Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

184 syf.
7/10 puan verdi
·
14 saatte okudu
Tüm alıntılar Sıkıntı, üzüntü ve vicdan azabından bütün gece uyuyamadım. Hâlbuki vicdan azabının ruhu rahatlattığını söylerler. Nasıl oldu bilmem ama gururum mutsuzluğuma karıştı. Bugüne dek kaderimde tanışmamız yazılı olan insanların en garibi, en görülmemişi ve en acınacak hâlde olanı hakkında bir şeyler söyleyeceğim şimdi. Onun hakkında şu anda konuşmamın sebebi, o ana kadar pek dikkatimi çekmemiş olmasıdır. Oysa şimdi Pokrovski’yi ilgilendiren her şey, birden özel ilgimi çekmeye başladı. Taşıdığı tek insanca duygu oğluna olan sınırsız sevgisiydi Acaba yazı mı yazıyordu yoksa düşünüyor muydu? Ben aptalın biriydim, hiçbir şeyden haberim yoktu. Tek kitap bile okumamıştım ama o bilgiliydi. O anda kitapların ağırlığıyla yamulmuş raϐlara kıskançlıkla baktım. Hayal kırıklığı, ümitsizlik ve öϐke duyuyordum. Bütün kitaplarını tek tek ve mümkün olduğunca çabuk okuma hevesine kapıldım. Bilmem, belki de onun bildiği her şeyi öğrenirsem, onun arkadaşlığına daha çok layık olurum diye düşündüm. Hemen ilk rafa koştum ve elime geçen ilk tozlu cildi hiç tereddüt etmeden alıverdim. Korku ve heyecandan titreyerek kıpkırmızı bir hâlde çalıntı kitabı odama götürdüm. Annem yattıktan sonra kandilin ışığında gece boyunca okumayı kafama koydum. “Bittim ben! Sonum geldi!” “Bittim ben! Sonum geldi!” diye düşündüm. “Hapı yuttum, belaya çattım! On yaşında bir çocuk gibi aptalca bir yaramazlık yaptım. Aptal, küçük bir kızım ben! Tam bir budalayım! “Böyle aptalca şeyler yapmaktan utanmıyor musunuz? Adam olmayacak mısınız?” “Ne zaman kendinizi kontrol edip değişiklik olsun diye akıllı uslu davranmayı öğreneceksiniz? Size bakan da artık bir çocuk olmadığınızı, on beş yaşında kocaman bir kız olduğunuzu sanır! Acı çekiyordum. Şiddetli bir acı kalbimi sıkıştırdı... Sandalyeden fırladım, içimdeki ezici sıkıntıyla çığlığı bastım. Tam o anda kapı açıldı ve Pokrovski içeri girdi. Hatırladığım tek şey, kendime geldiğim zaman kollarında olduğumdu. Beni sandalyeye oturttu, bana bir bardak su verdi ve soru yağmuruna tuttu. Ne yanıt verdiğimi hatırlayamıyorum. “Kendi başınıza oturmak can sıkıcı olur,” dedi. “Alın size bir kitap getirdim. Okursanız sıkılmazsınız.” . O anı bütün kalbimle beklediğim hatta bütün gün hayalini kurup sorularını ve yanıtlarımı hazırladığım hâlde yine de utangaç, sıkılgan ve kendimden rahatsız olmuştum, Okumak, bazı şeyler öğrenmek istediğimi, küçük bir kız olarak görülmenin beni rahatsız ettiğini anlattım... Garip bir ruh hâli içinde olduğumu tekrar söyleyeyim. Kalbim hassaslaşmıştı, gözlerimden yaş geldi. Ondan hiçbir şey saklayamadım. Her şeyi, her şeyi anlattım. Onunla arkadaş olmak, sevgi içinde yaşamak, onu avutmak istediğimi söyledim. Bana utanmış, hayret etmiş biçimde baktı, hiç sesini çıkarmadı. Pokrovski ellerimi tutuyor, öpüyor, göğsüne bastırıyordu. Kalbim ısındı!.. Duygularımı ondan saklamaya kalkışmadım. Hem hüzünlü hem neşeli günlerdi. Şimdi de hem hüzün hem de neşeyle hatırlıyorum. Acı tatlı anılar hep üzüntü kaynağıdır, Kalbim ağırlaştıkça, içim sıkıldıkça, hüzünlendiğimde, tıpkı sıcak bir günün ardından gelen nemli bir gecede çiy tanelerinin, güneşte