Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

140 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
8 günde okudu
Yalnızlara Armağan Olsun
Dostoyevski'nin okuduğum 3. Eseri olmakla birlikte, en sevdiğim kitaplarda ilk 3 sıralamasına girer diye düşünüyorum. Dostoyevski'nin bu eşsiz eseri ( benim gözümde) direkt olarak kendini yalnızlığa hapsetmiş insanlara ithafen yazılmış gibi duruyor. Kitap "Yeraltı" ve "Notlar" olarak ikiye ayrılmışsa da, olay ve örgüler birbirinin devamı niteliğindedir. Kitabın bir bölümünde otomatik portakal kitabının baş karakteri olan "Alex" le bu isimsiz Yeraltı adamının ortak bir düşüncesini bağdaştırdım. İkisinin de sorguladığı bir şey vardı. Bu düşünce ise şuydu: "Gerçekten her insan iyi mi olmak zorundaydı ? Birilerine kötü şeyler yapmış insanın, ıslah edilmesi mi gerekirdi ? Bu kanunu kim ve neye göre koymuştu ? Her insanın bir seçim hakkı vardır. Öyleyse benim kötülüğü, hainliği seçmemde ne sakınca vardı ?" Evet düşünüyorum da gerçekten insanlar görünmez bir çizgiyle dünyamızı daraltmaya uğraşıyorlar. ( Sanki dünya yeterince dar gelmezmiş gibi) Biz bu toplumda, kalıplaşmış belli başlı insan modellerini üstümüze giymek zorundayız. "İyi" kavramı üzerinde durup, yaşamımızı ona göre şekillendirmek zorundayız. Ama ola ki birimiz o çizginin dışına adım atarsak, Ya deli damgası yer toplumdan dışlanırız, yada çevrenin huzurunu kaçırıyor gerekçesiyle tımarhaneye kapatılırız. Bu kitapla bağdaşlaştırdığım bir diğer karakter ise, Jack London'ın Martin Eden karakteridir. Şöyle diyor baş kahramanlar: İnsan bütün ömrünü iki kere iki peşinde geçirir, bu uğurda denizler aşar, hayatını harcar, fakat yemin ederim, arayıp gerçekten elde etmekten korkar. Çünkü onu bulur bulmaz artık erişecek şeyi kalmayacağını bilmektedir. Evet bu düşünceye bakacak olursak Dostoyevski' nin dediği gibi "insanlar nankördür." Bende şunu merak ediyorum: Gerçekten hayaller hayalken mi güzel ? Biz hayal ettiğimiz şeyi değil de, ona ulaşmak için verdiğimiz çabayı, gittiğimiz yolu mu seviyoruz ? Hayatımızın merkezine koyduğumuz hedef bizi cezb ediyor, Ona ulaştığımız anda anlamını yitirip hayatımız saçma sapan boş bir hâl mi alıyordu ? Dostoyevski herşeyi bilmenin iyi olmadığını ve hatta acı verici birşey olduğunu söylüyor. Hiçbir şey bilmeyen birine karşı bütün kültür birikiminizi masaya dökseniz bile onun düşüncelerini, bakış açısını değiştirebilecek misiniz ? Mantıklı bir insan bu soruya hayır der elbette. Acaba bende herşeyi bilsem, yeraltı adamı gibi kendi kendimi haksız çıkarmaya, kendimden öc almaya ve artık kaybedecek birşeyi olmayan, tek amacı önüne gelene üstünlüğünü, varlığını kabul ettirme tutkusu olan bitik zavallı arsız bir adam olur muydum ? Bu düşüncelerimi burada kesiyorum ve kalanını kendime saklıyorum. Dünyadaki herkese düşman olabilirsiniz ve hepsini birden yenebilirsiniz. Tabi kendinize karşı dost olabilirseniz. Diyorum ve gidiyorum. Kitapla kalın :)
Yeraltından Notlar
Yeraltından NotlarFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2020128,1bin okunma
·
4 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.