyanıp düş kurdum,
Kabusun çok ağır, bilme!
Yanaklarımda bir ateş
Yorganım da senin yüzün,
Islatsam da yüzünü…
Olsun, benimde ıslandı, ölmezsin ya…
Derinlerden bir ateş..
Heyhat;
Düşler bile bitiyor, kabuslar ne zor,
Ayağı kırılan at gibiyim şimdi,
Kafama sıksalar üzülmem,
Başka yol yok, bitti,
Kaderim.. kederim.. hüsranım.
Şimdi bana, sabah ki maviyi anlat;
Ben göremem belki
Sen mezarıma gel anlat…