Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Mayıs 1992, Karabağ. Bir askerin not defterinden
Sabah saat 6, ya da biraz erken. Güneş doğduysa daha geç olacak değil ya. Burda siperde aslında zamanın bir önemi yok (hava güzel, konserva da yenilebilir olsa hiç önemi olmazdı). En kötü ihtimal aysız, karanlık bir gecede eğer dayanamayıp uykuya dalarsan düşman askeri seni ebedi uykuya göndere bilir. Bu tarz ölüm - en azından haberin olmuyor, mermi yarasından ya da tesadüfi bombaya denk gelmekten iyidir. Dostumdan biliyorum... Dün gece tüm gün ağrıdan sızladıktan sonra onu kaybetdim. İlk başlarda çılgınca bir şekilde, ölmek istemiyordu, her kesten yardım diliyordu. Bir ayağını kaybetmişdi, kanı durduramıyorduk, ne yapabilirdik ki? Sıhıyyeci asker iyi olacağını söyleyerek ağrıkesici iyne vurdu. Bunun bir etkisinin olduğunu düşünmüyorum, olsaydı dostum kendini öldürmeye kalkışmazdı. Ağrılar içinde "Anneme iyi dövüştüğümü söyle, ve... ve hiç acı çekmediğimi" dedi, cevap bile vermemi beklemeden kendini vurdu. Bir şey yapamadım. Biz şimdi buradayız ve dövüşüyoruz. Ülkemizde neler oluyor bilmiyoruz. Onlar da burda neler olduğundan habersiz, her sabah ölüm istatistiklerini duyuyorlar sadece. Dövüşten önce bazıları dualar ediyor, bazıları belki de son sigaralarını içiyor, çok az bir kısmı da sanki az sonra normal bir şey olacakmış gibi silahlarını temizleyerek savaşta ölüm şekillerini tartışıyor. Belki bizi hiç kimse hatırlamayacak. Bu önemli değil. Önemli olan bizden önce de savaştıkları gibi, sonra da burda birilerinin savaşacağı ve öleceği. Karşında seni öldürmek için her yolu düşünen birileri varsa başka yapabileceğin bir şey yok. Tek şansın ondan önce davranmak. Silah sesleri geliyor, gitme zamanı geldi...
··
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.