Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Ramazan’da bir tefsir okuyun
Kâmil Yeşil - 06 Mayıs 2019, Dünyabizim dunyabizim.com/ramazanda-bir-t... Yanılmıyorsam Ali Şeriati’nin sözü idi: “Dinleyen bir şey anlamadı. Okuyan bir şey anlamadı. Geriye sadece ‘Hafızın sesi güzeldi’ Kaldı.” Hafızdan anlaşılacağı üzere konumuz; Kur’an-ı Kerim. Bir adım ileri giderek diyebilirsiniz ki neredeymiş o güzel sesli hafızlar? Okusalar da dinlesek… Aslında dinleyeni, okumaya ve anlamaya sevk eden o güzel sesli hafızlar da güzel atlara binip gitti. Nerde o Kani Karaca’lar, Hasan Akkuş’lar, İsmail Biçer’ler... Olsa da tüylerimizi diken diken etseler dedinlesek. Tam olarak anlamasak bile ilahi neşveyi hissederdik ki bu da bir çeşit anlamaktır. Zaten Şeriati’nin bahsi de özel olarak hafızlar değil, okunandan bir şey anlamamak durumudur. Bilindiği gibi Ramazan, oruçtan evvel, Kur’an ayıdır. Zira Kur’an “İkra” ayeti ile Kadir gecesinde nazil olmaya başlamıştır, oruç ise hicretin ikinci yılında farz kılınmıştır. Ne demek istiyoruz? Dinler tarihi, diğer bir deyişle insanlık tarihi, Kur’an öncesi ve Kur’an sonrası diye ikiye ayrılır. Çünkü önceki kitaplar birçok özgün olarak elimizde yoktur, bir; ikincisi birçok hükmü neshedilmiştir; üçüncüsü, bozulmamış hükümleri varsa onlar da Kur’an-ı Kerim’de meknûzdur. Muhakkak ki Kur’an okumak demek; dili dudağı ilahi kelam ile ıslatmak; nefesi, ilahi kelamı telaffuz ederken tüketmek demektir. Tabii ki sevaptır. “Kim Allah’ın kitabından bir harf okursa, onun için bir hasene (sevap) vardır. Her hasene için ise, on misli sevap vardır. Ben ‘Elif, Lam, Mim’ bir harftir demiyorum. ‘Elif’ bir harf, ‘Lam’ bir harf, ‘Mim’ bir harftir.” (Tirmizi) hadis-i şerifi bizim bu hususta en önemli dayanağımızdır. Bundan dolayıdır ki Ramazan; mukabele ve hatim ayı olarak ayrı bir yere sahiptir. Biz yine de Ramazan’da “hafızın sesi güzeldi” durumuna düşmemeliyiz; bunun için ya meal ya Ramazan’da bitirebileceğimiz öz bir tefsir okumak gerekir, diye düşünüyorum. Ramazan’ın dört hafta olduğu göz önüne alınırsa sizlere her hafta bir cilt okuyabileceğiniz bir tefsir tavsiye edeceğim.
Mukatil Bin Süleyman
Mukatil Bin Süleyman
’ın
Tefsir-i Kebir / Mukatil bin Süleyman (4 Cilt Takım)
Tefsir-i Kebir / Mukatil bin Süleyman (4 Cilt Takım)
’i. Roman boy ve dört cilt. İnsanın gözünü korkutmuyor. Bu tefsirin çok özelliği var. En önemli özelliği “tam tefsir” olarak yazılmış ilk tefsir oluşu. Abdullah b. Abbas (r.a), Hasan Basri gibi ilk dönem müfessirlerine ilave olarak onlara yakın neslin yani sâbıkûnun Kur’an-ı Kerim’i nasıl anladıklarına ve bunun için nelere dikkat ettiklerine dair çok önemli bir ipucu bu tefsir.