kavrulan zavallı, solmuş çiçeği tazeleyip canlandırması gibi anılar da kalbi canlandırır ve tazeler. Yeni düşünceler, yeni izlenimler, coşkulu bir hızla kalbime aktı. Bu yeni duygu ne kadar heyecanlı, karmakarışık ve büyük bir çaba gerektiriyorsa, o kadar da çekiciydi; ruhumu tatlı tatlı titretiyordu. Ansızın kalbime hücum ettiler. Garip bir karmaşa tüm bedenimi rahatsız etti. Ama bu çılgın saldırı benim dengemi bozamadı. Kendimi hayallere kaptırdım, bu da benim kurtarıcım oldu. Onu hemen benim kitapçıma doğru çektim. “İşte,” dedim, “bu on bir kitap sadece otuz iki buçuk ruble ediyor. Benim otuz rublem var, eğer iki buçuk ruble de siz eklerseniz o zaman bunları alıp oğlunuza beraber hediye ederiz.” “Hepsini mi? Yani bütün kitapları mı?” “Evet, bütün kitapları.” “Kendi adıma mı?” “Evet, kendi adınıza.” “Sadece kendi adıma? Yani yalnız ben almışım gibi?” “Evet, evet, sadece kendi adınıza...” Çok garipti, ağlayamıyordum ama içim parçalanıyordu. Son bir kez aydınlığı, dünyayı ve güneşi görmek arzusundaydı. annemin kucağına atıldım. Onu bütün gücümle kollarımda sıktım, öptüm ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Sanki son kalan dostumu da ölüme teslim etmemek için sıkı sıkı sarılıyordum. Ama ölüm, zavallı annemin de üzerinde dolaşıyordu... *** Dünkü adalar gezimiz için size nasıl minnettarım Makar Alekseyeviç! Ne güzeldi, taze ve yemyeşil! Yeşil doğayı görmeyeli çok uzun zaman olmuştu. Hastayken öleceğimi, ölümümün çok yakın olduğunu düşünüp duruyordum. Şimdi dün yaşadıklarımın benim için ne demek olduğunu bir düşünsenize! Gökyüzü de soluk ve bulutsuzdu, güneş batıyordu. Kalbim parçalandı, gözyaşlarımı tutamadım. Ama bütün bunları size neden. yazıyorum ki? Bunlar başkalarına kolay kolay anlatılabilecek şeyler değil, insan kendisi bile zor anlıyor. Ama belki siz beni anlarsınız. Aynı anda hem hüzün hem kahkaha! Siz ne kadar iyi bir insansınız Makar Alekseyeviç! Dün neler hissettiğimi anlamak için gözlerimin içine baktınız ve coşkumu görüp memnun oldunuz. Her çalıda, ağaçta, su birikintisinde şöyle bir durup güzellikleri gösteriyor ve sanki bunlar benim diyordunuz. Bunlar da sizin çok iyi bir kalbiniz olduğunu gösterir Makar Alekseyeviç. İşte sizi bu yüzden seviyorum. Beni unutmayın, sık sık uğrayın. V. D. Varvara Alekseyevna! Benim küçük güvercinim; ben dünkü gezimizi şiirsel bir anlatımla sergilemenizi beklerken, siz tek bir sayfada geçiştiriverdiniz. Küçücük mektubunuzda bile her şeyi ne güzel anlatmışsınız. Bana kinsiz, insanları incitmeyen, Tanrı’nın doğada ortaya koyduğu güzelliklerin değerini bilen iyi bir adam olduğumu söylüyorsunuz ve bana bir sürü övgü yağdırıyorsunuz. Bütün bunlar doğru. Her şey doğru. Ben cahil ve aptal bir insan olabilirim ama kalbim herkesin kalbi gibidir. Kötü niyetlinin biri bana neler etti biliyor musunuz Varenka? Bana yaptıklarını anlatmak bile utanç verici. Şimdi siz, ‘neden yaptı?’ diye sorabilirsiniz. Uysal bir insan olduğum için. Sakin ve iyi niyetli olduğum için! Ben her şeye alışabilirim, çünkü uysal bir adamım, küçük bir adamım. Ama bütün bunların sebebi ne diye soruyorum? Kime ne yaptım? Kimin rütbesini çaldım? Kimseyi üstlerine ispiyon ettim mi? Hak etmediğim ikramiyeye el uzattım mı? Yalan uydurdum mu? Bunları yapabileceğimi düşünmek bile haksızlıktır. Neden böyle bir şey yapayım ki? Bana bir baksanıza. Kalleşliğe ve hırsa eğilimli biri gibi görünüyor muyum? Siz beni yine de değerli biri olarak görüyorsunuz hayatım. Siz onların hepsinden çok daha yüce bir insansınız. En büyük vatandaşlık erdemi nedir? Öyleyse geçimimi böyle kazanmamın nesi kötü? Bu iş günah mı? “Sadece evrak kopya eder,” diyorlar. “Şu kâğıt faresi adam kopyacılıkla para kazanıyor,” diyorlar. İyi de bunun utanılacak nesi var? Hoşça kalın benim sevgilim, küçük güvercinim, tek tesellim! Söz veriyorum sizi görmeye geleceğim. Sakın sıkılmayın, size kitap getireceğim. Şimdilik hoşça kalın Varenka. İyiliksever dostunuz, MAKAR DEVUŞKİN Sayın Makar Alekseyeviç! Size çok acele yazıyorum, çünkü hemen bitirmem gereken bir işim var. Bakın size ne söyleyeceğim. Çok avantajlı bir alışveriş yapmanız mümkün. Fedora bir erkek arkadaşının yenisi kadar iyi bir üniforma, çamaşır, yelek ve şapka sattığını söyledi, hem de çok ucuza. Neden siz almıyorsunuz? O kadar da parasız değilsiniz. Biraz paranız var, kendiniz söylemiştiniz. Artık cimriliği bir tarafa bırakın lütfen! Bunlar gerekli şeyler. Kendinize bir bakın, yırtık pırtık giysilerle dolaşıyorsunuz. Ayıp ediyorsunuz! Her tarafı yamalı. Hiç yeni bir şeyiniz yok. Olduğunu söyleseniz de ben olmadığından eminim. Lütfen söylediğimi yapın, bu giysileri alın. Bunu benim için yapın. Eğer beni seviyorsanız alın onları. Ah Makar Alekseyeviç kendinizi harap ediyorsunuz. Benim için harcadıklarınız hiç de küçümsenecek bir miktar değil. Korkunç bir para! Benim bunlara ihtiyacım yok. Nasıl da müsrifsiniz. Bunların hepsi gereksiz. Beni sevdiğinizi biliyorum. Buna inanıyorum. Onun için de bana bunu hediyelerinizle kanıtlamanıza gerek yok. Üstelik ne kadar pahalı olduklarını bildiğim için bana acı veriyor. Size son kez söylüyorum, vazgeçin artık, duyuyor musunuz? Sizden rica ediyorum, yalvarıyorum. Artık benden daha ne istiyorlar? Fedora bunların dedikodu olduğunu, beni artık rahat bırakacaklarını söylüyor! Umarım öyledir! V. D Benim güvercinim! Sizin varlığınız bile yetiyor. Ben hiç böyle bir şey yaşamamıştım. Artık iyice hayata karıştım. Öncelikle artık iki kat daha güçlü yaşıyorum çünkü siz benim çok yakınımdasınız ve beni çok mutlu ediyorsunuz. Çocukların düşünceli olmalarına hiç dayanamam Varenka, bunu görmek bile çok üzücü! Yerde paçavralardan yapılmış bir bebek duruyordu. Onunla oynamıyordu. Parmağını ağzına sokmuş hiç kıpırdamadan dikiliyordu orada. Ev sahibi ona şeker verdi, şekeri aldı ama yemedi. Ne hüzünlü değil mi Varenka? Makar DEVUŞKİN Sevgili Makar Alekseyeviç! Kitabınızı geri gönderiyorum. Hiçbir işe yaramaz bir şey! Boşu boşuna göz yormak! Böyle bir hazineyi nereden kazıp çıkardınız? Şaka bir yana Makar Alekseyeviç siz gerçekten böyle kitaplardan hoşlanıyor musunuz? Yakında bir yerlerden kitap gelecek. Eğer isterseniz sizinle paylaşırız. Şimdilik hoşça kalın. Hiç yazacak zamanım yok gerçekten. V. D. Ah Varenka edebiyat harika bir şey. Önceki gün bu insanlarla beraber olunca bunu daha iyi anladım. Çok esrarlı bir şey! İnsanların kalplerini güçlendirir, ders verir. Ellerindeki küçücük bir kitapta bir sürü şey