Birinciliği tüketim kültürüne verelim tabii ki. Parası çoğalan muhafazakar orta sınıfın “eee, şimdi ne yapıyoruz?” sorusuna şahane cevap verdi tüketim kültürü: “Beni takip et, ben yolu biliyorum.”
Nargile kafelerden babyshower partilerine, instagram tesettürcülerinden çay romantizmine kadar bir dünya “garabet” tam bu boşluktan sızdı hayatımıza. Tıpkıbasım hatlarla, ederinden fazla ödenen tespihlerle, değersiz ebrularla devam etti yoluna.
“Dolandı, kıvrıldı” falan derken Kâbe’nin önünde evlilik teklifleriyle, hayatı “romantik ve dini” bir şeymiş gibi kurgulayan “pempe dindarlar”la, “abdest suyunu şalımla kurulamak istiyorum” cümleleriyle, duvarlarında hat levhaları asılı çikolata kafelerle, moda haftalarıyla, romantik Bosna turlarıyla, ultra romantik Kudüs gezileriyle devam etti o yol.
Çukurambar’da, Başakşehir’de falan başlayan o yaşam kültürü bugün Fatih’inden Üsküdar’ına, Çankırı’sından Samsun’una her yere sirayet etmiş; kendi tüketim kültürünü de, kendi yaşam formasyonunu da üretmiş bir “sosyal gerçeklik” olarak yoluna devam ediyor.