Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

170 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Ütopik Amaçlarla Sonunu Hazırlayan Bir Hayalperest
Ayla Yazgan kitaplarını okuduğum, adını duyduğum bir yazar değildi. Ta ki çalıştığım otele gelene kadar. Ben otelde çalışmaya başladığım ilk yıl da gelmişti ama ben gece çalıştığım için hiç karşılamamıştım onunla. Akşam erkenden odasına çekiliyordu. Sabah da belli ki ben para kasasını arkadaşa devredip odama çekildikten sonra iniyordu kahvaltıya. Ancak ikinci gelişinde tanışabildim kendisiyle. Bir gün odasına doğru giderken konuşma fırsatı yakaladım ayaküstü. Kitaplarından Saltanat Ateşinde Enver ile Yaşam Yolu’nu sipariş ettiğimi söyledim. İçimdeki heyecanı yenip onunla sohbet etmek mutluluk verdi bana. Daha sonra ikinci görüşmemizde sipariş ettiğim kitapları da yanıma alarak bir akşam vakti odasını tıkladım. Buyur etti beni içeriye. Yarım saat kadar sohbet ettik. Bu sırada kitapları da imzalattım tabii ki. Yeni bir kitap hazırlığı içindeydi. Rahatsız olabilir düşüncesiyle çok fazla durmadan ayrıldım odadan. Yazgan ile görüşmeden önce başladığım Çetin Yetkin’in Serbest Cumhuriyet Fırkası kitabına bitirdikten sonra hemen çok merak ettiğim Saltanat Ateşinde Enver romanını okumaya koyuldum. Çok da hacimli olmayan romanı kısa sürede bitirdim. Yazgan ile odasında görüşürken kitapla ilgili ön bilgi almam kitabı daha bir zevkle ve heyecanla okumamı sağladı. O, kitabı hazırlamadan önce bir yıl boyunca Enver ile ilgili kitapları bulup okumuş. Neredeyse Enver hakkında bir doktora tezi yazacak kadar bilgi edinmiş. Özellikle de Şevket Süreyya Aydemir’in Enver hakkında yazdıklarından yararlanmış. Romana da bu öğrendiklerini yansıtıp okura Enver’i tek bir kitaptan tanımasını sağlayacak kadar bilgi yüklemiş. Öğrendiği bu bilgileri edebiyat tadında vererek kitabı araştırma-inceleme hüviyetinden çıkarıp roman türüne bandırmış. Ama öyle bir bandırmış ki nevi şahsına münhasır bir kitap meydana getirmiş. İyi bir tarih okuru zaten kitapta yazılanların çoğunu biliyor. Marifet bu bilgileri alıp roman kıvamına getirmekte saklı. Yazarın başarısı da buradan kaynaklanıyor. Kitabi bilgilerin Yazgan’ın edebî yeteneği, gücü ile harmanlanmasıyla eşi benzerine pek rastlamadığımız bir Enver kitabı nitelikli, değerli, özgün, klasikleşmeye meyyal romanlar sınıfına giriyor. Kitap eklerinde tanıtılmasa da, edebiyat eleştirmenleri tarafından gözden kaçırılsa da, tek bir kişi dahi bu kitap hakkında yorum yapmasa da... 170 sayfalık romanına Yazgan Enver Paşa’nın maceraperestliğini, hayal kırıklıklarını, ileri görüşsüzlüğünü, Osmanlı’yı ayakta tutmak için çırpınışlarını, Naciye Sultan’a karşı aşkını, kendinden daha başarılı kişileri çekememezliğini, kıskançlığını, tükenmek bilmeyen mücadelesini, gelgitlerini sığdırmış. Tarihsel bir kişilik olan Enver Paşa’yı bir fotoğraf kadar gerçekçi bir şekilde betimlemiş. Mücadeleci, ama doğru hedefler seçemeyen; idealist, ama ideallerini hayata geçirmek için aceleci davranan; güçlü, ama gücünü boş yere tüketen; siyasetçi, ama “yabancı devletlerden dost olmayacağını, hiçbir devletin muhatap aldığı devleti kaşı gözü uğruna sevmediğini” anlayamayacak kadar dar görüşlü; lider, ama başkalarının görüşlerini önemsemeyecek kadar kibirli bir Enver Paşa portresi çizmiş. Kimi okurlar bu yazdıklarımdan Enver Paşa’nın küçük düşürüldüğünü, ona haksızlık edildiğini düşünmüş olabilir. Gelgelelim