var. Harika bir kitap! “Kontes!” diye bağırdı. “Kontes! Bu tutkunun ne kadar korkunç olduğunu, ne delilik olduğunu biliyor musunuz? Sizi seviyorum, sizi delice, çılgınca seviyorum Önemsiz şeyler bitkin kalbimi tüketen cehennem ateşini söndüremez. Zinayida, Zinayida...” “Beni sevdiğini söyle Züleyha! Söyle, söyle. Hadi söyle!” “Seni seviyorum Yermak,” diye fısıldadı Züleyha. “Şükürler olsun! Çok mutluyum!.. Gençliğimden beri zavallı ruhumun istediği her şeyi verdin bana. Yol gösterici yıldızım, beni buralara sen getirdin. Beni Kamenni Poyas’a [15] sen getirdin. Züleyha’mı bütün dünyaya göstereceğim. O vahşi canavarlar beni suçlamaya cesaret edemeyecekler! Ah şu seven ruhumun gizli acılarını bir anlayabilselerdi! Tek bir damla gözyaşındaki şiiri görebilselerdi! Bırak da gözyaşlarını öpeyim, o kutsal yaşı kurutayım... O bu dünyaya ait bir kadın değil!” “Yermak,” dedi Züleyha, “dünya çok kötü, insanlar çok acımasız! Bize rahat vermezler, bizi kınarlar sevgili Yermak! Baba yurdunda, Sibirya’nın karları içinde yetişmiş zavallı bir kız senin soğuk, buz tutmuş, acımasız, boş dünyanda ne yapsın? İnsanlar beni anlamazlar, canım!” Ama dikkat edin de ağzınızda eritin, sakın çiğnemeyin, dişleriniz ağrır. Belki de meyveli şekerleri seversiniz. Lütfen bana yazıp haber verin. Şimdilik hoşça kalın. Tanrı sizi korusun küçük güvercinim. Sonsuza dek sizin en sadık dostunuz olan, MAKAR DEVUŞKİN İnsanın alıştığı yerde yaşaması iyidir, zamanının yarısı seϐillikle geçse bile iyidir. Neden beni hiç görmeye gelmiyorsunuz? Çok yakında öleceğimi düşünüyorum -aslında bundan eminim-. Kimse bana cenaze töreni düzenler mi? Tabutumun arkasında duran olur mu? Kimse beni özler mi?.. Neden beni şekerlerle besleyip duruyorsunuz? Nereden bulursunuz bu parayı bilmem! Kalbimden geçenleri söyleyebildiğim zaman kendimi daha iyi hissediyorum. Hoşça kalın, hoşça kalın dostum! V. D. Artık bu perişanlık yeter! Kendinizden utanmalısınız! Yeter artık küçük meleğim. Nasıl oluyor da böyle şeyler düşünebiliyorsunuz? Hasta falan değilsiniz. En küçük bir hastalığınız bile yok. Gayet iyisiniz, biraz soluksunuz ama iyisiniz. Siz giderseniz ben ne yaparım, benim kimim kalır? Hayır, Varenka sevgilim, bu ϐikri kafanızdan çıkarın. Bizim neyimiz eksik? Sizi çok seviyoruz, siz de bize düşkünsünüz, öyleyse böyle sakin sakin yaşamaya devam edelim. Sadık dostunuz, Makar DEVUŞKİN NOT: Kitap için teşekkür ederim. Biz de Puşkin okuyacağız. Bu akşam size uğrayacağıma söz veriyorum. Sizin benim yüzümden kendinizi nasıl mahvettiğinizi, son kuruşunuzu bile bana harcadığınızı görmediğimi mi sanıyorsunuz? Varınızı yoğunuzu satıp beni güç durumdan kurtaracağınızı yazıyorsunuz. Size inanıyorum dostum. İyi kalpliliğinize inanıyorum ama her şey söylendiği gibi kolay değil. Sizin gibi iki iyi kalpli insanın perişanlığını seyretmekten doğan keder, o kadar. Size küçük de olsa nasıl bir yararım dokunabilir? Bana ne diye ihtiyacınız olsun? Size ne iyilikte bulundum ki? Bütün ruhumla size bağlıyım. Sizi tüm kalbimle seviyorum ama acı kader! Sadece sevmekle kalıyorum. Sizi seven, V. D. Saçmalık, saçmalık bunlar Varenka! İnsan size bir saniye için arkasını dönse aklınıza kim bilir neler gelecek. Hiçbir konuda haklı değilsiniz! Hepsi