Gönderi

İBRAHİM EDHEM
O, adaletli, şanlı bir padişahtı. Bir gece tahtında otururken damda bir tıkırtı, hay huylar duydu.Sarayın damında sert sert adımlar atılıyordu. İçinden, “Kim acaba bu densiz?” dedikten sonra başını dışarı uzattı: “Kim o?” diye seslendi. Aklından da, “Bu herhalde peri olmalı; yoksa insanlardan kimin haddi ne düşmüş, bu saatte sarayın tepesinde gürültü etmek!” diye geçiriyordu. O zamana kadar hiç görmediği bir bölük halk damdan başını uzatarak dedi ki: “Kayıbımız var, gece vakti onu arayıp duruyoruz.” İbrahim Edhem: “Ne arıyorsunuz?” dedi. “Develerimizi,” dediler. İbrahim Edhem: “Damda deve arandığını kim görmüş,” deyince: “Peki.öyleyse sen taht üstünde oturup padişahlık ederken, Allah’ı arayıp bulmayı nasıl umuyorsun?” dediler. Bundan sonra İbrahim Edhem’i kimse görmedi.Peri gibi insanların gözünden kayboldu. Aslında halkın önündeydi ama, anlamı gizli idi. Zaten halk sakaldan, hırkadan başka neyi görür ki? Kendi gözünden de kayboldu, halkın gözünden de! İşte ondan sonra Zümrüd-ü Anka gibi dünyada ünlü oldu.Hangi kuşun canı Kafdağı’na geldiyse, bütün dünya onu söyler, ondan söz eder.
·
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.