İhaneti İblisler Yazadursun, Ben Vefa ve Sadakati YazacağımKerbela Müslümanlar için ne ise Berzem de Müslüman Türkler için odur... Edebiyat dünyasında yüzlerce tarihî roman mevcut. Ancak tarihi saptırmadan, gerçek olana sadece edebî bir ruh bahşederek akıcılık, olay örgüsü, anlaşılır bir üslup da ekleyince ortaya tarihi saptırmadan da bu işin yapılabileceğini gösteren "Berzem" çıkıyor. Erkan Göksu zaten özellikle de Selçuklu tarihi konusunda kendisini ispatlamış, alanında son derece yetkin bir abimiz, hocamız. Bu bakımdan Berzem'i elime alıp ilk incelediğimde acaba dedim, acaba akademik ve ağır dilden kopup da yalınlığı yakalayabilmiş midir diye düşünmedim değil. Ancak Berzem'i okudukça bu düşüncem sis bulutları dağılır gibi dağıldı, gitti.
Bu kadar girişten sonra spoiler vermeden romanın konusundan kısaca bahsetmek lazım. Roman 1089-90lı yıllarının Bağdat, İsfahan, Nihavend şehirleri ve (lanet olasıca) Berzem Kalesi'ni kendisine sınır çizmiş. Ama asıl olay Bağdat ve Berzem'de. Konu olarak ise Sultan Alp Arslan'ın şehadete erişi ve Alp Arslan'ın ferraşının (yani Sultanın yataklarını hazırlama, halılarını serme, otağını kurup kaldırma gibi işlerden sorumlu görevli) Bağdat'ta yaşadığı olaylar üzerine kurulu. Romanın ortalarında "Allah'ım çabucak geleyim sona çok merak ediyorum" diye diye elimden düşüremedim desem abartmış olmam.
Özellikle Sultan Alp Arslan'ın şehid edilişinin anlatıldığı kısımda kalbim durdu, tüylerim diken diken oldu. Sanki o lanet anı ben de yaşadım. Tekrarlandı gözümün önünde.
Berzem, tatlış ve küçük bir roman. Hacmi küçük olsa da içi çok büyük. Yer yer Bağdat, Abbasî sarayı tasviri, Bağdat halkı vs.... o kadar yerinde tasvir edilmiş ki sizi o günlere götürüp getirebilir.
Ayrıca romanda geçen zamana ve olaylara az çok ilgi duyan ama akademik yazından da kaçan kişiler, Berzem sayesinde çok şey öğrenebilir.
Keşke romanın yazarı bunu bir üçleme yapsa da ikincisinde Sultan Melikşah'ın ve Vezir Nizamü'l-Mülk'ün suikastlarını da işlese diye içimden geçirerek incelememe son veriyorum. :)