saçmalık! Neyimiz eksik küçüğüm, söyleyin bana. Biz size düşkünüz, siz de bize. Hepimiz hâlimizden memnunuz. İnsan başka ne ister? Yabancıların içinde ne yapacaksınız? Bu ne demektir, bilir misiniz?.. Siz olmadan ne yaparız? Benim gibi bir yaşlının hâli ne olur? Bana büyük bir yararınız var Varenka. Üzerimde çok iyi bir etkiniz var. Sizi bir an düşünmekle bile neşeleniyorum... Size mektup yazıp içimden geçenleri anlatıyorum, sizden de ayrıntılı bir yanıt alıyorum. Size giyecek alıyorum, şapka alıyorum, bazen siz bana sipariş veriyorsunuz, onu yerine getiriyorum... Bana yararınız olmadığını nasıl söylersiniz? Bu yaşımda yalnız başıma kalsam hâlim ne olurdu? Belki siz bunları düşünemezsiniz Varenka ama düşünmelisiniz “Ben olmazsam hâli ne olur?” diye kendi kendinize sormalısınız. Siz olmasanız Neva’nın dibini boylardım! Evet, Varenka sonum bu olurdu. Siz gidince bana yapacak ne kalır? Belli ki bir arabacı beni arabaya yükleyip Volkovo’daki mezarlığa götürsün, tabutuma da elbisesi çamur içinde, yaşlı bir dilenci kadın eşlik etsin, mezarım toprakla doldurulsun ve oracıkta yapayalnız kalayım istiyorsunuz. Bu haksızlık küçüğüm Neler yapmışım ben? Hangi dağ başındaymışım? Örneğin beni düşünün. Ben aptalım, doğuştan aptalım. Çok önemli kitapları okuyamıyorum ama bunu okuduğum zaman sanki kendim yazmışım gibi hissettim. Sanki kalbimi elime alıp, insanlar içindekileri görsün diye içini dışına getirdim ve ayrıntısıyla tanımladım. İşte böyle! Öyle sade ki. Böyle bir kitabı ben de yazabilirim. Neden ben yazmadım? Ben de kitapta anlatılan aynı şeyleri hissediyorum. Her şey olabilir. İşte böyle küçüğüm. Ama siz bizi terk etmek istiyorsunuz. Benim başıma kötü bir şey gelmesini mi istiyorsunuz Varenka? Hem kendinizi hem de beni mahvedeceksiniz. Ah sevgilim, Tanrı aşkına bu geçici hevesleri küçücük kafanızdan çıkarın da bana gereksiz bir acı yaşatmayın. Benim küçük kuşum, siz daha olgunlaşmadınız, kendinizi kötülüklerden nasıl koruyacak, nasıl savunacaksınız? Lütfen Varenka, artık kendinizi toplayın. Aptalca ϐikirlere kulak asmayın. Saçma öğütlere aldırmayın. Her şey olabilir. İşte böyle küçüğüm. Ama siz bizi terk etmek istiyorsunuz. Benim başıma kötü bir şey gelmesini mi istiyorsunuz Varenka? Hem kendinizi hem de beni mahvedeceksiniz. Ah sevgilim, Tanrı aşkına bu geçici hevesleri küçücük kafanızdan çıkarın da bana gereksiz bir acı yaşatmayın. Benim küçük kuşum, siz daha olgunlaşmadınız, kendinizi kötülüklerden nasıl koruyacak, nasıl savunacaksınız? Lütfen Varenka, artık kendinizi toplayın. Aptalca ϐikirlere kulak asmayın. Saçma öğütlere aldırmayın. V. D. NOT: Eğer tiyatroya gidecek olursak yeni şapkamı ve pelerinimi takacağım. Nasıl kaderindeki her şeyi Tanrı yazar. Birinin kaderinde general apoleti takmak varken, ötekinin düşük dereceli bir memur olmak yazgısıdır. Biri emirler yağdırırken öteki de verilen emirlere hiç homurdanmadan titreye titreye korkuyla boyun eğer. Her şey insanın yeteneğine göre olur. Birisinin bir şeye, ötekinin de başka bir şeye yeteneği vardır ama bunların hepsi de Tanrı vergisidir. Saçlarım ağaracak kadar uzun yaşadım, bu süre içinde büyük bir suç işlediğimi hatırlamıyorum. 