Gönderi

"Özlem nasıl bir şey" diye düşünüyordu Emre. "İnsan neyi özlüyor, başka bir insanı mı, yoksa onunla birlikte yaptığı şeyleri mi? O insan yerli yerinde duruyorsa, kendi hayatını sürdürüyorsa; özlemek onunla birlikte paylaşılan şeyleri özlemek mi?" Bir yeri özlemek, bir kişiyi özlemek, hayatın belli bir dönemini, mesela gençliği özlemek, bir yemeği özlemek, akrabaları özlemek, eski dünyayı özlemek, bir şarkıyı özlemek, açık havayı özlemek, bir kokuyu özlemek gibi sonsuz sayıda çeşitlendirilebilecek olan özlem kıvranışları beynin hangi kıvrımına yerleşerek insanın yüreğini böylesine buruyor olabilirdi? Eğer birlikte yaşanan şeyler özlenmiyorsa, yavuklunun sadece yüzünü görmek hasreti dindirebilir miydi? Elbette dindşremezdi. Başkasıyla birlikte gördüğün zaman, hasret dindirilmiş olmazdı ki. Tam tersine; kendisine olduğu gibi derine giren bıçak daha da kanırtılmış olurdu. Ne tuhaftı! Görmediği zaman özlememek ama gördüğü zaman özlemek... Gökten aniden inen va kaçmaya imkan tanımayan bir asit yağmuru gibi yakıcı bir özlemle tutuşmak...
·
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.