Rahime’nin öyküye başladığım an, hmmm, tanrısal anlatıcı kullanmış diyorum. Yağ gibi kayıyor metin. Sık sık yorum yapıyor anlatıcı. Yargılıyor da ha! Olur bu da, ama çok eskilerde ta Klasik kurmacalarda kaldı bu, diye düşünüyorum. “arada bir de kafasını kaldırıp bana bakıyor.” Bu cümle şaşırtıyor iyice. Tanrısal anlatıcı kendisini gerçekten de tanrı sanıyor diye düşünüyorum.
“Palmiyeli bir bulvar. Mavi camlı plazanın tepesinde orta yaşlı bir zayıf. “ Bunlar benim sevdiğim cümleler. Mesela ikinci cümle eksiltmeli cümle ki, çok severim.
A, son paragrafta anlatıcı değişti! De, kim bu? Tanrı mı konuşuyor? Anaaa, anlatıcı karanlıkmış ayol. Şeytan seni. Nasıl da düşündün be Rahime? Bravo! Gerçekten bravo.
Ama bir dur hele! Eleştirilerim de var. :))
Bu sefer de karanlığın her şeyi bilmesi bir problem yaratıyor bence. Karanlık da bir kahramanı öykünün ve bilemez ama yorum yapabilir. Tahmin edebilir, tecrübesini konuşturabilir. Mesela, “Çocukluğu geliyor aklına, annesinin öpe okşaya büyüttüğü bu bedenin nasıl bu hale geldiğini düşünüyor.” Bu cümle. “Çocukluğu geliyordur-gelmiştir aklına, annesinin öpe okşaya büyüttüğü bu bedenin nasıl bu hale geldiğini düşünüyordur.” Gibi tahmin, yorum ve tecrübesini konuşturarak kolaylıkla aşılabilir.
Cümle değil ama cümlelerde kelime tasarrufu öyküde çok önemlidir benim için. Elbette yazarın bileceği şey bu. Mesela, “Omuzları çökük şekilde Işıkları izliyor” bu cümlede “şekilde” fazlalıktı. Varlığı ya da yokluğu okurun anladığı şeyde değişiklik yaratıyor mu? Bence yaratmıyor.
Sir Hugh Walpole diye bir ölümlü, “Bir öykü, öykü olmalıdır: gerçekleşen olayların bir tutanağı işlevini görmelidir, içinde beklenmeyen gelişmeler barındırmak, gerilim yaratarak okuru bir düğüme göndermeli ve doyurucu bir çözüm sunmalıdır."
Rahime metnin bir öyküydü. Başka söze gerek var mı?
Kalemine sağlık.