Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Kurgu ve olgu arasındaki inanç ve kuşku dengesi
Hume’un ve Nietzsche’nin de bana göre büyük ölçüde ortaya koyduğu gibi, insanın korkuları, endişeleri veya kendini güvende hissetme ihtiyacı, kendi varlığını devam ettirme arzusu veya güç istenci gibi çeşitli nedenlerden ötürü, insanlar bu kurguyu olgu zannediyorlar. Yani öyle işlerine geliyor. Mesela en basitinden, ölüm korkusu ve endişesi duygusunun karşısında, ruhun ölümsüz olduğu inancı, insanı rahatlatıcı bir şey. “Ruh ölümsüz, bu dünyada şunu şunu yaparsan cennete gideceksiniz, şunu yaparsanız cehenneme gideceksiniz” yaklaşımının, ölümü aşan bir boyutu var, o da rahatlatıcı bir şey. Yani bir nevi, eczaneden sakinleştirici almak gibi bir şey, üstelik ücretsiz. Tabii o da bir sıkıntı. Beni Kuran’da en çok rahatsız eden şeylerden bir tanesi oydu. Ayetlerin birçoğu ceza üzerine kurulmuş. Sonsuz azap kavramı ve “Şunu yaparsan, ayetleri inkar edersen ve yalanlarsan, sonsuz azap çekeceksin” gibi anlayışlar. Tabii orada belli başlı somut tarihsel olaylar da kastediliyor, belirli kavimleri, Müslümanlarla savaşan kavimleri, toplulukları da kastediyorlar. Ama yalanlayanlar, inkar edenler denince, mesela biz de o kategoriye girmiş oluyoruz belki şu anda. Çok oportünist ve pragmatik bir şey gibi geliyor bu bana. “Şunu yaparsan cennete gideceksin” durumu. Bir de cennet tasvirleri beni çok rahatsız etti. “Altından ırmaklar akan yerler, ipek elbiseler, çeşitli yemişler, tomurcuk göğüslü kızlar, ceylan gözlü kadınlar” falan. Bu da hoşuma gitmedi benim. Tamam belki bunlar da mecazi denecek, ama, mesela iyilik yapacaksanız, cennete gideceğim diye iyilik yapmak bana ahlaken doğru bir yaklaşım olarak gelmiyor. Bu tamamen pragmatik oportünist bir yaklaşım. Dolayısıyla Tanrı’dan geldiği söylenen bir kitapta bunun bu kadar çok vurgulanması, o da bana ahlaken normal bir durum gibi gelmedi. Bana uygun gelmedi diyelim. Kişisel ve öznel görüşüm tabii bu.
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.