Mağaranın tavanında bir hava cebi var. Fosforlu
çubuklardan birini kırıp yere atıyorum. Yeşil işık
duvarlan aydinlatıyor. Hava mağarası yaklaşık iki kol
boyu genişliğinde, yüksekliğiyse boyumun iki katı. Su
yok, martı yuvalan ve Işın yarasalar 🦇 da yok. Ayaklanmış çatlaklara yerleştirip küçük girintilere tutunarak, yaralı
ellerimle yapabildiğim kadar yukarıya tirmanmaya
başliyorum. Tepeye doğru hava değişiyor, mağaranın
geri kalanında havaya sızan partikül-ler burada yok, o
yüzden de hava burada daha hafif.
Tekrar aşağı inerken tutunmakla uğraşmıyorum, içime
hava çekip atliyorum. Yere çarpmanın etkisiyle
bacaklarım zangır zangır titriyor, Dram'in sıkıştiğı yere
doğru sendeleyerek yürüyorum. Yüzünü ellerimin
arasına alip ağzımı göstererek nefes alıyormuşum gibi
yapıyorum . Başını salliyor, aynı anda birbirimize doğru
uzaniyoruz. Dudaklarını benimkilere bastırıp ağzımdan
bir nefes çekiyor. Bu yakınlaşmayı daha sonra
düşüneceğime eminim ama şu an için tek
düşünebildiğim Nefes al Dram. Beni bırakıp gidemezsin.