Tüm alıntılar
Sıkıntı,
üzüntü ve vicdan azabından bütün gece
uyuyamadım. Hâlbuki vicdan azabının ruhu
rahatlattığını söylerler.
Nasıl oldu bilmem ama
gururum mutsuzluğuma karıştı.
Bugüne dek kaderimde tanışmamız yazılı
olan insanların en garibi, en görülmemişi ve en
acınacak hâlde olanı hakkında bir şeyler
söyleyeceğim şimdi. Onun hakkında şu anda
konuşmamın sebebi, o ana kadar pek dikkatimi
çekmemiş olmasıdır. Oysa şimdi Pokrovski’yi
ilgilendiren her şey, birden özel ilgimi çekmeye
başladı.
Taşıdığı tek insanca duygu
oğluna olan sınırsız sevgisiydi
Acaba yazı mı yazıyordu yoksa
düşünüyor muydu?
Ben aptalın biriydim, hiçbir şeyden
haberim yoktu. Tek kitap bile okumamıştım ama
o bilgiliydi. O anda kitapların ağırlığıyla
yamulmuş raϐlara kıskançlıkla baktım. Hayal
kırıklığı, ümitsizlik ve öϐke duyuyordum. Bütün
kitaplarını tek tek ve mümkün olduğunca çabuk
okuma hevesine kapıldım. Bilmem, belki de onun
bildiği her şeyi öğrenirsem, onun arkadaşlığına
daha çok layık olurum diye düşündüm. Hemen
ilk rafa koştum ve elime geçen ilk tozlu cildi hiç
tereddüt etmeden alıverdim. Korku ve
heyecandan titreyerek kıpkırmızı bir hâlde
çalıntı kitabı odama götürdüm. Annem yattıktan
sonra kandilin ışığında gece boyunca okumayı
kafama koydum.
“Bittim ben!
Sonum geldi!”
“Bittim ben!
Sonum geldi!” diye düşündüm. “Hapı yuttum,
belaya çattım! On yaşında bir çocuk gibi aptalca
bir yaramazlık yaptım. Aptal, küçük bir kızım
ben! Tam bir budalayım!
“Böyle aptalca şeyler yapmaktan utanmıyor
musunuz? Adam olmayacak mısınız?”
“Ne zaman
kendinizi kontrol edip değişiklik olsun diye akıllı
uslu davranmayı öğreneceksiniz? Size bakan da
artık bir çocuk olmadığınızı, on beş yaşında
kocaman bir kız olduğunuzu sanır!
Acı çekiyordum.
Şiddetli bir acı kalbimi sıkıştırdı...
Sandalyeden fırladım, içimdeki ezici sıkıntıyla
çığlığı bastım. Tam o anda kapı açıldı ve
Pokrovski içeri girdi.
Hatırladığım tek şey, kendime geldiğim
zaman kollarında olduğumdu. Beni sandalyeye
oturttu, bana bir bardak su verdi ve soru
yağmuruna tuttu. Ne yanıt verdiğimi
hatırlayamıyorum.
“Kendi başınıza oturmak can sıkıcı olur,”
dedi. “Alın size bir kitap getirdim. Okursanız
sıkılmazsınız.”
. O anı bütün kalbimle beklediğim
hatta bütün gün hayalini kurup sorularını ve
yanıtlarımı hazırladığım hâlde yine de utangaç,
sıkılgan ve kendimden rahatsız olmuştum,
Okumak, bazı şeyler öğrenmek istediğimi, küçük
bir kız olarak görülmenin beni rahatsız ettiğini
anlattım...
Garip bir ruh hâli içinde olduğumu
tekrar söyleyeyim. Kalbim hassaslaşmıştı,
gözlerimden yaş geldi. Ondan hiçbir şey
saklayamadım. Her şeyi, her şeyi anlattım.
Onunla arkadaş olmak, sevgi içinde yaşamak, onu
avutmak istediğimi söyledim. Bana utanmış,
hayret etmiş biçimde baktı, hiç sesini çıkarmadı.
Pokrovski ellerimi
tutuyor, öpüyor, göğsüne bastırıyordu.
Kalbim
ısındı!.. Duygularımı ondan saklamaya
kalkışmadım.
Hem hüzünlü hem neşeli günlerdi.
