Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

212 syf.
10/10 puan verdi
·
1 saatte okudu
Dostoyevski hakkında; 30 Ekim 1821'de Moskova'da doğar bizim cefakâr Dostoyevski. Annesi zengin bir tüccarın kızı, babası ise askeri bir hastanenin doktorudur. Karısına eziyet eden, çocuklarına karşı diktatör olan aksi, nalet bir adamdır. Annesi ise tam aksine pamuk gibi, yumuşacık, uysal minnoş bir kadındır. Dostoyevski, ailenin 2. erkek çocuğu ve içine kapanık, arkadaşsız, özgürlüğü kısıtlanarak büyüyen bir çocuk. Dostoyevski böyle zor durumlarda dahi yetişse asla boyun eğen ve itaat eden bir çocuk değildir. Dostoyevski'nin eğitimine gelince bu aksi baba, çok garip bir ilkeyi benimsemiş ve uygulamıştır. Çocuğuma ben baskı yaparım, ceza verir, şiddet uygularım ama okulda asla böyle bir şey yaşamasına izin vermem diye düşünmüş olan, yaptığıyla düşündüğü birbirine uymayan bu acayip adam, bizim Dostoyevski'yi okula değil de öğrenci yurduna verir. Dostoyevski bu süre zarfında okur da okur. Walter Scout, Puşkin gelir, Dickens, George Sand gider. Öyle böyle bir okumak değil. Harıl harıl su gibi içer kitapları. Günlerden birgün pamuk kalpli anneciğinin verem hastalığından vefat ettiğini öğrenir ve kalbi burkulur. Babasıyla nasıl bir geleceğe adım atacakları hakkında endişelere kapılıp durur. Korkunun ecele faydası yoktur ve beklenen son yaklaşır. Sarhoş, aksi baba iki oğlunu da Petersburg'da bir askeri okula yazdırır. Bir süre sonra da ayyaş köylüler tarafından dövülerek öldürülür. Fakat Dostoyevski üzgün olmasının yanı sıra babasının bu ölümü hakettiğini düşünür. Öğrenci yurdu, annesiyle babasının ölümü, askeri okul Dostoyevski'yi mahvetmiş ve epilepsi hastalığına yakalanmasına neden olmuştur. Tüm bu olumsuz şartlar eşliğinde askerlik mesleğini bırakır ve 'İnsancıklar' kitabını yazmaya başlar. Kitaplarında her zaman sıradan insan karakterini işler ve zengin, tanınmış kişiler yerine halkın alt tabakasını ve fakirliği işler. "1843 yılında Fredrick Engels, Avrupa edebiyatında “tam bir devrimin” gerçekleşmiş olduğunu ifade eder. Kendisi şöyle yazmıştır: “Eskiden romanların ana kahramanları olan kralların ve prenslerin yeri, fakir adam yani hayatı ve kaderi, ihtiyaçları ve acıları olan romanların ana maddesini oluşturan yoksul sınıf tarafından yavaş yavaş ele geçirilmektedir” Bu çok sevilen İnsancıklar romanı bir sürü övgü alsa da hep başarılı olamaz. Sert eleştirilere maruz kalır ve politikaya merak salar. Dostoyevski tarzında bir politika anlayışı idamdan kaçamayacağı için, hakkında idam kararı verilir ve ardından af kararı çıkar. İşte bu af kararı bize, Rus edebiyatının mihenk taşı olan Dostoyevski'nin muhteşem eserlerini kazandırmıştır. İnsancıklar hakkında; Dostoyevski, İnsancıklar'ı Rusya'nın San Petersburg kentinde, insanların açlık, fakirlik ve soğukla sınandığı bir dönemde kaleme almış ve isminden de anlaşılacağı gibi "acıma" temasını işlemiş baştan sona kadar. Tüm gün boyunca çalışıp, akşam eve geldiğinde içtiği çayın, kullandığı şekerin bile hesabını yapar yaşlı baş karakterimiz Makar Alekşeyeviç... Kitap tam olarak bu noktaya değinir. Karın tokluğuna bile çalışamazken ve fakirlikle savaşırken toplumsal ayrıştırmaları Ve "Elalem ne der" olgusunu konu eder İnsancıklar. "Cancağızım, biliyor musunuz, çay içmemek ayıp oluyor; burada herkesin durumu iyi, o yüzden de ayıp oluyor. Başkaları yüzünden onu da içiyorum Varenka, görüntü olsun , hava olsun diye; yoksa benim için fark etmez, tiryakisi değilim." Tüm bu toplum bulamacının ortasına, kendini toplum kabul ettirmeye çalışan bir karakter Makar Alekseyeviç. "Düşmanlarım, kötü dillilerin hepsi ne der paltosuz gidersem? Zaten insan paltoyla geziyor, çizme giyiyorsa ne yazık ki hep başkaları için yapıyor bunu." Kitabımızın gencecik kadın karakteri Varvara Alekseyevna, yaşlı baş karakterimizin akrabası ve onunla aynı fakirliği çeken dert ortağı, güvercini, bir tanesi. Dostoyevski Varvara'ya aşık mı değil mi tam ayrımına