Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

312 syf.
7/10 puan verdi
Kafes |3+/5| İlkokulda ışıkları kapatırdı bazı şamatalar. Sınıf, karanlıklara büründüğünde herkes çığlık atardı. Kimileri bunu eğlencesine yapardı, kimisi de gerçekten korkardı. Çünkü görmemek, insanda büyük bir korku uyandıran bir durumdur. Önünde bir şeyin durması, senin onu görememen ama onun seni görebilmesi. Düşüncesi bile yeri geldiğinde insanı ürpertebilir. Kafes isimli kitabımızda da benzer bir durum var. Malorie isimli bir karakterimiz, ansızın patlak veren bir yıkımdan sonra hayatta kalmasını izliyoruz. Peki bu kitapta nasıl bir kıyamet senaryosu var? Şöyle ki, bir şey var. Bu şeyi görenler aklını kaybedip yapabileceği en hızlı biçimde kendini öldürüyor. Cam varsa kafa atıyor, yükseklik varsa aşağı atlıyor gibi. Peki bu şey ne? Bir yaratık mı? Bir duman mı? Polenler mi? Böcekler mi? Uzaylılar mı? Zaman mı? Kitabın en büyük olayı, hiçbir karakterin bunu bilmemesi ve bilmedikleri bir tehdide karşı hayatta kalmaya çalışmaları. Kitabın en büyük kozu, bilinmezlik. Neyden korkmanız gerektiğinizi bilmiyorsunuz, duyduğunuz sesler kime ait, neye ait bilmiyorsunuz. Sesin ait olması gereken bir şey var mı o da belli değil. Yazar, karakterleri, dolayısı ile okuyucuları bu şekilde korkutmak istemiş. Korku unsuru çalışıyor. Eğer kitaba dair hiçbir şey duymadıysanız ve kitapta olanlardan haberiniz yoksa sizi korkutabilme potansiyeli yüksek. Olayın anlatısı korkutucu pek sayılmaz. Kitabın edebi gücün ortalamanın bir tık üstünde sadece. Tekrar edeyim, kitap anlatmadıklarıyla korkutuyor. Vermediği detaylar ve yazmadığı betimlemeler ile geriyor. Yapısından bahsedersek. İki zaman dilimi arasında gidip geliyor kitabımız. İlk zaman dilimi, olayların başlaması ile başlıyor. İnsanların çıldırmaya başlamanın hat safhaya ulaştığı noktadan. Malorie isimli karakterimizin, hayatta kalanların toplanmaya çalıştığı ve bunun için gazeteye ilan verdikleri adresi bulmasını okuyoruz. Diğer zaman diliminde ise anlatılan ise olaylar üzerinden beş yıl geçtikten sonrası. Malorie’nin hamile olduğu çocukların doğduğu ve dört yaşlarına ayak bastıkları bir zaman dilimi. Gitmek için yıllardır beklediği ve anca o zaman cesaretini toplayabildiği dereyi aşma macerasını okuyorsunuz. Büyük olayların hepsi, geçmişteki zaman diliminde yaşanıyor ama sonuç gelecekteki zaman diliminde oluyor haliyle. Pinpon oyunu gibi bir durum söz konusu kısacası. Top bir geçmişe bir geleceğe gidiyor ve bu değişim sıkça yaşanıyor. Bu iyi bir tercih olmuş. Çünkü kronoljik sırayla okusaydık olayları, kitabın sonları biraz sıkıcı olabilirmiş. Lâkin bu şekilde aslında birbirine düz bir doğru üzerinde bağlı olan olayların paralel şekilde ilerlediğini görebiliyoruz ve bu da, heyecanı ikiye katlıyor. Çünkü aynı anda heyecanlanabileceğimiz iki farklı olay okuyoruz. Kitabı okurken eğlendim. Korktun mu derseniz korkamadım çünkü filmi biliyordum. Son elli sayfaya kadar büyük bir gerilme yaşamadım. Ancak ipin artık iyice inceldiği ve kelimelerin iyice gerildiği o son sayfalarda ben de gerildim. Gerilimin ana sebebi yaşanılan olay olsa da, aslında Malorie karakterinin iç düşüncelerinden kitap boyunca kopmamamız da gerilimi artıyor. Anlatım birinci ağızdan gerçekleşmiyor. Üçüncü ağızdan dinliyoruz ama Malorie’nin kafasının içindeyiz yine de. Kendi kendini üçüncü ağızdan anlatıyor gibi adeta. Popüler kitaplar arasından okuyucuyu en gerilime sürükleme potansiyeline sahip kitaplardan biri. İnanıyorum ki, bu olayların neden olduğunu, bu kıyametin neden koptuğunu anlayınca çok şaşıracaksınız. Pek ben şaşırmadım ama bence siz şaşıracaksınız. Spoiler vermeden (yine de okumak istemezseniz alt paragrafa geçin) finali hakkında düşüncelerimi belirteyim. Kitabı okumuş olanlar için. Ben finali beğendim. Kitabın böyle bir tarzı varken bu gibi bir finali garipsemedim. Kitabın geneline hakim olan bilinmezlik unsurunu baltalamayan, başladığı gibi biten bir final. Karakterler de fena değildi. Buna benzer bir durum yaşandığında insanların verebileceği farklı farklı tepkilere yer verilmiş. Olası yaşanabilecek senaryolar anlatılmış. Karakter yapıları da klasik survivor hikayelerindeki karakter tiplemelerine oldukça benziyordu. Sözün kısası. Eğer kafanızı yormadan okuyabileceğiniz ve rahat bir okuma deneyimine rağmen gerilebilmeyi, korkmayı bekliyorsanız Kafes size beklediğiniz şeyi verebilir. Ancak detaylı bir post apokaliptik dünya tasarımı ve engin bir evren bekliyorsanız (Fallout, Mad Max vb.) pek bakmamanız gereken bir eser. Bu arada, kitabın The Happening filmine olan benzerliği de bir hayli dikkate değer. Eğer bilmiyorsanız o filme de göz atmanızı öneririm. Bird Box isimli Kafes romanıyla benzer noktaları oldukça fazla. Bilmediklerimizden korkmayacağımız güzel günler dileğiyle. Kendinize iyi bakın.
Kafes
KafesJosh Malerman · İthaki Yayınları · 202113bin okunma
·
9 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.