Şimdi de hem hüzün hem de neşeyle
hatırlıyorum. Acı tatlı anılar hep üzüntü
kaynağıdır,
Kalbim ağırlaştıkça, içim
sıkıldıkça, hüzünlendiğimde, tıpkı sıcak bir
günün ardından gelen nemli bir gecede çiy
tanelerinin, güneşte kavrulan zavallı, solmuş
çiçeği tazeleyip canlandırması gibi anılar da kalbi
canlandırır ve tazeler.
Yeni düşünceler, yeni
izlenimler, coşkulu bir hızla kalbime aktı. Bu yeni
duygu ne kadar heyecanlı, karmakarışık ve
büyük bir çaba gerektiriyorsa, o kadar da
çekiciydi; ruhumu tatlı tatlı titretiyordu. Ansızın
kalbime hücum ettiler. Garip bir karmaşa tüm
bedenimi rahatsız etti. Ama bu çılgın saldırı
benim dengemi bozamadı. Kendimi hayallere
kaptırdım, bu da benim kurtarıcım oldu.
Onu hemen benim kitapçıma doğru çektim.
“İşte,” dedim, “bu on bir kitap sadece otuz iki
buçuk ruble ediyor. Benim otuz rublem var, eğer
iki buçuk ruble de siz eklerseniz o zaman bunları
alıp oğlunuza beraber hediye ederiz.”
“Hepsini mi? Yani bütün kitapları mı?”
“Evet, bütün kitapları.”
“Kendi adıma mı?”
“Evet, kendi adınıza.”
“Sadece kendi adıma? Yani yalnız ben
almışım gibi?”
“Evet, evet, sadece kendi adınıza...”
Çok garipti, ağlayamıyordum
ama içim parçalanıyordu.
Son bir kez
aydınlığı, dünyayı ve güneşi görmek
arzusundaydı.
annemin kucağına
atıldım. Onu bütün gücümle kollarımda sıktım,
öptüm ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.
Sanki son kalan dostumu da ölüme teslim
etmemek için sıkı sıkı sarılıyordum. Ama ölüm,
zavallı annemin de üzerinde dolaşıyordu...
***
Dünkü adalar gezimiz için size nasıl
minnettarım Makar Alekseyeviç! Ne güzeldi, taze
ve yemyeşil! Yeşil doğayı görmeyeli çok uzun
zaman olmuştu. Hastayken öleceğimi, ölümümün
çok yakın olduğunu düşünüp duruyordum. Şimdi
dün yaşadıklarımın benim için ne demek
olduğunu bir düşünsenize!
Gökyüzü de soluk ve bulutsuzdu, güneş
batıyordu.
Kalbim parçalandı, gözyaşlarımı
tutamadım. Ama bütün bunları size neden. yazıyorum ki?
Bunlar başkalarına kolay kolay
anlatılabilecek şeyler değil, insan kendisi bile zor
anlıyor. Ama belki siz beni anlarsınız. Aynı anda
hem hüzün hem kahkaha! Siz ne kadar iyi bir
insansınız Makar Alekseyeviç!
Dün neler
hissettiğimi anlamak için gözlerimin içine
baktınız ve coşkumu görüp memnun oldunuz.
Her çalıda, ağaçta, su birikintisinde şöyle bir
durup güzellikleri gösteriyor ve sanki bunlar
benim diyordunuz. Bunlar da sizin çok iyi bir
kalbiniz olduğunu gösterir Makar Alekseyeviç.
İşte sizi bu yüzden seviyorum.
Beni unutmayın, sık sık uğrayın.
V. D.
Varvara Alekseyevna!
Benim küçük güvercinim; ben dünkü
gezimizi şiirsel bir anlatımla sergilemenizi
beklerken, siz tek bir sayfada geçiştiriverdiniz.
Küçücük mektubunuzda bile her şeyi ne güzel
anlatmışsınız.
Bana kinsiz,
insanları incitmeyen, Tanrı’nın doğada ortaya
koyduğu güzelliklerin değerini bilen iyi bir adam
olduğumu söylüyorsunuz ve bana bir sürü övgü
yağdırıyorsunuz. Bütün bunlar doğru. Her şey
doğru.
Ben cahil ve aptal bir insan olabilirim ama kalbim
herkesin kalbi gibidir.
Kötü niyetlinin biri bana
neler etti biliyor musunuz Varenka? Bana
yaptıklarını anlatmak bile utanç verici. Şimdi siz,
‘neden yaptı?’ diye sorabilirsiniz. Uysal bir insan
olduğum için. Sakin ve iyi niyetli olduğum için!