varamıyorum. Belki de bir kaçış olarak görmüşlerdir birbirlerini. Varvara ile birbirlerine yazdıkları her mektup ruhunuzu bunaltacak ve "Böyle yaşam mı olur be kardeşim." diye diye kitabı bitireceksiniz. Birbirlerine karşı çaresizlik içinde yazdıkları mektuplar sizi hüzünlendirirken döneminin ekonomik durumunu da gözler önüne seriyor. “…Nedense, bahar insanda sıcak ve mutlu hisler uyandırıyor. Tabiatla birlikte insanın duyguları da canlanıyor. Ben ki, hayatta dikili ağacı olmayan zavallı bir ihtiyarım. Düşünebiliyor musun, ben bile hayal kurabiliyorum! Belki kızacaksınız ama, yeni bir kitap aldım. Oldukça duygusal psikolojik ağırlıklı kitap. Kitabın başında bir de şiir var. Ah, niçin kuşlar kadar hür değilim? Beni duvarlar arasına esir eden Bu bağlardan nasıl kurtulacağım? Daha bunun gibi birtakım hoyratça fikirler… Neyse, geçelim bunları… Nemize lazım!…” İnsancıklar kitabı konu olarak yaşlı bir adam ve onun güvercini, çocuk meleği ve canı Varvara ile aralarında geçen mektuplaşmalardan oluşur. Sadece bununla kalmaz. Bu eser bir de Dostoyevski’nin ilk ve biricik eseri. Yazıldığı dönemde bu kitabı okuyup; "Geleceğin yazarı olacak" diyen herkesin hediyesidir bize Dostoyevski ve eserleri. Ruh tahlilleri, acıma duygusu, fakirlik, sevgi ve karşılıklı yardımlaşma duygularını okumuyor bir nevi yaşıyoruz İnsancıklar kitabında. Dostoyevski çoğu cümlesinde kendinden bahsediyormuş gibi düşündürüp durur okuyucuya. Tıpkı Yeraltından Notlar'da olduğu gibi sürekli küçük, sessiz bir adam olduğunu vurgular. Sürekli fakirliğin ve insanların acımasız bencilliklerinin kurbanı olan ve kıymetli yazarların çoğu gibi hakettiği değeri görmeyen bu adama günümüzde yaşasaydı hakettiği değeri verebilir miydik acaba? İnsanların çoğu kendileri için değil, başkaları için giyinir. Daireye gelen pasaklı bir köylü ile iyi giyimli bir çiftlik ağası aynı muameleyi görmez. Pasaklı köylüye bağırır çağırırlar; bugün git yarın gel derler. Çiftlik ağası, general gibi itibar görür; işleri tıkır tıkır yürür. General deyince aklıma geldi. Bir general kişiliğinden dolayı mı, yoksa omuzundaki yıldızlardan dolayı mı itibar görür? Kitabın günümüzde de hâlâ okunabilmesinin birçok sebebi vardır. İlk sebebi yazarının Dostoyevski olması, bir diğer sebep ise dönemini ve karakterini bize muhteşem bir şekilde yansıtabilmiş olmasıdır. Oluşum süreci de oldukça heyecan verici bir süreçten geçer İnsancıklar. Dostoyevski kitabı tamamlar ve arkadaşı Grigoriç'e gösterir. Grigoriç ise dönemin ünlü şairlerinden Nekrasov'a gösterir. Nekrasov kitabı çok beğenir. Romanı bir "başyapıt" olarak değerlendirir ve ünlü eleştirmen Belinski'ye gösterir. Belinski ona "Galiba sizde Gogol'ler mantar gibi yerden fışkırıyor." diyerek kitap hakkında şunları söyler; "İki gündür kendimi bu kitaptan uzaklaştıramıyorum. Yeni bir yazar, yeni bir yeteneğin kalemi bu; onu tanımıyorum, kimdir, neye benzer bilmiyorum ama bu roman Rusya`da hayatın sınırlarını öyle kahramanlara veriyor ki bize, bundan önce hiçbir yazar bu kadarını düşlerinde bile göremezdi… Rusya yeni bir Gogol kazandı. Eserin yazarı Gogol’ü de geçecek, dehası sayesinde, eserleriyle şimdiki ve bundan önceki bütün edebiyatı gölgede bırakacak!” Yazarının ilk göz ağrısı, acı dolu fakirlik ve yaşam döngüsünün içinde hem toplumu, hem de sistemi eleştirir İnsancıklar... Gogol'un Palto'sunun üzerinde bıraktığı etkiyi ve küçük adam olduğunu düşünmenin verdiği küçük düşmüşlük duygusunu cümlelerine böyle muhteşem bir duygu yüklenmesiyle yaklaşan Dostoyevski, bu dünyadan üzüntüyle, hüzünle ve buruk bir çocuklukla göçmüş bize de kırgın eserler bırakmıştır. Saygıyla ve sevgiyle Teşekkürler Dostoyevski Şimdilik canınız sıkılmasın. Kitap getireceğim size. Hoşça kalın Varvara'cığım. En iyi dileklerimle. Sizin olan; Makar Alekseyeviç youtu.be/r4yCbKQbfco
İnsancıklar
İnsancıklarFyodor Dostoyevski · İletişim Yayınları · 201861,8bin okunma
··
35 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.