Bir Kutu Kitap ‘ın Kasım kutusundan çıkan bu kitaba heyecanla başladım. Daha önce hiç Avusturya edebiyatından okumamıştım haliyle yazarla da tanışma kitabım oldu. Çok büyük merakla başladığım bu kitapta ne yazık ki aradığımı bulamadım. Kitabın içine bir türlü giremedim ve hep dışlanmış hissettim. Sanki kitabın içindeki o büyülü dünyaya Mars’tan gelmiş bir uzaylı gibiydim. Kitabın teması kendine ve çevresine yabancılaşmış insanlar, dokuz kısa ama çok derin öyküden oluşuyor. Öykülerin hiçbirisinde dialog tekniği kullanılmamıştı ve bu benim sık sık öyküden kopmama sebep oldu. Hikayeler nerede başladı, nerede bitti, ben ne okudum hiç anlamadım diyebilirim. Kitap o kadar soyuttu ki bu bana Hasan Ali Topbaş’ın Ölü Zamanlar Gezgini kitabını hatırlattı. Okumanız için tavsiye edemeyeceğim bir kitap oldu. Bende mi sorun vardı diye bitirdikten sonra şöyle bir yorumlara baktım ancak okuduğum yorumlarda kimse hikayeleri anlamamış görünüyordu. Avusturya edebiyatının en önemli yazarlarından olduğunu düşününce Avusturya edebiyatı genel olarak soyut mu kalıyor? Diye sormadan edemedim doğrusu.