Ben her şeye alışabilirim, çünkü uysal
bir adamım, küçük bir adamım. Ama bütün
bunların sebebi ne diye soruyorum? Kime ne
yaptım? Kimin rütbesini çaldım? Kimseyi
üstlerine ispiyon ettim mi? Hak etmediğim
ikramiyeye el uzattım mı? Yalan uydurdum mu?
Bunları yapabileceğimi düşünmek bile
haksızlıktır. Neden böyle bir şey yapayım ki?
Bana bir baksanıza. Kalleşliğe ve hırsa eğilimli
biri gibi görünüyor muyum?
Siz beni yine de
değerli biri olarak görüyorsunuz hayatım. Siz
onların hepsinden çok daha yüce bir insansınız.
En büyük vatandaşlık erdemi nedir?
Öyleyse geçimimi böyle kazanmamın nesi kötü?
Bu iş günah mı? “Sadece evrak kopya eder,”
diyorlar. “Şu kâğıt faresi adam kopyacılıkla para
kazanıyor,” diyorlar. İyi de bunun utanılacak nesi
var?
Hoşça kalın benim
sevgilim, küçük güvercinim, tek tesellim! Söz
veriyorum sizi görmeye geleceğim. Sakın
sıkılmayın, size kitap getireceğim. Şimdilik hoşça
kalın Varenka.
İyiliksever dostunuz,
MAKAR DEVUŞKİN
Sayın Makar Alekseyeviç!
Size çok acele yazıyorum, çünkü hemen
bitirmem gereken bir işim var. Bakın size ne
söyleyeceğim. Çok avantajlı bir alışveriş
yapmanız mümkün. Fedora bir erkek arkadaşının
yenisi kadar iyi bir üniforma, çamaşır, yelek ve
şapka sattığını söyledi, hem de çok ucuza. Neden
siz almıyorsunuz? O kadar da parasız değilsiniz.
Biraz paranız var, kendiniz söylemiştiniz. Artık
cimriliği bir tarafa bırakın lütfen! Bunlar gerekli
şeyler. Kendinize bir bakın, yırtık pırtık giysilerle
dolaşıyorsunuz. Ayıp ediyorsunuz! Her tarafı
yamalı. Hiç yeni bir şeyiniz yok. Olduğunu
söyleseniz de ben olmadığından eminim. Lütfen
söylediğimi yapın, bu giysileri alın. Bunu benim
için yapın. Eğer beni seviyorsanız alın onları.
Ah Makar Alekseyeviç kendinizi
harap ediyorsunuz. Benim için harcadıklarınız
hiç de küçümsenecek bir miktar değil. Korkunç
bir para! Benim bunlara ihtiyacım yok. Nasıl da
müsrifsiniz. Bunların hepsi gereksiz. Beni
sevdiğinizi biliyorum. Buna inanıyorum. Onun
için de bana bunu hediyelerinizle kanıtlamanıza
gerek yok. Üstelik ne kadar pahalı olduklarını
bildiğim için bana acı veriyor. Size son kez
söylüyorum, vazgeçin artık, duyuyor musunuz?
Sizden rica ediyorum, yalvarıyorum.
Artık benden daha ne istiyorlar? Fedora bunların
dedikodu olduğunu, beni artık rahat
bırakacaklarını söylüyor! Umarım öyledir!
V. D
Benim güvercinim!
Sizin
varlığınız bile yetiyor. Ben hiç böyle bir şey
yaşamamıştım. Artık iyice hayata karıştım.
Öncelikle artık iki kat daha güçlü yaşıyorum
çünkü siz benim çok yakınımdasınız ve beni çok
mutlu ediyorsunuz.
Çocukların düşünceli olmalarına hiç
dayanamam Varenka, bunu görmek bile çok
üzücü!
Yerde paçavralardan yapılmış bir bebek
duruyordu. Onunla oynamıyordu. Parmağını
ağzına sokmuş hiç kıpırdamadan dikiliyordu
orada. Ev sahibi ona şeker verdi, şekeri aldı ama
yemedi. Ne hüzünlü değil mi Varenka?
Makar DEVUŞKİN
Sevgili Makar Alekseyeviç!