2 Saçlarım ağaracak kadar uzun yaşadım, bu süre içinde büyük bir suç işlediğimi hatırlamıyorum. Kaldırımın kötü olduğu yerlerde çizmelerimi korumak için parmak uçlarımda yürürsem ne olur sanki? Param yoksa ve çay bile alamıyorsam bundan söz etmeye ne gerek var? Sanki herkes çay içmek zorundaymış gibi! Ben ne yiyorlar diye insanların ağzının içine bakıyor muyum? Şimdiye kadar kimi aşağılamışım? Şimdiye kadar kimi aşağılamışım? Yo hayatım, benimle uğraşmayan insanları neden aşağılayayım? Bazen içine düştüğüm durumları anlatamamak kaygısıyla herkesten kaçar, saklanırım. Bazen yüzümü göstermeye korkarım. Kim bilir kötü diller hakkımda neler konuşuyordur diye düşünürken bile titrerim. Çünkü insanın aleyhine sürekli bir şeyler uydurup dururlar İnsanın tüm özel ve genel yaşamı edebiyata konu olur, basılır, okunur, gülünür, dedikodusu yapılır! Bu durumda da artık sokağa çıkmak imkânsızlaşır. Her şey öylesine ayrıntılı anlatılır ki sokaktaki yürüyüşümden bile hemen tanınırım. Peki, siz neden bana böyle bir kitap gönderdiniz? Bu kötü bir kitap Varenka. Gerçek hayat bu değil. Çünkü böyle bir memur olmaz. Böyle bir kitap okuduktan sonra insan kederleniyor. Sadık köleniz, Makar Devuşkin Nasıl olur? Nasıl olur da cesaretinizi kaybedersiniz Makar Alekseyeviç? İnsanlar sizin için ne düşünür? ? Benim ve herkesin saygı duyduğu sevecenliğiniz, alçak gönüllülüğünüz ve bilgeliğiniz ne oldu? Ah dostum! Mutsuzluk bulaşıcı bir hastalıktır Zavallı ve mutsuz insanlar daha kötü olmamak için birbirlerinden uzak durmalıdırlar. Size yazmam için beni zorlayan şey onurum konusundaki bencilliğim değil, kalbimden hiçbir zaman silemediğim sevgi ve dostluk. Hoşça kalın. Mektubunuzu sabırsızlıkla bekliyorum. Ah Varenka, ah! İşte bu kez suçlu olan sizsiniz! Mektubunuzla beni hayal kırıklığına uğrattınız ve şaşırttınız. Ancak şimdi sakin hâldeyken kalbimin derinliklerini inceleyince haklı olduğumu fark ettim. Ben sarhoş olmamdan söz etmiyorum. -Onu boş verin hayatım- Ben size duyduğum sevgiden söz ediyorum. Bu sevgi hiç de mantıksız bir sevgi değil. Siz bu konuda bir şey bilmiyorsunuz. Sizi sevmekten başka yapılacak bir şeyim olmadığını bilseydiniz böyle şeyler söylemezdiniz. Siz sadece düşündüklerinizi söylüyorsunuz, eminim ki kalbiniz başka şeyler söylüyordur. Benim meleğimi hiç kimse aşağılayamaz. kaderimde varmış, hiç kuşkusuz kaderimmiş. İnsan kaderinden kaçamaz, biliyorsunuz. Duygularım ölmüş gibi. Tanrı aşkına gelip beni görün, hemen bugün gelin. Aslında her gün gelseniz ne güzel olur. Melek kalbinizin iyiliğine inanıyorum Varenka. S Kalbimin derinliklerinde acıdan başka bir şey yok. Neler hissettiğini mi merak ediyorlar? Nasıl biri olduğunu mu düşünüyorlar? Şu yazar bozuntuları ne yazarlarsa yazsınlar zavallı insancıklar hiç değişmez. Paralarını bağış için verdiklerini düşünüyorlar ama hiç de öyle değil. Onlar zavallı insancıkları sergilemek için böyle yapıyorlar. Bağışın bile günümüzde bir amacı var... Peki, nasıl oluyor da zavallıcıklar bütün bunları biliyorlar ve böyle düşünebiliyorlar? Çünkü tecrübeleri var! Kabalığımı affedin, siz kimsenin içinde soyunmazsınız, değil mi? Aynı şekilde onlar da, insanların onların gizli köşelerine dalıp özel hayatını öğrenmelerini istemezler. O hâlde dürüst bir insanın onuruna, şereϐine