Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

216 syf.
1/10 puan verdi
·
8 günde okudu
Bu ay bilimkurgu klasiklerinden birini okudum. İlk başta okuması güzel olsada ilerleyen sayfalarda büyük bir hayalkırıklığı yaşadım. Öncelikle bu kitabın nasıl bir bilimkurgu sayıldığını çözebilmiş değilim. Kitapta bilimin b’si bile yok. Yorumumu yazmaya nereden başlayacağımı şaşırdığım nadir bir kitap. Kafamda oturttuğum düzenle bir şeyler karalamaya çalışacağım. Kitap Vandyck adlı kahramanımızın Kadınlar Ülkesi’ne yapmış olduğu yolculuğun notları olarak kaleme alınmış. Düşününce yazarın kurguyu ele alma şekli aslında anı türüne benziyor. Bu seçimi kurgusuna gerçekçi bir hava vermeye çalışmasına bağlıyorum. Kurgunun ilerleyişi ise üç kâşif erkeğin bir şekilde sadece kadınlardan oluşan ülkeye ayak basmasıyla başlıyor. Sadece Van karakterimizin bakış açısıyla ülkeyi görsek de arkadaşlarının duygu ve düşüncelerini de yaptığı gözlem ve sohbetlerle aktarmaya çalışıyor. Açıkçası bu üç adamın düşüncelerini genelleme yapacak olduğumda yazarda aşağılık kompleksi var galiba dedirtti. O kadar taraflı ve bir o kadar da düşüncesini okuyucuya empoze etmeye çalışmış ki okurken bir yerden sonra sıkılmaya başladım. İlk olarak kitabın her bir bölümünde sürekli kadınları öven içi doldurulmamış kelimeler var. Güzel, akıllı, cesur, girişimci, güçlü bla bla bla... Yazar, güzel diyor ama gözümün önünde canlanacak kadar betimleme yapamıyor; akıllı derken bir zeka emaresi anlatmadı; cesur kelimesini neye göre kullandı anlamış değilim. Zaten ülkede belli bir kadın ve çocuk nüfusu var. Çoğu hayvanı da yer kaplıyor diye soylarını tüketmişler. Bununla ilgili hemen kitabı okurken aldığım bir notu paylaşmak istiyorum. ‘Kitapta bizim dünyamızın insanları süt veren hayvanları besleyip sütlerini buzağılar için değil de insanlara gıda olarak ayırdıklarından ötürü Kadınlar Ülkesi’nin insanları tarafından canilermiş gibi bir algıya bırakırken Kadınlar Ülkesi’nin kadınları fareleri ve köstebekleri öldürmeleri için kuşları öldürmeyip bir de miyavlamayan kedi türü oluşturarak aslında kimin cani olduğunu düşündürmüyor mu? Açıkçası yazar bana bu konuda taraflı gibi geldi. Ben burada bariz bir hayvansal gıdaya karşılık gördüm. Bilmem, siz ne düşünürsünüz?’ Cesurluk sergileyecekleri bir şey yok yani. Kitap bölüm bölüm Kadınlar Ülkesi’nin yaşam tarzı, kültürü, tarihi, dili, inancını anlatıyor gibi görünse de bunlar sadece birbirinden güzel sıfatlarla nitelenmiş içi boş ifadelerden ibaret. Mesela bahçelerini övüyor, yazar. Ama bizim bildiğimiz bahçelerden farkı şöyle dursun peyzajına dair hiçbir şey anlattığı yok. Kolay öğrenilebilir bir dile sahipler güya ama tek bir kelime bile örneklediği yok. Tarım anlatıyor dersiniz; çok verimli topraklardan ötesi yok. Kısacası bir sürü laf var ama bir icraat yok. Bunları anlatmasına gerek yoktu mu diyorsunuz? O zaman yazarın kitabı kadınlar ütopyası olmamalıydı. Aslına bakarsanız bu kitabın en temel sorunlarından biri de kadınlara özel bir şeyi ele almıyor oluşu. Kurdukları dünyada kötü duygu ve düşüncelere sahip olmayan insanlar bir arada sevgiyle yaşadıkları için mutlu mesut yaşıyorlar. Aynı şey tüm insanlık için geçerli değil mi? Kadın olsun erkek olsun bir arada sevgi ve saygıyla yaşandığında zaten mutlu mesut bir dünya olmayacak mı? Kısacası kitabı neresinden tutsam elimde kalıyor. Neden yarım bırakmadığımı sorarsanız eğer tamamen yazarın okuyucuyu kandıran o tutumu yüzünden. Bir bölümü okurken öyle bir şey anlatıyor ki o ne acaba dedirten yerde bunu daha sonra anlatacağım deyip hiçbir zaman anlatmıyor. Tabii kitabın sonunu görene dek ben hiçbir zaman anlatmayacağını bilmediğim için tamamını okumuş bulundum. Yoksa sevmediğim bir kitabı okuyarak zamanımı harcamazdım. Böyle bir yorumdan sonra kitabı okumanızı öneremem elbette. Ama ille de merak ederseniz yorumunuza beni de etiketleyin. Yorumlarınızı görmek isterim.
Kadınlar Ülkesi
Kadınlar ÜlkesiCharlotte Perkins Gilman · İthaki Yayınları · 201812,2bin okunma
·
3 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.