Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

288 syf.
6/10 puan verdi
·
Beğendi
Selahattin Eyyubi –John Man- Ramazan Şeşen – Cüneyt Kanat Kitap Notları 10. yüzyılda dünyadaki büyük merkezlerin başında Bağdat gelmektedir. Şehir Eski Hindistan’dan İspanya’ya kadar dünyanın bütün önemli merkezlerinden tüccarları, sanatçıları ve bilim adamlarını çekiyordu. Nüfusunun 1.2 milyona yaklaştığı kabul edilir. Bu, dönemin İstanbul nüfusuna denktir. Londra’da 18. yüzyılda nüfus Bağdat kadardı. Dünyanın en önemli sanat, ticaret merkezi olmuştu. 1. Haçlı seferini başlatan papa 1. Urban, Kudüs’ün kâfirlerin elinden kurtarılması için yapılacak sefere katılanların bütün günahlarından arınacağını söyledi. Onlara göre de Müslümanlar kâfirdi. Oysa İncil’de böyle bir ifade yoktu. İlk haçlı ordusu da bütün diğerleri gibi Avrupa kıtasının en niteliksiz kesiminden insanlardan oluşuyordu. Bu büyük insan sürüsü 1098 yılının kış ortasında kıtlık yaşadı. O kadar büyük bir açlık yaşandı ki haçlılar, Caenli Ralph’in anlatımına göre önce atlarını yediler. Daha sonra kâfir olarak kabul ettikleri ve yakalayabildikleri Arapları, Türkleri kazanlarda pişirdiler. Çocukları şişe takıp kızarttılar. Tarihçi Ralph, Türkleri, Arapları ve köpekleri yediler diye ekliyor. Bu konuda birden çok kaynak aynı bilgileri veriyor. Haçlıların İnsan eti yedikleriyle ilgili pek çok kaynak vardır. Anna Komenna’nın günlüğü ve Pierre l’ermite bu kaynaklar arasında en çok bilinen ikisidir. Bunların dışında Rudolphus Cadomensis ve Fulcherius Carnotensis de aynı bilgileri verir. Bu sürü, Kudüs’e vardığında da tarihte eşine az rastlanır bir katliam yaptı. Hıristiyan, Musevi ve Müslüman ayrımı yapmadan herkesi katlettiler. Sokaklar vahşice öldürülmüş insan, at ve köpek parçalarıyla doldu. Kudüs 88 yıl boyunca bu topluluğun yönetiminde kaldı. Şehri geri alacak olan Selahaddin henüz bir subaydı. Tarihçiler onun asla lükse düşkün olmadığını, saraylarda değil surların dışında kurduğu çadırda kaldığını, askerleriyle aynı yemeği yediğini söylerler. Bu dönemde haberleşme neredeyse tamamen güvercinlerle yapılıyordu. Posta güvercini yetiştiriciliği ayrı bir işkoluydu. 1600 kilo metrelik uzaklıklarda bile güvercinler kullanılıyordu. Selahaddin’in ağbisinin adı Turanşah’tır. Oğullarının adları Şehinşah, Turanşah, Börü, Tuğtekin’dir. Hayatı boyunca çok güvendiği akrabalarını yanında tutan Selahaddin’in en bilinen generali Gökbörü’ydü. Hayatı boyunca gerçek anlamda bir beyefendiydi. Son noktaya kadar savaşmaktan kaçınırdı. Düşmanlarına karşı bile son derece nazik davranırdı. Rennald de Chatillion dışında çok az kimseye öfke gösterdiği söylenir. Reynald hiçbir kurala uymayan ahlaksız, hırslı ve tehlikeli bir komutandı. Yalancı ve ikiyüzlüydü. Bu tanımları Avrupalı tarihçiler yapmıştır. Bu dönemin savaşlarının en yıkıcı silahı Mancınıklardı. Selahaddin, Haçlılarla savaşlarlarda neftten yaptırdığı el bombalarını da kullandı. Bunlardan başka lağımcılardan oluşan özel birlikleri vardı. Barış antlaşmalarında mancınıklar, barışın güvenliğini sağlamak için yakılırdı. Dönemin savaşları genelde kale savaşlarıydı. 88 yıllık aradan sonra Selahaddin Kudüs’ü geri aldığında Haçlıların yaptığının tersine barış getirdi. Şehir halkını katletmedi. Yakıp yıkmadı ve bütün dinlere eşit özgürlükler tanıdı. Bağdat’taki halife ise Selahaddin’in güçlenmesinden hep çok korktu. Elinde olan gücü büyük komutanla paylaşsaydı haçlılar sorunu çok daha az zamanda çözülebilirdi. Halife, Selahaddin’e yazdığı bir mektupta onu, Türkmenler gibi güvenilmez unsurlarla içli dışlı olduğu için eleştiriyordu. Oysa Haçlılar Avrupa’dan sürekli büyük yardımlar aldılar. Papa ise her fırsatta Avrupalı Hıristiyanları haçlı seferlerine katılmaları için teşvik ediyor, silah ve insan desteği sağlıyordu. Büyük komutan almayı umduğu yardımı alsaydı İslam dünyasını tek devlet çatısı altında birleştirme hayalini kuruyordu. Tarih sahnesine henüz Hülagü çıkmamıştı. Onun doğmasına yüz yıldan biraz fazla zaman vardı. Ancak Bağdat’taki rahatlığa fazlasıyla alışmış olan Abbasi Halifesi bu rahatlığın etkisiyle alçakgönüllü olma özelliğini yitirmişti. Yitirdiği bu özelliği onun hayatına mal olacaktı. Selahaddin, çok büyük zaferlerden sonra bile hiçbir zaman kibirli olmadı. Yaşadığı ve mücadele ettiği coğrafya, şimdi olduğu gibi o zaman da çok tehlikeliydi. Fatımilerin şii; Abbasilerin Sünni halifesi vardı. Abbasi devleti çok büyük entrikaların olduğu bir alandı. 15 Fatımi halifesinin on dördü suikast ile öldürülmüştü. Haçlıların en önemli askeri gücü; Hospitalier ve Templier şövalyeleri idi. Selahattin yalnızca bu iki guruba karşı acımasız davranmıştır. Avrupa’dan İngiliz ve Almanlar Haçlı ordusuna büyük sayılarla katıldılar. Onun en farklı özelliği düşmanlarını bile küçük düşürmemesiydi. Küçük düşürmediğin düşman, sonsuza kadar senin düşmanın olarak kalamaz sözü ona aittir. Yaşamının her bölümünde alçakgönüllüydü. Öldüğünde üzerine kayıtlı hiçbir mal varlığı yoktu. Özel hazinesinde para biriktirmezdi. Parasını askerlere, muhtaçlara ve sanatçılara harcardı. Yaptığı bütün yazışmalarda “Zıllulahi fil alem” ifadesinin yerine “Allah’ın mütevazi bir kulu” imzasını atıyordu. Ancak Ortadoğu’yu Haçlılardan temizleyemedi. Bu işi yapmak Memlük sulatanı Baybars’a kalacaktı. Tıpkı İzmir’i Türklere hediye eden Timur gibi. Tarihimizde Selahattin, Baybars, Hülagü ve Timur pek çok yönden birbirlerine benzerler. Askerleriyle aynı öğünü yiyen ve askerlerinin karnı doymadan Mustafa Kemal Atatürk’ü de bu yönüyle unutmamak gerekir.
Selahaddin Eyyubi
Selahaddin EyyubiJohn Man · Say Yayınları · 201666 okunma
·
97 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.