Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

·
Puan vermedi
Peyami Safa: Edebi Terennümün, Manevi Tereddüdün, Siyasi Tahakkümün Sesi
Peyami Safa, edebi terennümün, manevi tereddüdün ve siyasi tahakkümün sesi olmuştu. 1910 1961 yılları arasında başını ellerinin arasına alarak düşünce denizlerinde yüzen münzevi bir ruh, mütecessis bir akıl ve mütefekkir bir duruş... Peyami Safa için ne diyorsak diyelim. Tanım için hiç bir kelime yetmez! Burada bir başlangıç ile iki kısma ayırarak değinmek istediğim bu metinde: birincisi Peyami Safa’nın kişiliği, ikincisi ise “Türk İnkılaplarına Bakışlar” eseri olacaktır. İsmail Safa’nın iki oğlundan en küçüğü olan Peyami Safa, İstanbul’da 1889 yılında dünyaya geldi. Kalem ustası olacak bu adam, küçük yaşta ailesi Sivas’a sürgün edilerek fakirlik içinde yaşaması, akabinde babasını kaybetmesi kişiliğinde derin acılar/izler yaratmıştır. Aile sürgünü ve babanın ölümü konusuna değinmişken ifade etmek isterim ki Safa’nın II. Abdülhamid ve onun istibdat dönemine olan nefreti bundan kaynaklanıyor. Keza Safa’nın çocuk ve gençlik yılları II. Abdülhamid’in ülkeyi yönetme dönemine denk gelmektedir. Bu dönemde ki aile sürgünü ile gelen zorlukları II. Abdülhamid’in yönetimine bağlar. Bu zorluklar Safa’nın kişiliğinde çok derin izler bırakmıştır. Yirmilisinde okul çevresine göz attığımızda: Yusuf Ziya Ortaç, Ekrem Hakkı Ayverdi, Hasan Ali Yücel gibi simalar göreceğiz. Asıl kıvılcımları, genç Safa’nın ilk eserleri karşısında onu alkışlayan Yakup Kadri, Yahya Kemal, M. Şekip Tunç olduğunu göreceğiz. Ve dahası başka öncü edebi-entelektüel şahsiyetlerin kucak açmasıyla, genç Safa’nın yıldızı pırıl pırıl parlayacak, ebedi sahada kendini arayacaktır. Bu arayışla Necip Fazıl, Nazım Hikmet ile dostluğu –ve düşmanlığı- da yaşam öyküsünde önemli yer tutacaktır. Batı’nın Aklı, Doğu’nun Ruhu: Peyami Safa Yirmili yaşlarda olan genç Safa, Sözde Kızlar ile başlayan Mahşer, Bir Akşamdı, Canan tefrika ettiği romanlarıyla kendisinden söz ettirir. 1930’lara geldiğimizde Safa, edebi bir patlama yaşar ve en verimli döneminde: Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Attila, Fatih-Harbiye, Bir Tereddüdün Romanı art arta gündemi sarsar. Cingöz Recai serisi, Arsen Lüpen polisiyesi ve devamında aşk romanları çok ilgiyle karşılanır. Safa’nın kalemin ucundaki edebi eserleri böyle iken, kalemin diğer ucunda ise dönemin en hareketli polemik adamının, fikir kitapları vardır. Kıvrak zekası ile sivri diliyle polemik kavgaların merkezinde olmuştur. Hamdullah Suphi, Ahmet Haşim, Necip Fazıl, Nazım Hikmet, Aziz Nesin ve daha niceleriyle kalem kavgasına giren Safa, bazen çok çirkinleşen –bir yandan da insanı güldüren- birçok umumi seyre acık dövüşü olmuştur. Safa, böyle çeşitli ortamlarda olması, farklı kutuplardaki simalarla münakaşalarda bulunması kaleminin güçlü olduğunun net bir kanıtıdır. Safa’yı kesin hatlarla haritasını çıkartmaya çalıştığımızda cetvellerin kırıldığını, çizimlerin yetersiz olduğunu göreceğiz. Keza, bu adam(Safa) dönemin ateşli/şiddetli, sırlarla gizlenmiş arka kapılardaki olayları bulup analiz ve fikir üretirken göreceğiz. Safa, yeninin içinde eski adam olurken, eskinin içinde de yeninin adamı olan bir garp kafalı, şark ruhlu olmayı da başarmıştır. Safa’nın “Türk İnkılaplarına Bakışlar” eseri ile genişliğiyle derin perspektifli siyasi, kültürel, sosyal ve düşünce konularına değindiğini görüyoruz. Tanzimat, meşrutiyetin ilanı, birinci dünya savaşı, milli mücadelenin ruhu ana hatlarıyla fikri cereyanların kıvılcımlarını önemli siyasi olayların yapı taşlarını ustalıkla yerleştirdiğini göreceğiz. Bir virgülden sonrasına atladığımızda Safa’nın Garp(Batı) ile Şark(Doğu) medeniyetlerinin oluşum evrelerinden coğrafi sınırlarını çizdiğini göreceğiz. Eserin son noktasına vesile olan kelime ise Türk İnkılapları olacaktır. İnkılabın getirisi ile götürüsü ne olduğunu, artısı ile eksisini tartıp ölçtüğünü göreceğiz. Türk İnkılaplarına Bakışlar kitabın inkılap öncesinin fikir hareketlerini ince hatlarla çizerken, inkılabın tarih felsefesinin nasıl