Neredeyse fakirdik, ama ben hiç böyle düşünmezdim. Giysilerimiz, yiyeceğimiz ve yataklarımız vardı. Daha kötü durumda olan beyaz ve siyahi arkadaşlarım vardı. Ailem çalışıyordu; annem bir avukatın yanında sekreterdi ve babam da Ford'daydı. Evimiz eskiydi ve kısa süre içinde yıkılıp gidecek gibiydi. Bütün evi ısıtmak için sahip olduğumuz tek şey, salonda duran bir gaz sobasıydı. Ailemin uyuduğu üst katta, kış sabahları uyandığında kendi nefesini görebilirdin. En eski çocukluk anılarından biri gazyağı kokusu ve sobanın arkasından gazyağı dolduran büyükbabamın görüntüsüdür. Tüm yemeklerimiz mutfaktaki kömürlü bir fırında pişerdi ve çocukken su tabancamla ona ateş edip sıcak, demir yüzeyinden buharın yükselişini izlerdim. Külleri arka kapıdan “kül yığınına” taşırdık. Her gün o toz yığınının içinde oyunlar oynar, gri kömür külüne bulanmış halde geri dönerdim. Küçük bir buzdolabına ve kasabadaki ilk televizyonlardan birine sahiptik. Ben doğmadan önce büyükbabam Springsteen Kardeşler Elektrikçi Dükkanı'nın sahibiydi. Yani televizyon çıktığında önce bizim eve gelmişti.