Harika bir kitap! (İnceleme spoiler içerebilir.)Kitabın son sayfasını da okuyup kapağını kapattıktan sonra öyle bir yumru oturdu ki boğazıma... Kitabı aslında bayramda okumaya başlamıştım fakat o zamanki yoğunluktan dolayı çok fazla elime alamamıştım. Fırsat bulup yeniden başladığım anda da tam tersi şekilde elimden bir an olsun bırakamadım. Acıların biri bittikçe diğeri başladı. Kitabın konusundan bahsetmeyeceğim, birçok kişi bu konuda inceleme yazmış zaten. Kitap sizi bir anda hikayenin içine çekiyor ve her şey öyle hızlı gelişiyor ki daha fazlası olmasın lütfen diye içinizden geçiriyorsunuz. Ama maalesef acıların, gözyaşlarının, dertlerin ardı arkası kesilmiyor. Kitabın sonunda Tolgonay tüm o acı dolu yılların sonunda, bunca sene güçlü kalmak için dayanmış olmanın yorgunluğuyla sessizce ayrılıyor tarladan şafak vaktinde. Savaş bitmiş, her şey eski haline dönmekte ama aynı zamanda her şey o kadar eksik ki... Gökyüzü aynı gökyüzü, geriye kalan insanlar aynı insanlar ama hiçbiri artık aynı kişi değil. Her birinin yitirdikleri kendi canlarından da koparmış bir parça. Dedikleri gibi ölenle ölünmüyor tabii ama, yaşanmıyor da. Şahsen ben okurken gözyaşlarımı tutamadım. Tolgonay'ın kendini raylara atışında, ölüm haberleri teker teker ulaştığında, Aliman henüz dünyaya yeni bir can getirmişken can verdiğinde... Yazarın üç kitabını birden almıştım ve ilk olarak Toprak Ana'yı okudum. Sanırım en can alıcısını seçmişim, çok beğendim. En yakında zamanda Beyaz Gemi ve Gün Olur Asra Bedel'i de okumak dileğiyle. Yorumumu da bir alıntıyla bitireyim: "Savaş kanlı çizmeleriyle insanları kırk yıl çiğneyip ezebilir, onları öldürebilir, her şeyi yakıp yıkabilirdi ama, insan denen varlığa baş eğdiremez, değerini düşürüp onu gerçek anlamda mağlup edemezdi."