AHLAK NERDEN GELİYOR?Gerçi ben ahlakın ağırlığını yukarıdan alması gerektiğine inanmı
yorum. İçeriden gelemez mi? Bu kuşkusuz şefkat için de adalet duygusu için de geçerlidir. Birkaç yıl önce PRİMATLARIN kendilerine verilen bir ÖDEVİ, salatalık dilimleri karşılığında seve seve yaptığını ama başkasına tadı çok daha iyi olan üzümlerin verildiğini gördüğünde yapmayı bıraktığını tespit etmiştik. Salatalık yiyenler sinirleniyor, ellerindeki sebzeleri yere atıyor ve grev yapıyorlardı. Gayet güzel
bir yiyecek, bir arkadaşlarının daha iyisini aldığını görmeleri sonucu yenemeyecek bir şeye dönüşüyordu. Buna EŞİTSİZLİK NEFRETİ adını taktık ve köpekler de dahil başka hayvanlar üzerinde bu konuda incelemeler yapıldı. Köpekler bir numarayı hiçbir ödül almadan tekrar tekrar sergileyebiliyordu ama başka bir köpeğin aynı numara karşılığında sosis kazandığını görünce hemen bırakıyordu. Bu tür bulguların insan ahlakı açısından da bazı içerimleri var. Çoğu filozofa göre ahlaki hakikatlere ulaşmak için akıl yürütürüz.
Burada Tanrı'yı zikretmeseler bile, yukarıdan aşağı işleyen bir süreçle ilkelerin formüle edildiğini, sonra da insan davranışına daya
tıldığını anlatırlar. Peki ahlaki mülahazalar gerçekten bu kadar yüksek bir düzlemde mi meydana gelir? Kim ve ne olduğumuzda değil
midir temelleri? Başkalarına karşı düşünceli davranmaya doğal bir eğilimimiz olmasa, insanları böyle davranmaya zorlamak gerçekçi olur muydu mesela? Adalet ve hakkaniyetin yokluğunda insanlar büyük tepki göstermese, adalet ve hakkaniyet talep etmek manalı olur
muydu? Bütün kararlarımızı başkasından ödünç aldığımız mantıkla
sınamamız gerekseydi altında kalacağımız bilişsel yükü bir düşünün. Aklın tutkuların kölesi olduğunu söyleyen Hume'un konumundan yanayım kesinlikle. Ahlaki hisler ve içgüdülerle çıktık yola, diğer primatlarla sürekliliğimizi de burada bulmak mümkün. AHLAKI
AKILCI DÜŞÜNCELERLE SIFIRDAN İNŞA ETMEKTEN ZİYADE, SOSYAL HAYVAN
GEÇMİŞİMİZDEN BÜYÜK BİR DESTEK ALDIK.
Yine de şempanzeye "ahlaki bir varlık" demek istemem. Çünkü
hisler yeterli değildir. Mantıken tutarlı bir sistem peşinde koşarız ve
hayatın kutsallığı argümanlarına idam cezası konusunun nasıl oturduğunu tartışırız ya da seçilmemiş bir cinsel yönelimin ahlaken yanlış olup olamayacağını. Bu tartışmalar sadece insana hastır. DİĞER
HAYVANLARIN DOĞRUDAN KENDİLERİNİ İLGİLENDİRMEYEN OLAYLARIN DOĞRULUĞUNU YARGILADIĞINA·DAİR ELİMİZDE PEK KANIT YOK. Ahlak araştırmalarının büyük öncüsü, Fin antropolog Edward Westermarck, ahlaki
hislerin kişinin içinde bulunduğu dolaysız durumla bağlantılı olmadığını söylemiştir. DAHA SOYUT, çıkarsız BİR SEVİYEDE ELE ALIRLAR İYİYİ
ve KÖTÜYÜ. İnsan ahlakını diğerlerinden ayıran budur: karmaşık bir
gerekçelendirme, gözetim ve ceza sistemiyle birlikte evrensel standartlara doğru bir yönelim.