saldırmaya kalkışan düşmanlarla birlik olup beni aşağılamanın bir gereği yok. Sizi mutlaka görmek istiyorum. V. D. Meleğim Varvara Alekseyevna! Sonuç olarak bütün cesaretimi toplayıp, utancımı delik deşik cebime sakladım ve Pyotr Petroviç’in yanına gittim. Umut doluydum ama aynı zamanda da heyecandan ölecektim Görüyorsunuz Varenka, belki değerli insanlar olabilirler ama hepsinin de burnu büyük. Neden onlara muhtacız sanki? Yarın onu görmeye gideyim mi? Ne diyorsunuz meleğim? Eğer borç para bulamazsam başım derde girer. Ev sahibim beni evden çıkarmak üzere, artık yemek de vermeyecek. Çizmelerim de berbat durumda. Ceketimde düğme kalmamış. Ya amirlerimden biri bu durumu fark edecek olursa? İşte o zaman çok kötü olur Varenka! Makar Devuşkin Size yardım edememektense ölürüm daha iyi! Yapamayacak olursam ölürüm Varenka, ölürüm! Neden dikiş dikmek zorunda kalasınız? Neden çalışmak zorundasınız? Neden güzel başınızı ağrıtıyorsunuz, güzelim gözlerinizi yıpratıyor, sağlığınızı bozuyorsunuz? Ah Varenka ah! Yani sizce ilk görüşte böyle bir güven bırakabilir miyim? Daha ilk bakışta benim hakkımda iyi bir izlenim edinirler mi? Görünüşümü gözünüzün önüne getirin, sizce güven verebilir miyim? Ne dersiniz? Bütün mektuplarınızı dikkatle okuyorum ve her bir mektubunuzda kendiniz için olmadığı kadar benim için endişelendiğinizi görüyorum. Kuşkusuz insanlar iyi bir kalbiniz olduğunu söylerler ama bence bu çok fazla. Eğer insan başka birisinin dertlerini bu denli ciddiye alıp ilgilenirse sonu mutsuzluk olur! Göreceksiniz, her şey yoluna girecek. Her şey düzelecek. Aksi hâlde böyle yaşamanız, hep insanların acılarına üzülmeniz, perişan olmanız çok kötü sonuçlar doğuracak. Hoşça kalın dostum. Size yalvarıyorum benim için endişelenmeyin V.D Varenka, küçük güvercinim! Evet meleğim, ben de kendi kendime yüreksiz olmamam gerektiğini söylüyorum. işe giderken giyeceğim ayakkabılarımın hâlini siz de biliyorsunuz. Sorun bu Varenka. Bilirsiniz böyle sorunlar insanı yer bitirir. Ama aslına bakarsanız ben sadece kendim için üzülmüyorum, sadece kendim için sıkıntı çekmiyorum. Ben ayazda bile dışarı paltosuz ya da ayakkabısız çıkmaya aldırmam. Buna dayanabilirim, her şeye katlanırım. Sıradan, basit bir insanım ben. Ama insanlar ne derler? Paltosuz dolaşırsam sivri dilli düşmanlarım neler konuşurlar? Bilirsiniz, insan başkaları için giyinir. Ayakkabılar insanın onurunu ve adını korumak içindir. Delik ayakkabılarla insan hem onurunu hem de namını kaybeder. Buna inanın, deneyimlerime güvenin küçüğüm. O çalakalem yazan yazar müsveddelerini değil, dünyayı ve insanları iyi tanıyan bu ihtiyarı dinleyin. Bilirsiniz, insan başkaları için giyinir. Ah Varenka, o anda keşke yer yarılsaydı da içine girseydim. Donakaldım. Ayaklarım kaskatı oldu. Buz gibi bir şey sırtımdan aşağı indi. Ona baktım, o da bana baktı. İşte herkes bana böyle davranıyor. Bu insanlar için ayakkabılarını sildikleri bez kadar değerim yok. İşte herkes bana böyle davranıyor. Bu insanlar için ayakkabılarını sildikleri bez kadar değerim yok. “Seni aptal seni,” “Sensin, Böyle yaşamak utanç verici. Sanki yersiz yurtsuz bir serseriyim. Bu büyük bir felaket! Bu benim sonum! Bir daha iϐlah olmaz bir şekilde mahvoldum. M. D. Bugün