Mukatil Bin Süleyman
Mukatil Bin Süleyman
kimdir? Pekiyi kimdir bu ilk ve tam tefsiri yazan müfessir? Eserin girişinde hem müfessir hem eserleri hakkında detaylı bir bilgi var. Özetle söyleyecek olursak:
Mukatil Bin Süleyman
Mukatil Bin Süleyman
, Mevlânâ Hazretleri ile hemşehri, çünkü Belh civarında doğdu. Merv, Horasan, Bağdat, Beyrut, Mekke gibi şehirleri dolaşarak zamanın ilmini tahsil etti. Bağdat’ta Abbâsî halifelerinden Ebû Ca‘fer el-Mansûr ve halife olmadan önce Mehdî-Billâh ile ilmî sohbetlerde bulundu. Basra’da vefat etti. Mukatil, âyeti âyetle tefsir etmiş, rivayet ve dirâyet yöntemini birlikte kullanmış bir âlimdir. O, İmam Mâtürîdî gibi aklî tefsir yöntemini kullanan bir müfessirdir. Eseri, İmam Maturidi Hazretlerinin müracaat ettiği kaynaklardan biridir diyeyim de gerisini siz anlayın. Başka kaynaklara başvurduğunuzda; müfessirle ilgili daha geniş bilgilere ulaşabilirsiniz. O kadar ki bir sürü tartışmalı konu da var bunların arasında. Bizim okuduğumuz kadarıyla tartışamaya konu olan başlıkların çoğu dedikodu, mesnedsiz ve müfessirin kitaplarından belgelenemeyen iddialar. Bilindiği gibi ilim âleminin tartışma mevzularının çoğu, biz avamı kesimini ilgilendirmez. Biz işimize bakarız, kitap ehli de işine baksın. Size şu kadarını söyleyelim ki
Tefsir-i Kebir / Mukatil bin Süleyman (4 Cilt Takım)
Tefsir-i Kebir / Mukatil bin Süleyman (4 Cilt Takım)
, Kur’an’ın Kur’an ile tefsiridir. Yani müfessir, ayetler arasında kavram, olay, olgu ve mânâ ilişkisi kuruyor ve “kendini tefsir eden bir Kitap”la tanıştırıyor bizi. Bu kadarı ile yetinmiyor, yer yer İslam tarihine, hadislere, rivayetlere başvuruyor. Başvuruları arasında İsrailî kaynaklar bile var. Bu rivayetler derç edildikten sonra, yeri geliyor kendi reyini de açıklıyor ki böylece Tefsîr-i Kebîr, hem rivayet hem dirayet tefsiri olma özelliği taşıyor. Türkçe tefsirler içinde, kavramlar üzerine bina edilen ve bu yönü ile özgün ve dahi aşılamamış bir tefsir olarak bilinen Hak Dini Kur’an Dili’nin bir öncüsü kabul edilebilir bu tefsir. Fatiha suresinin tefsiri Bu kadar sözden sonra tadımlık vermesek olmaz. Mukatil b. Süleyman, Fatiha suresini şöyle tefsir ediyor: 1. “Rahman, Rahîm Allah'ın Adıyla! 2. Hamd (yani, şükür) âlemînin (yani, cinlerin ve insanların) rabbi Allah 'ındır. Buradaki ‘âlemîn’i âlemler sözü, âlemine/'âlemlere nezir olsun diye (el-Furkân, 25/1) buyruğundaki gibidir. 3. Rahman, rahîm. Bunlar, biri diğerinden daha incelikli anlam ihtiva eden iki isim olup rahman "rahmeti olan, çok merhametli", rahîm ise "rahmeti ile şefkat gösteren, lütufta bulunan" demektir. 4. Dîn Günü'nün (yani, Hesab Günü'nün) mâliki. Nitekim Allah'ın, Gerçekten biz medînler ["dîn" kökünden "medinûn"] mi olacağız (yani, hesaba mı çekileceğiz)?! (es-Sâffât, 37/53) âyetindeki medinûn kelimesi, muhâsebûn [hesaba çekilecekler] mânâsındadır. Şöyle ki: Dünya kralları, dünyada mâliktir. Allah Teâlâ, Kıyamet Gü­nü kendisinden başka hiç kimsenin hiçbir şeye mâlik olamayacağını haber vermektedir, işte, O gün emir Allah'ındır (el-İnfitâr, 82/19) buy­ruğu bunu anlatmaktadır. 5. Yalnız Sana ibâdet ederiz (yani, yalnız Seni tevhîd ederiz); Nitekim Yüce Allah'ın, mufassal sûrelerinden birisindeki 'âbidât [ibâdet eden kadınlar] (et-Tahrîm, 66/5) ifadesi de muvahhidât [mu-vahhid kadınlar] anlamındadır. ...ve yalnız Sana isti'âne ederiz (yani, Sana ibâdet için/üzere yal­nız Senden yardım taleb ederiz). 