Kitabınızı geri gönderiyorum. Hiçbir işe
yaramaz bir şey! Boşu boşuna göz yormak! Böyle
bir hazineyi nereden kazıp çıkardınız? Şaka bir
yana Makar Alekseyeviç siz gerçekten böyle
kitaplardan hoşlanıyor musunuz? Yakında bir
yerlerden kitap gelecek. Eğer isterseniz sizinle
paylaşırız. Şimdilik hoşça kalın. Hiç yazacak
zamanım yok gerçekten.
V. D.
Ah Varenka edebiyat harika bir şey. Önceki
gün bu insanlarla beraber olunca bunu daha iyi
anladım. Çok esrarlı bir şey! İnsanların kalplerini
güçlendirir, ders verir. Ellerindeki küçücük bir
kitapta bir sürü şey var. Harika bir kitap!
“Kontes!” diye bağırdı. “Kontes! Bu
tutkunun ne kadar korkunç olduğunu, ne delilik
olduğunu biliyor musunuz?
Sizi seviyorum, sizi delice, çılgınca
seviyorum
Önemsiz şeyler
bitkin kalbimi tüketen cehennem ateşini
söndüremez. Zinayida, Zinayida...”
“Beni sevdiğini söyle Züleyha! Söyle, söyle.
Hadi söyle!”
“Seni seviyorum Yermak,” diye fısıldadı
Züleyha.
“Şükürler olsun! Çok mutluyum!..
Gençliğimden beri zavallı ruhumun istediği her
şeyi verdin bana. Yol gösterici yıldızım, beni
buralara sen getirdin. Beni Kamenni Poyas’a
[15]
sen getirdin. Züleyha’mı bütün dünyaya
göstereceğim. O vahşi canavarlar beni
suçlamaya cesaret edemeyecekler!
Ah şu seven
ruhumun gizli acılarını bir anlayabilselerdi!
Tek
bir damla gözyaşındaki şiiri görebilselerdi!
Bırak da gözyaşlarını öpeyim, o kutsal yaşı kurutayım...
O bu dünyaya ait bir kadın değil!”
“Yermak,” dedi Züleyha, “dünya çok kötü,
insanlar çok acımasız! Bize rahat vermezler, bizi
kınarlar sevgili Yermak! Baba yurdunda,
Sibirya’nın karları içinde yetişmiş zavallı bir kız
senin soğuk, buz tutmuş, acımasız, boş dünyanda
ne yapsın? İnsanlar beni anlamazlar, canım!”
Ama dikkat edin de ağzınızda
eritin, sakın çiğnemeyin, dişleriniz ağrır. Belki de
meyveli şekerleri seversiniz. Lütfen bana yazıp
haber verin. Şimdilik hoşça kalın. Tanrı sizi
korusun küçük güvercinim. Sonsuza dek sizin en
sadık dostunuz olan,
MAKAR DEVUŞKİN
İnsanın alıştığı yerde
yaşaması iyidir, zamanının yarısı seϐillikle geçse
bile iyidir.
Neden beni hiç görmeye
gelmiyorsunuz?
Çok yakında öleceğimi
düşünüyorum -aslında bundan eminim-. Kimse
bana cenaze töreni düzenler mi? Tabutumun
arkasında duran olur mu? Kimse beni özler mi?..
Neden beni
şekerlerle besleyip duruyorsunuz? Nereden
bulursunuz bu parayı bilmem!
Kalbimden
geçenleri söyleyebildiğim zaman kendimi daha
iyi hissediyorum. Hoşça kalın, hoşça kalın
dostum!
V. D.
Artık bu perişanlık yeter! Kendinizden
utanmalısınız! Yeter artık küçük meleğim. Nasıl
oluyor da böyle şeyler düşünebiliyorsunuz?
Hasta falan değilsiniz. En küçük bir hastalığınız
bile yok. Gayet iyisiniz, biraz soluksunuz ama
iyisiniz.
Siz giderseniz ben ne yaparım, benim
kimim kalır? Hayır, Varenka sevgilim, bu ϐikri
kafanızdan çıkarın. Bizim neyimiz eksik? Sizi çok
seviyoruz, siz de bize düşkünsünüz, öyleyse
böyle sakin sakin yaşamaya devam edelim.
Sadık dostunuz,
Makar DEVUŞKİN
NOT: Kitap için teşekkür ederim. Biz de
Puşkin okuyacağız. Bu akşam size uğrayacağıma
söz veriyorum.