bilinmeli ki yazar Enver’e tamamen öfke kusuyormuş gibi bir anlatım seçmemiş, Enver düşmanlığı sergilememiş. Onu göründüğü gibi, saptırmadan, gerçekleri çarpıtmadan, dosdoğru yansıtmaya gayret göstermiş. Tarihe merak duyanların ilgiyle okuyacağı bir kitap yazmış Yazgan. Ancak tarihe merak duymayıp sırf roman olduğu için bu kitabı ellerine alanlar aldıklarına pişman olabilirler. Çünkü kitap Enver hakkında az da olsa bilgi sahibi olmayı gerektiriyor. Hiç bilgi sahibi olmayanlar kitaptan çabuk sıkılacaktır. Romanda anlatılanları teker teker ele almak mümkün değil, çünkü imparatorluğun en karışık, en muğlak, en ateş içinde, en tehlikede, en yıkılmaya yüz tutmuş bir dönemi ele almış yazar. İmparatorluk sallantıdayken Enver Paşa’nın hiç gerçekleşmeyecek hayalleriyle vakit kaybeden Osmanlı’nın nasıl çöktüğünü bir belgesel gibi gözler önüne getirmiş. Dolayısıyla böylesine karmaşık bir zaman aralığını birkaç cümleyle geçmek olanaksız. Bu yüzden çok önemli gördüğüm noktalara değineceğim. Mustafa Kemal’e Suikast Mustafa Kemal başından beri ordunun siyasete karışmasına karşıdır. 31 Mart gerici ayaklanmasının bastırılmasından sonra ordunun kışlaya çekilmesine dair düşüncelerini dile getirir. Bu konuda bir mektup yazıp kendisini destekleyen İsmet İnönü ve Kâzım Karabekir ile Hareket Orduları Kumandanı Mahmut Şevket Paşa’ya gönderir. “Paşanın işi çoktu. Mektubu unuttu ancak su uyur Enver uyumazdı. Bir cengâver için düşünceyi ortadan kaldırmanın yolu belliydi.” (s. 103) Rivayete göre Mustafa Kemal ile anlaşamayan Enver Paşa ona suikast düzenlemenin planlarını yapar. Plana göre Yakup Cemil M. Kemal’i ortadan kaldıracaktır. Ancak tam vurma anı geldiğinde Cemil’in eli bir türlü tabancasına gitmez. Başka bir fedai bulunur Cemil’in beceriksizliğinden (!) ötürü. Gelgelelim Cemil planlanan suikastı M. Kemal’e haber eder. Böylece M. Kemal’e yapılacak suikast önlenir. Enver Paşa’nın Asıl Niyeti Enver Paşa dost gördüğü Almanlarla gizli bir ittifak anlaşması yapıp Osmanlı’yı I. Dünya Savaşı’na doğru sürükler. Enver yeni yeni gelişen, güçlü bir teknolojiye sahip, emperyal hedefleri olan Almanlarla birlikte yıkılmakta ve iyice dağılmakta olan Osmanlı İmparatorluğu’nu ihya etmenin hayallerini kurar. “Onun niyeti, sadece bırakılan yaralılar, gömülemeyen ölüler, top, tüfeklerin vurduğu Balkan bozgununun acısını çıkartmak değil, aynı zamanda herkese Osmanlı’nın büyüklüğünü hatırlatmaktı. Yitirilen Batum, Kars, Ardahan’ı kurtarmak yetmezdi. İran halkının Ruslar tarafından, Afganistan ve Hindistan Müslümanlarının İngilizlerce boğulan feryatlarına kulak vermek gerekmekteydi.” (s. 129) Enver hayallerinin peşinden koşarken Osmanlı’yı uçurumun kenarına süreklediğinin bilincinde değildir. Asıl niyetinin tam tersine Osmanlı’nın giderek küçülmesine sebep olan başat aktörlerden biri olacaktır. Sarıkamış Faciası Enver Paşa Turan idealine hayat vermek için I. Dünya Savaşı’nda doğuya doğru sefere çıkar. Amaç Ruslarla savaşıp Türkistan’ı Bolşeviklerden kurtarmaktır. Enver Türkistan’a özgürlük getireceği umuduyla yola çıkar. Ancak çetin hava şartlarını pek de hesaba katmaz. Turan hayaline o kadar bağlıdır ki üstü başı kara uygun olmayan askerleri donanımlı, kış şartları hazır Rus askerlerinin önüne sürmekten bir an olsun çekinmez. Oysaki kumandan Hasan İzzettin Paşa bu faciayı öngörüp “Şimdi kış, yazı bekleyelim ordu toparlansın.” demiştir Enver’e. Ama gözü kara Enver’in kulağı