Daha önce herhangi bir kitabını okumadığım yazar Nermin Bezmen’i Basın’dan tanıyor ve eşi aktör Tolga Savacı ile yıllardır devam eden güzel birlikteliğinden dolayı aşk hikayelerini çok güzel ifade edebileceğine dair olumlu bir önyargı taşıyordum. Böylesi bir beklenti ile başladım kitabın sayfalarını çevirmeye.
Ancak nedense kitap beni kendi dünyasına çekemedi. Kuşkusuz bunun bazı nedenleri var: Öncelikle kitapta çok fazla betimleme var. Betimlemeler bir yazarın sanatını konuşturma silahlarının belki de en önemlisidir ama bu kitapta ana konu ile ilgisi bulunmayan; perdeler, sandalyeler, sehpalar, giysiler vs konularında çok fazla ve birbirini tekrar eden, aynı zamanda gereksiz betimlemeler söz konusu. Yazım dili de oldukça yavanken bir de bu durum okurun olay örgüsü ile bütünleşmesini engelliyor.
Beni rahatsız eden bir başka konu gerçeklik algısının bir türlü oluşturulamamasıydı. Bazı örnekler vereyim buna dair: Baş karakter Hüma; ailesi tarafından el bebek-gülbebek yetiştirilmiş, yabancılara ait okullarda okumuş 17 yaşında bir kız ama ülke meseleleri ile de çok ilgili. Bu durum bana mantıklı gelmedi ve olay örgüsüne paralel olarak Hüma’nın ağzından o günlerin tarihsel bilgilerinin verilip yorumlar yapılmasının karakterin ağzında sakil durduğunu düşünüyorum.
Bir diğer gerçeklik algısı noksanı da Hüma’nın eşi Nesim’in New York’tan İstanbul’a dönüşü: On sekiz yaşında genç bir karısı olan, Wall Street’te saygın ve güzel bir işe sahip olan Nesim’in bir gün kayınpederinden gelen bir mektupta babasının kalp krizi geçirdiğinin söylenmesi üzerine 1.Dünya Savaşının en ateşli günlerinin devam ettiği, Atlantik’te Alman Denizaltılarının cirit attığı bir dönemde herşeyi geride bırakıp bir İngiliz gemisi ile Liverpool’a doğru yola çıkması ortalama bir mantık ile kabul edilebilir bir şey değil. Diyelim ki Liverpool’a kadar ulaşmayı başardı; peki oradan İstanbul’a nasıl geçecek Boğazlarda İngiliz-Fransız kuşatması varken?
Bu hususların dışında Haziran-1912’deki nişan merasimi sırasında Balkan Savaşının sürdüğünden bahsedilmesi (Savaş Ekim-1912’de başlamıştır) yazarın tarihsel araştırma kısmında yeterli çalışmayı yapmadığını gösteriyor.
Kitabın okura yaptığı en önemli katkı ise tarihsel bir bilgiyi olay örgüsüne yedirerek okur üzerinde kalıcılığını sağlaması: 7-Mayıs-1915 tarihinde Alman denizaltısı tarafından batırılan ve bazı nedenlerden dolayı olayın önemi kasıtlı olarak ikinci plana itilen İngiliz yolcu gemisi Lusitania’nın hikayesini unutmamak üzere öğreniyoruz kitap sayesinde.