Sizin benim
yüzümden kendinizi nasıl mahvettiğinizi, son
kuruşunuzu bile bana harcadığınızı görmediğimi
mi sanıyorsunuz? Varınızı yoğunuzu satıp beni
güç durumdan kurtaracağınızı yazıyorsunuz.
Size inanıyorum dostum. İyi kalpliliğinize
inanıyorum ama her şey söylendiği gibi kolay değil.
Sizin gibi iki iyi kalpli insanın perişanlığını
seyretmekten doğan keder, o kadar. Size küçük
de olsa nasıl bir yararım dokunabilir? Bana ne
diye ihtiyacınız olsun? Size ne iyilikte bulundum
ki?
Bütün ruhumla size bağlıyım.
Sizi tüm
kalbimle seviyorum ama acı kader! Sadece
sevmekle kalıyorum.
Sizi seven,
V. D.
Saçmalık, saçmalık bunlar Varenka! İnsan
size bir saniye için arkasını dönse aklınıza kim
bilir neler gelecek. Hiçbir konuda haklı değilsiniz!
Hepsi saçmalık!
Neyimiz eksik küçüğüm, söyleyin bana. Biz
size düşkünüz, siz de bize. Hepimiz hâlimizden
memnunuz. İnsan başka ne ister? Yabancıların
içinde ne yapacaksınız? Bu ne demektir, bilir
misiniz?..
Siz olmadan ne yaparız? Benim
gibi bir yaşlının hâli ne olur?
Bana büyük bir yararınız var Varenka. Üzerimde
çok iyi bir etkiniz var. Sizi bir an düşünmekle bile
neşeleniyorum... Size mektup yazıp içimden
geçenleri anlatıyorum, sizden de ayrıntılı bir
yanıt alıyorum. Size giyecek alıyorum, şapka
alıyorum, bazen siz bana sipariş veriyorsunuz,
onu yerine getiriyorum... Bana yararınız
olmadığını nasıl söylersiniz? Bu yaşımda yalnız
başıma kalsam hâlim ne olurdu? Belki siz bunları
düşünemezsiniz Varenka ama düşünmelisiniz
“Ben olmazsam hâli ne olur?” diye kendi
kendinize sormalısınız.
Siz
olmasanız Neva’nın dibini boylardım! Evet,
Varenka sonum bu olurdu. Siz gidince bana
yapacak ne kalır? Belli ki bir arabacı beni
arabaya yükleyip Volkovo’daki mezarlığa
götürsün, tabutuma da elbisesi çamur içinde,
yaşlı bir dilenci kadın eşlik etsin, mezarım
toprakla doldurulsun ve oracıkta yapayalnız
kalayım istiyorsunuz. Bu haksızlık küçüğüm
Neler yapmışım ben? Hangi dağ başındaymışım?
Örneğin beni
düşünün. Ben aptalım, doğuştan aptalım. Çok
önemli kitapları okuyamıyorum ama bunu
okuduğum zaman sanki kendim yazmışım gibi
hissettim. Sanki kalbimi elime alıp, insanlar
içindekileri görsün diye içini dışına getirdim ve
ayrıntısıyla tanımladım. İşte böyle! Öyle sade ki.
Böyle bir kitabı ben de yazabilirim. Neden ben
yazmadım? Ben de kitapta anlatılan aynı şeyleri
hissediyorum.
Her şey olabilir. İşte böyle
küçüğüm. Ama siz bizi terk etmek istiyorsunuz.
Benim başıma kötü bir şey gelmesini mi
istiyorsunuz Varenka? Hem kendinizi hem de
beni mahvedeceksiniz. Ah sevgilim, Tanrı aşkına
bu geçici hevesleri küçücük kafanızdan çıkarın
da bana gereksiz bir acı yaşatmayın. Benim
küçük kuşum, siz daha olgunlaşmadınız,
kendinizi kötülüklerden nasıl koruyacak, nasıl
savunacaksınız? Lütfen Varenka, artık kendinizi
toplayın. Aptalca ϐikirlere kulak asmayın. Saçma
öğütlere aldırmayın.
Her şey olabilir. İşte böyle
küçüğüm. Ama siz bizi terk etmek istiyorsunuz.