6. Bizi sırât-ı müstakime (yani, İslâm dînine) hidâyet eyle! Çünkü İslâm dîni dışındaki hiçbir dîn müstakim [doğru] değildir. İbn Mes'ûd'un kıraatinde ihdinâ [bizi hidâyet eyle/bizi kılavuzla] lafzı, erşednâ [bizi irşad et] şeklindedir. 7. Kendilerine nimet verdiklerinin (yani, nebilerin) sırâtına/yoluna (yani, bize, kendilerine nimet verdiğin kimselerin/nebîlerin yolunu göster). Kendilerine nimet verilen kimseler ise, Yüce Allah'ın kendilerine nübüvvet nimeti verdiği nebilerdir. Nitekim bu, İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği nebilerdendir (Meryem, 19/58) âyetinde ifade edilmektedir. Kendilerine gazab edilenlerinkine değil (yani, gazab edip de kendilerinden maymunlar ve domuzlar yaptığın Yahudilerin dî­ninden başkasını bize göster) ve dalâlete düşenlerinkine değil (yani, şirk koşanların: Hıristiyanların dîninden başkasını bize göster). Dedi: Bize 'Ubeydullâh tahdis edip dedi: Bana, babamın, el-Hu­zeyl'den, onun Mukâtil'den, onun Mersed'den, onun da Ebû Hureyre'den rivayet ettiğine göre Rasûlullah (sas) şöyle buyurmuştur: Azîz ve celîl olan Allah buyuruyor ki: "Ben bu sûreyi, kendimle kulum arasın­da ikiye ayırdım: Kul, el-Hamdulillâhi rabbi'l-âlemîn derse, Allah, "Ku­lum Bana şükretti" der. Kul, er-Rahmâni'r-rahîm derse, Allah, "Kulum beni övdü" der. Kul, Mâliki yevmi'd-dîn derse Allah, "Kulum Bana senâda bulundu" der. Sûrenin geri kalan bölümü de kuluma aittir. O, Ve iyyâke nesta'în derse Allah "Bunu kuluma vereceğim, o benden yardım istiyor" der. Kul, îhdina's-sırâta'l-mustaqîm derse, Allah, "Bu da kulu­ma verilecektir" buyurur. Kul, Sırâtallezîne en'amte 'aleyhim derse, Al­lah, "Bu da kuluma verilecektir" der. Kul, Vele'd-dâllîn derse, Allah, "Bu da kuluma verilecektir" der." Dedi: Bize 'Ubeydullâh tahdis edip dedi: Bana, babam tahdis edip dedi: Bize el-Huzeyl Mukâtil'den şöyle dediğini nakletti: Bu sûreyi oku­yup bitirdiğinizde, vele'd-dâllîn'in ardından âmin de deyin; çünkü me­lekler de âmin derler. Şayet sizin âmin demeniz, meleklerin âmin demesine denk düşerse, geçmiş günahlarınız bağışlanır.” Ehil bir isim tarafından Türkçeye çevrilmiş Türkçeye
M. Beşir Eryarsoy
M. Beşir Eryarsoy
tarafından tercüme edilen Tefsîr-i Kebîr, Ramazan ibadeti olarak kıraatinize mutlaka manevi bir boyut kazandıracaktır.
M. Beşir Eryarsoy
M. Beşir Eryarsoy
hoca, hem doğup, büyüyüp yetiştiği muhit olarak (doğum yeri Mardin) hem de tahsil bakımından (İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü'nden mezun) bu işin ehli bir kalemdir. Biz
M. Beşir Eryarsoy
M. Beşir Eryarsoy
hocayı Tevhid, Hicret dergilerinden tanırız ve bir dönem Mektep dergisinde aynı sayfaları paylaşmışlığımız da vardır. İslam Devlet Yapısı, Nüzul Sebepli Kur'ân-ı Kerim ve Türkçe Meali (Ahmet Ağırakça ile birlikte), Kurtubi Tefsiri gibi eserlerini zikredelim ki ilmî yeterliliği ile ilgili bir kanaatiniz oluşsun. Tefsir-i Kebir’i okuyunca anlayacağız ki Kur’an-ı Kerim söz konusu olduğunda; hafızların güzel sesi de lazım bize; hattatların güzel yazısı da. Cildi de güzel olmalı Kur’an-ı Kerim’in tezhibi de. Ancak en güzel yanı Rabbimizle konuşmak, Rabbimizin bize ne dediğini anlamak ve onu hayatımızla süslemek olacaktır. Ne dedik? Ramazan; Kur’an ayı. Bırakın, ekran hocaları, kendileri çalsın kendileri oynasın. Biz işimize bakalım. Ramazan’ınız hem lafız hem mânâ ile Kur’an ayı olsun efendim. dunyabizim.com/ramazanda-bir-t...
·
154 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.