Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

147 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
1 saatte okudu
Doğruyu Söylemek
Yine her zamanki klişemle başlıyorum: bu bir incelemeden çok kendi düşüncelerimi başkalarına yansıtabileceğim şekilde çözümleyip bir düzene sokma çabasıdır benim için. Elimden geldiğince kısa yazmaya çalışacağım. Her bölümden dikkatimi çeken 1-2 noktayı yorumlayıp buraya not olarak bırakmak istiyorum. Kitabı almaktaki asıl amacım Foucault'ya başlangıç yapmaktı. Okuduğum ilk ve tek kitabı henüz ama yanılmıyorsam dili diğer kitaplarına göre daha hafif ve anlaşılır düzeyde. Bu yüzden iyi bir başlangıç kitabı oldu benim için, iyi ki bununla başlamışım. Aldığım gibi okumadım elbette kenara bıraktım, hazır hissettiğimde okuyacaktım. Bir akşam yakın arkadaşımla konuşurken onun 'ben yalan söyleyemiyorum, insanların yüzlerine onların söylemekten kaçındığı veya sakladığı gerçekleri dürüstçe söylemek, beni de diğer insanları da rahatsız eden doğruları söylemek, bana daha muazzam geliyor' deyişi aklıma bu kitabı getirdi, zaten o günlerde benim de dürüstlükle ilgili sorguladığım, anlamaya çalıştığım noktalar vardı. İşte dürüstlük bana bir şey katmak yerine benim elimden bir şeyleri alıp götürüyorsa neden dürüst olmalıyım, pohpohçu olmak yerine vs. tarzı düşünceler gelip duruyordu aklıma. Ayrıca bir başka arkadaşıma da bu konuyu açınca, gülerek dalga geçip 'siktir et neyini düşünüyorsun bunun, yaşa gitsin' demişti. Haklı olduğunu biliyordum ama düşünmeyi de engelleyemiyordum tabi. Ben de düşüncelerime dayanak olur diye başladım kitaba. Foucault ilk bölümde hakikati söylemek yani 'parrhesia' kelimesinin kökenine ve anlamına değiniyor. Bu bölümde dikkatimi en çok çeken ve hoşuma giden cümle şu: "Eğer parrhesiastes'in dürüstlüğü konusunda herhangi bir "ispat" varsa, bu 'cesaretten' başkası olamaz. Bir konuşmacının tehlikeli -çoğunluğun inandığından farklı- bir şey söylemesi, o kişinin parrhesiastes olduğunun güçlü bir işaretidir." [s.13] Hoşuma gitmesinin sebebi çoğunluğun olduğu her yere şüpheyle yaklaşmış olması. Kitlenin içinde olduğu hiçbir nokta şu ana kadar bana kabul edilebilir gelmedi. Ne zaman kendimi bir kitle ile ortak paydada bulsam hemen orayı sorgular ve uzaklaşırım o noktadan. Yanlış veya doğru bilemiyorum ama hayatımı çok büyük ölçüde belirledi bu. Belki de şu an hiçbir fikre veya yere ait olamayışımın sebebidir bu. Sonraki bölümde yunan mitolojisinde genelde Oedipus ve Apollon [ölümlülere hakikati söyleyen tanrı, Delphoi'deki kehanet mabedinde.] üzerinden giderek parrhesia'yı yunan-roma geleneğinde incelemeye devam etmiş. Burada üzerinde durmak istediğim nokta Apollon ve Kreusa arasında geçen hakikat mücadelesi hakkında -ironik olarak Apollon burada hakikati gizleyen bir Tanrıdır ve Kreusa bir ölümlü olarak Tanrı'nın sakladığı hakikati ortaya çıkarmaya çalışan bir parrhesiastes'tir. Kitapta geçen güzel bir cümle bunu özetliyor: 'İnsanlar kendi başlarına hakikati söylemeyi ve keşfetmeyi başarmalıdırlar.[s.38]'- Foucault'un söylediği bir cümle var: "Böylece hakikat tanrının adaletsizliğine ve yalanlarına duyulan duygusal bir tepki olarak belirir.[s.45]" Yukarıda kendim için herhangi bir fikre ait olmadığımı belirtmiştim. Ancak bu tüm fikirler yanlıştır gibi ilkel bir düşünce değil tabi. Sadece hiçbir şeyi büsbütün kabul edip benimseyemiyorum. İşte benim çoğu duygumun, düşüncelerimin temelini oluşturan şeylerden biri de bir tanrının varlığı konusunda emin olamayıp, var olduğuna inandığım bir tanrının adaletsizliğine ve yalanlarına duyduğum duygusal tepkim. Karışık oldu farkındayım ama belirttiğim gibi burada kendimi çözümlemeye çalışıyorum sadece. "O halde parrhesiastes karakterinin çözmesi gereken sorunlardan biri, söylenmesi gerekenin söylenmemesi gerekenden ayırt edilmesidir.[s.55]" Hakikati söylemek her şeyi söylemek değildir diyor kısaca. Yunan tarihinden verdiği örneklerle neyi kast ettiğini de açıklıyor Foucault. Benim de aklıma herkesin bildiği Galile'yi getirdi. Tam olarak kast ettiği bu. Galile'nin kilise mahkemesi karşısında hakikati söylemekten vazgeçip 'yine de dönüyor' deyişi hakikati söylememek değil tam aksine gerçek bir parrhesiastes'te bulunması gereken özelliklerden biridir. "...Lysimakhos ile Melesias, akıllarından geçenleri özgürce söyleyeceklerini belirtir ve parrhesia kullanarak, hayatlarında çok önemli, onur verici ya da özel hiçbir şeyi başaramadıklarını itiraf ederler.[s.77]" Yakın arkadaşımla olan sohbetimizde de geçmişti bu, bugüne dek hakikati söylemiş veya düşünmüş olmak bana hiçbir şey katmadı hatta tam aksine sosyal, psikolojik ve ekonomik anlamda benden çoğu şeyi alıp götürdü. Hala da öyle. Türkiye'nin içinde bulunduğu durum da tam olarak buna işaret ediyor zaten. Tüm dünyada bu böyle. O halde neden hâlâ dürüstçe yașayayım ki? Bu benden çok șeyi alıp götürüyor madem, bir șeyler kazanabileceğim șekilde yașamak isterim ben de diğer insanların çoğu gibi. Henüz kitabı bitirmedim az kaldı fakat inceleme yazma konusunda kendime hiç güvenmiyordum ve kitabın etkisindeyken yazmak istedim. Daha incelemek istediğim birçok yer vardı ama yoruldum ve tüm kitabı yorumlamak da istemiyorum, not almak istediğim diğer yerleri alıntı olarak ekliyorum zaten. Kitap için bir yorum yapmam gerekirse de kesinlikle muazzam bir çalışmanın ürünü. Bu kadar incelikli bir araştırmanın yapılması beni Foucault'ya hayran bırakıyor. Tam ergenlikten yetişkinliğe geçiş dönemimde bunu okumuş olmam büyük şans benim için ve ileride de iyi ki o zamanlardan okumuşum diyeceğim kitaplardan olacağına eminim. Muhtemelen birkaç yıla tekrar okurum zaten. (22.04.2019)
Doğruyu Söylemek
Doğruyu SöylemekMichel Foucault · Ayrıntı Yayınları · 2005450 okunma
·
48 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.