Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

·
Puan vermedi
çok farklı, keyifli bir kitap.
öncelikle, "diye düşündüm berjer koltukta" lafını insanın beynine kazıyan kitap.  rüyamda görmüş dahi olabilirim bu sözü. o kadar çok geçiyor ki kitapta... :) kitap, yirmi yıl aradan sonra londra'dan viyana'ya dönen baş karakterimizin, bay ve bayan auersberger çiftinin evinde verilecek olan "sanatsal akşam yemeği"ne davet edilmesiyle başlar. kahramanımız auersbergerlerden aslında nefret etmektedir, yirmi yıl önce auersberger çiftinin peşinde pervane gibi koşmaktayken, bu ailenin ve onların etrafında kümelenen sanat çevresinin ikiyüzlülüğünü, samimiyetsizliğini, kofluğunu, çürümüşlüğünü görmüş ve viyana'dan uzaklaşıp londra'ya taşınmıştır. kendi şehrine yıllar sonra tekrar geri döndüğü gün, eski dostu joana'nın intihar ettiği haberini alır ve bu vesileyle auersbergerlerin yemek davetini geri çevirmek istemez. auersbergerlerin evine gider ve bir berjer koltuğa oturur. yemek başlayana dek etrafını süzer, insanları gözlemler ve biz de onun viyana'ya, sanata, tiyatroya, sanatçılara, küçük burjuvalara, yarı-entelektüellere, biliyor-muş gibi yapanlara, popüler kültür şakşakçılarına olan bakış açısını öğreniriz.  yemek, aslında viyana'da bulunan burg tiyatrosu'nda oyunculuk yapan, hatta burg tiyatrosu'nun en iyi oyuncusu olarak kabul edilen, ismini öğrenemediğimiz fakat erkek olduğunu bildiğimiz sanatçı şerefine verilmektedir. burg tiyatrocusu eve gelir gelmez yemeğe geçilir ve bu sefer daha çok burg tiyatrocusu'nun görüşlerini dinleriz, ana karakter ise burg tiyatrocusu'nun anlattıkları üzerinden kendi görüşlerini aktarmaya başlar. tabii bu esnada esas adamımız da berjer koltuktan yemek masasına geçtiği için artık cümlelerini "...diye düşündüm berjer koltukta" şeklinde bitirmez, daha kısa keser; "...diye düşündüm"  kitap zor başlıyor fakat sonradan toparlıyor. konuya pat diye girdiği için atmosfere biraz geç dahil oldum fakat yazarın üslubuna bayıldım. uzun ama sıkmayan cümleler bolca mevcut. sık yapılan tekrarlar da bugüne dek pek şahit olmadığım bir üslup tarzıydı. fakat baymıyor. tam tersine, ufacık bir detayı birkaç farklı cümleyle üzerine basa basa anlatması, o durumu daha iyi anlamanızı sağlıyor. benim için kitabın tek olumsuz tarafı bölüm geçişleri olmamasıydı. evet, kitap başlıyor ve başladığı gibi bitiyor. parçalara ayrılmamış. üstelik paragraflar arasında da boşluk yok. sonradan thomas bernhard hakkında okuduklarımdan öğrendim ki bu yazarın zaten tüm kitaplarında mevcut olan bir anlatım tarzıymış. sık tekrarlar, uzun paragraflar ve bölümler arası geçiş yapılmaması thomas amcamızın nev-i şahsına münhasır bir özelliğiymiş.  aslen hollandalı olan fakat uzun yıllar avusturya'da yaşayan thomas bernhard, avusturya'dan neredeyse nefret etmesiyle ve her kitabında bu ülkeyi ve bu ülkenin sanatçılarını aşağılamasıyla meşhurmuş. zaten odun kesmek'te de bunu görüyorsunuz. (joana'nın cenazesinin anlatıldığı bölümde, "bakkal kadın gri bir yağmurluk giymişti, bu cenazede gördüğüm en akıllı giysi buydu." cümlesi ile oradaki tüm sanatçıların samimiyetsizliğini, şekilciliğini anlattığı satırlar beni benden almıştır.) ne diyorduk; evet, yazar, avusturya'daki sanat anlayışını, sanat çevrelerini, devletin sanata olan bakışını inanılmaz küçük görüyor. bu küçük görme öyle bir boyuta geliyor ki, açık açık "nefret" kelimesini de kullanıyor zaten kitapta. fakat "düzenbaz sosyete mastürbasyoncuları" nasıl bir tanımlamadır be thomas amca?
Odun Kesmek
Odun KesmekThomas Bernhard · Yapı Kredi Yayınları · 2018274 okunma
·
39 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.