Unutmak ve hatırlamak.. İşte düğüm noktası.. Bu iki zıtlıktan meydana gelen, merak uyandıran gizemli bir hikaye.. Önce kapağından başlayan ve sonra ilk cümlesiyle beni içerisine hapseden, en sıradışı roman.
”Bazı hikayeler tam da bittiği anda başlarmış. İşte tam da öyle bir hikayeydi benimkisi...”
Kitabı elime ilk aldığımda her şey gayet normaldi, ancak ilk bölümü bitirdiğim an anladım ki bir şeyler var bu kitapta; bir şeyler sizi de içine almak istiyor ve karşı koyamıyor; kayboluyorsunuz.
Her bir bölüm sonunda kafanızda oluşan soru işareti, sizi bir sonraki bölümü okumaya sürüklüyor.. Kendinizi durduramıyorsunuz. Her bir bölüm aslında diğer bir bölümü okuduğunuzda daha anlamlı bir bütüne dönüşüyor. Eksik parçalar tamamlanıyor ve en sonunda anlamlı bir son ortaya çıkıyor. Bölümler ilerledikçe kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen, o dünyayı ne kadar benimsediğimi ve ne kadar çok yalnızlaştığımı fark ettim. Ki bunu tek bir şeye yorabilirim o da yazarın dili kullanma becerisi ve anlatımındaki samimiyeti..
Okurken bir çok hissiyatı bir arada yaşadım, yeri geldi güldüm, yeri geldi gözlerim doldu..Ama her şeye rağmen içimde bir yerlerde, eksik olan bir şeylerin yerine oturduğunu hissettirdi ve bu işte çok güzeldi.. Kısacası kesinlikle okunması gerektiğini düşündüğüm, son zamanlarda okuduğum en sürükleyici roman.