oluştuğuna cevap veriyor. Safa, bu kitabının oluşumu Cumhuriyet gazetesinde yazdığı ve 1925’ten 1940’a kadarki dönemi kapsar. Bu dönemde yeni bir ülkenin kurulma ve oluşum felsefesinin olgunlaşması içerisindedir. Ancak Safa inkılap kadrosu içinde olduğu bu dönemde yapılan inkılaplara eleştirel bir gözle bakar. İnkılapların faaliyetlerini tamamıyla kabul etmemektedir. Türk inkılapları, meşrutiyetin ilanından önce fikri olarak gerçekleşmişti. Sadece hayata geçirme evresi kalmıştı. Birinci dünya savaşıyla Osmanlı’nın fiilen yıkılması ile inkılapları gerçekleştirme ortamı oluşmuştu. Mustafa Kemal ve kadrosu bu inkılabın taşıyıcısı ve hayata geçirme kısmını tamamladılar. Dönemin aydın kişileri toplumunda bir farklılık/değişim konusunda hem fikirdiler. Safa’da toplumun huzur ve saadeti için bu yeni inkılaplara umut bağlamıştı. Sonuç olarak inkılapların beklentileri yerine getirdiği gibi beklentileri yerine getirmediği şeylerde oldu. Safa’nın düşünceli/endişeli olduğu mevzulardan biride Harf İnkılâbı olmuştur. Keza Harf İnkılâbı, kuşaklar arasında kültürel kopukluğa neden olabileceği endişesini yaşıyordu. Bununla beraber Harf İnkılâbını tamamlar nitelikte ki dil kurultaylarına katılmaktan da geri durmadı. Safa, Türk İnkılaplarına Bakışlar kitabında Garp ile Şark’ın düşünce/fikirlere tahlil teknikleriyle konunun tarihine/güncelliğine çizimler yapar. Bu çizimlerin başka bir tekniğini de edebi tarzda çizer. O edebi çizim ise Fatih-Harbiye romanıdır. Her iki farklı yolla ele aldığı konu Batı ile Doğu Medeniyetlerinin çıkış noktaları, yapı taşları, ayrı oldukları noktaları anlatmaktadır. Safa’nın Şark hakkındaki eleştirel tespiti aydınlatıcı/yol acıcıdır. Şark nereden gelip nereye gittiğinin farkında değildir. Derin, esrarlı ve düşünceli Asya, birkaç prensiyle birkaç şairin ruhundadır, halkın hiçbir şeyden haberi yoktur. Bu şark, kendini zamansız bir dünya içinde edebi sanır, faniyi beğenmez ve anın menfaatlerini teper. Şimdiki zamana bağlı şeylere karşı alakasızdır ve kendi gözünde bunların bir ehemmiyet kazanabilmesi için mazi olmalarını bekler. Çok vakti olduğu için naziktir. Sessizlikten ve düşüncenin gizli konserlerinden hoşlanır. Safa Doğu’yu durgun bir göl gibi görür. Batı’yı ise şiddetli akan bir nehir gibi görür ve devam eder. İnce bir sezişe sahip olduğu için garbın şiddetini lüzumsuz bulur. Avrupa’nın hâkimiyet hırsına çocukça bir iştah telakki eder. Vedaların telkini altında insanı kelimelerden başka hakiki bilgilerden ayıran bir şey olmadığına inandığı için sessizliğine sadıktır ve hakikatleri sukutun tılsımı içinde arar. (s.132-133) Safa, şarkın dindar olduğunu, fakat filozof olmadığını tezini savunur. Yani şark, fikir hayatından ve zekâdan bahsetmek mümkün olmadığını belirtir. Eğer, fikir ve zekâ olmuş olsaydı. Bunun sonucunda ilim ve teknikte olacağını belirtiyor. Safa’nın Türk İnkılaplarına Bakışlar eserinde referans aldığı geniş bir kaynak vardır. Ziya Gökalp, Ahmet Ağaoğlu, Süleyman Nazif, Abdullah Cevdet, Yusuf Akçura, Yunus Nabi, Rıza Tevfik gibi isimlerle kitabın ilk kısımlarında siyasi, edebi konularda düşünce akımları hakkında referans yapar. Şark ve Garp konularında ise Hz. Muhammed(sav), Mustafa Şekip Tunç’un yanında Müslüman olmuş; Paul Valery, Leon Abensour, Rene Guenon, Roger Garaudy gibi şahsiyetlere başvurmaktan da geri kalmamıştır. Okur, 1925’ten 1940’a kadar ki dönem içerisinde Safa’nın yazılarından toplanan bu kitabı okuduklarında; Türk İnkılaplarının öncesinde yaşanan fikir akımlarına, doğu ile batı kelimelerinin manalarının derinliklerini idrak edecekler. Bu eserin sahibi hakkında çok şey saklıdır. Okura, yolunu çizmek ve yol almak düşüyor. Peyami Safa, Türk İnkılaplarına Bakışlar, Ötüken, Aralık 2013, İstanbul, Düşünce, 217 sahife. 15 Mart 2017 Çarşamba/23:27:25/Aydın. Yunus ÖZDEMİR. Saygılar...
Türk İnkılabına Bakışlar
Türk İnkılabına BakışlarPeyami Safa · Ötüken Neşriyat · 2020420 okunma
·
447 görüntüleme
Havva Bayram okurunun profil resmi
Çok profosyonelce olmuş. masaallah
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.