bizi ziyarete gelirseniz biraz teselli bulacağım. V. D. Aklımı kaçıracağım. Hiç utanmıyor musunuz? Kendi kendinizi mahvedeceksiniz. Adınızı bir düşünün! Onurlu bir beyefendi ve kendisine saygısı olan bir insansınız. Herkes duyarsa neler olur? Utancınızdan ölürsünüz! Hiç Tanrı korkunuz yok mu? Size bizi görmeye gelmenizi söylemiştim ama gelmediniz. Demek ki benim gözyaşlarımın ve yalvarmalarımın sizin için bir anlamı yokmuş Makar Alekseyeviç Lütfen bize gelin, göreceksiniz size iyi gelecek. Beraber okuruz, geçmişi anarız. Ben yalnız sizin için yaşıyor, sizin hatırınız için burada kalıyorum. fakirliğin günah olmadığını unutmayın. Aslına bakarsanız ümitsizliğe kapılacak ne var? Hepsi geçici! Tanrı’ya güvenin, o her şeyi düzeltecektir. V. D. Utanç duyuyorum Varvara Alekseyevna, canım, utanç duyuyorum. Ayakkabımın tabanı düşüyor ve ben buna hiç aldırmıyorum. Taban dediğiniz nedir ki? Sıradan, çamurlu, pis bir şey! Zaten ayakkabılar saçmalıktır! Yunanlılar ayakkabısız dolaştılar da bizim gibi insanlar neden acaba böyle önemsiz şeyleri konu ederek zaman kaybediyorlar ki? O zaman neden beni küçümseyip aşağılıyorsunuz? Ben de çok üzülüyorum ve ağlıyorum. Size mutluluk ve sağlık diliyorum. Bana gelince mutluyum, sağlığım yerinde meleğim. Dostunuz, Makar Devuşkin Suçlu olduğumu bilerek cesaretimi kaybettim. Ben kötü bir insan değilim, zalim değilim İnsanın sizi incitebilmesi için kana susamış bir kaplan olması gerekir güvercinim. Oysaki benim kuzu gibi bir kalbim var Çok duygulu ve iyi bir insan. Ben de çok duyguluyum, bütün bunlar bu yüzden başıma geliyor zaten Benim aptal olduğumu söylüyorlardı, ben de onlara inanıyordum. Ama siz gelince, karanlık dünyam aydınlandı. Kalbim ve ruhum aydınlandı. İçime huzur doldu. Başka insanlardan daha kötü olmadığıma inanmaya başladım Siz her şeyi bildiğinize göre gözümde yaşlarla size yalvarıyorum, lütfen artık beni sorgulamayın. Kalbim kırılıyor, bu bana çok acı geliyor. Saygılarımı sunuyorum. Sadık dostunuz, M.D 3 lütfen artık beni sorgulamayın. Kalbim kırılıyor, bu bana çok acı geliyor. Saygılarımı sunuyorum. Sadık dostunuz, M.D Köydeyken sonbaharı nasıl da severdim! O zamanlar çocuktum ama ne duygular yaşardım. Sonbahar akşamlarını, sabahlarından daha çok severdim. Evimizin birkaç yüz metre ilerisinde bir tepenin altında bir göl olduğunu hatırlıyorum. Hâlâ görür gibiyim. Bu göl kocaman, aydınlık ve kristal kadar pürüzsüzdü. Bazen eğer durgun bir akşamsa göl de sakin olurdu. Su ayna gibiydi. Su ayna gibiydi. Taptaze ve soğuk! Çok mutlu olurdum! Daha küçücük bir çocuktum... Çok mutlu olurdum! Daha küçücük bir çocuktum... Biz çocuklar, dudaklarımızda gülümsemeyle birbirimize sokulurduk. Çocukluğum hayatımın altın çağıydı!.. Onları hatırladıkça çocuk gibi ağlıyorum. Her şey öylesine canlı gözlerimin önüne geliyor ki, bütün geçmişim aydınlık bir şekilde önümde duruyor ama bugünüm karanlık ve kasvetli! Nasıl bir sonum olacak acaba, nasıl? Biliyorsunuz, bu sonbahar öleceğime inanıyorum. Çok hastayım. Hep ölümü düşünüyorum. Ama böyle ölmek ve buraya gömülmek istemiyorum.
İnsancıklar
İnsancıklarFyodor Dostoyevski · Can Yayınları · 202361,7bin okunma
·
975 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.