kendi fikirlerini benimsemeyenlere kapalıdır. İzzettin Paşa’nın önerisini duymazlıktan gelir. Ve doksan bine yakın askerin birçoğunun düşmana bir tek kurşun bile sıkamadan göz göre göre telef olmasına seyirci kalır. Böylece tarihin en kederli facialarından birine imza atar. Ruslar dehşet verici manzarayı görünce “Bizim bir şey yapmamıza gerek kalmadı. Tanrı zaten onları çoktan alıp götürmüştü.” diyecektir. M. Kemal’i Çekememezliği Gelibolu Yarımadası’nda tarih yazan M. Kemal savaş sırasında hastalanıp yataklara düşer. O sıralarda Enver Gelibolu’ya gelir, ama M. Kemal’i görmeden geçer gider. Ondan bir selamını esirger. Enver Paşa sanki onun başarılarını kıskanmaktadır. Enver Paşa düşerken M. Kemal yükselmekte, Enver Paşa zayıflarken M. Kemal güşlenmekte, Enver Paşa hiç gerçekleşmeyecek hayallerinin peşinden koşarken M. Kemal gerçeklerin izinden gitmektedir. Tarih Enver’e en ağır darbeyi vururken Kemal’i kahraman yapacaktır. Kaderin cilvesi yine kendini gösterecektir. M. Kemal’in Ağrına Giden Davranış 31 Mart ayaklanmasını bastırmadan önce Kurmay Binbaşı M. Kemal Hareket Ordusu adı verilen birliklerle birlikte Enver’in “Harekete geç!” emrini bekler Yeşilköy’de. İsyanın dördüncü günü Enver çıkagelir. Enver’in Kemal ile atının üzerindeyken konuşması ve bundan dolayı onunla konuşurken başını kaldırmak zorunda kalması Kemal’in çok ağrına gidecektir. Çünkü o, bunu onuruna yedirebilecek kadar küçük görmemektedir kendini. Sonuç Enver Paşa yenilene pehlivan güreşe doymazmış misali hemen her mücadelesinde yenilmekte ve yenilmeye de doymamaktadır. Savaş alanında bir başarısı varsa o da I. Balkan Harbi’nde kaybedilen Trakya’yı akabinde çıkan II. Balkan Harbi’nde geri almasıdır. Gerçi bu başarıda I. Balkan Harbi’nde Osmanlı’ya karşı savaşan Balkan devletlerinin aralarındaki çıkar çatışmalarının rolü büyüktür. Ama yine de fırsattan istifade edilip kaybedilen toprakların geri alınması bir başarı olarak görülmelidir. Enver Paşa Dimyat’a pirince giderken eldeki bulgurdan olmak için elinden geleni yapar sanki. M. Kemal’in ısrarla üzerinde durduğu Anadolu’daki Türk çoğunluğa odaklanacağına Turan ülküsünü hayata geçirmek için gider Kafkaslar’da Bolşeviklerle çatışır. O hiçbir zaman elde kalan bir avuç toprağın da elden gitmekte olduğunu göremez. Turan ülküsü gözünü adeta kör etmiştir. Tarih Enver’in hayalperestliğinin karşısına Kemal’in gerçekçiliğini, mantıkçılığını çıkarmıştır. Enver boş hayallere kendini kaptırırken Kemal Türk ulusuna en doğru yolda kendi hayatını adamıştır. O, Türklerin tarihten yok olma tehlikesi ile karşı karşıya geldiğini görmüş ve bütün gücünü Türk milletinin hayatta kalmasını sağlamak yolunda harcamıştır. “Rüyalar uyanmak içindir.” diyor bir sayfada Yazgan. Ama Enver, Talat ve Cemal Paşalar rüyalarından bir türlü uyanmak bilmemişlerdir. Ve bu yüzden tarih onlara hep acıyarak bakacaktır. Onlar verdikleri yanlış ve hayalci kararlarla Osmanlı’nın çökmesine sebep olan başat aktörler olarak bilinecektir. Gelgelelim karşılarına aldıkları Kemal’i tarih her zaman “kahraman” olarak anacaktır. Tarih Mustafa Kemal’i göklere çıkartırken Enver’i yel değirmenlerini düşman zannedip boğuşan bir Don Kişot, onun en yakın arkadaşları olan Talat ve Cemal Paşa’yı da Sancho Panza olarak hatırlayacaktır.
Saltanat Ateşinde Enver
Saltanat Ateşinde EnverAyla Yazgan · Ürün Yayınları · 20121 okunma
·
28 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.