Benim başıma kötü bir şey gelmesini mi
istiyorsunuz Varenka? Hem kendinizi hem de
beni mahvedeceksiniz. Ah sevgilim, Tanrı aşkına
bu geçici hevesleri küçücük kafanızdan çıkarın
da bana gereksiz bir acı yaşatmayın. Benim
küçük kuşum, siz daha olgunlaşmadınız,
kendinizi kötülüklerden nasıl koruyacak, nasıl
savunacaksınız? Lütfen Varenka, artık kendinizi
toplayın. Aptalca ϐikirlere kulak asmayın. Saçma
öğütlere aldırmayın.
V. D.
NOT: Eğer tiyatroya gidecek olursak yeni
şapkamı ve pelerinimi takacağım. Nasıl
kaderindeki her şeyi Tanrı yazar. Birinin
kaderinde general apoleti takmak varken,
ötekinin düşük dereceli bir memur olmak
yazgısıdır. Biri emirler yağdırırken öteki de
verilen emirlere hiç homurdanmadan titreye
titreye korkuyla boyun eğer. Her şey insanın
yeteneğine göre olur. Birisinin bir şeye, ötekinin
de başka bir şeye yeteneği vardır ama bunların
hepsi de Tanrı vergisidir.
Saçlarım ağaracak
kadar uzun yaşadım, bu süre içinde büyük bir suç
işlediğimi hatırlamıyorum.
2
Saçlarım ağaracak
kadar uzun yaşadım, bu süre içinde büyük bir suç
işlediğimi hatırlamıyorum.
Kaldırımın kötü
olduğu yerlerde çizmelerimi korumak için
parmak uçlarımda yürürsem ne olur sanki?
Param yoksa ve çay bile alamıyorsam bundan
söz etmeye ne gerek var? Sanki herkes çay içmek
zorundaymış gibi! Ben ne yiyorlar diye insanların
ağzının içine bakıyor muyum?
Şimdiye kadar
kimi aşağılamışım?
Şimdiye kadar
kimi aşağılamışım? Yo hayatım, benimle
uğraşmayan insanları neden aşağılayayım?
Bazen içine düştüğüm durumları
anlatamamak kaygısıyla herkesten kaçar,
saklanırım. Bazen yüzümü göstermeye korkarım.
Kim bilir kötü diller hakkımda neler
konuşuyordur diye düşünürken bile titrerim.
Çünkü insanın aleyhine sürekli bir şeyler
uydurup dururlar
İnsanın tüm özel ve genel
yaşamı edebiyata konu olur, basılır, okunur,
gülünür, dedikodusu yapılır! Bu durumda da
artık sokağa çıkmak imkânsızlaşır. Her şey
öylesine ayrıntılı anlatılır ki sokaktaki
yürüyüşümden bile hemen tanınırım.
Peki, siz neden bana
böyle bir kitap gönderdiniz? Bu kötü bir kitap
Varenka. Gerçek hayat bu değil. Çünkü böyle bir
memur olmaz. Böyle bir kitap okuduktan sonra
insan kederleniyor.
Sadık köleniz,
Makar Devuşkin
Nasıl olur? Nasıl olur da
cesaretinizi kaybedersiniz Makar Alekseyeviç?
İnsanlar sizin için ne düşünür?
? Benim ve herkesin saygı
duyduğu sevecenliğiniz, alçak gönüllülüğünüz ve
bilgeliğiniz ne oldu?
Ah
dostum! Mutsuzluk bulaşıcı bir hastalıktır
Zavallı ve mutsuz insanlar daha kötü olmamak
için birbirlerinden uzak durmalıdırlar.
Size
yazmam için beni zorlayan şey onurum
konusundaki bencilliğim değil, kalbimden hiçbir
zaman silemediğim sevgi ve dostluk. Hoşça kalın.
Mektubunuzu sabırsızlıkla bekliyorum.
Ah Varenka, ah! İşte bu kez suçlu olan
sizsiniz! Mektubunuzla beni hayal kırıklığına
uğrattınız ve şaşırttınız. Ancak şimdi sakin
hâldeyken kalbimin derinliklerini inceleyince
haklı olduğumu fark ettim. Ben sarhoş olmamdan
söz etmiyorum. -Onu boş verin hayatım- Ben size
duyduğum sevgiden söz ediyorum. Bu sevgi hiç
de mantıksız bir sevgi değil. Siz bu konuda bir şey
bilmiyorsunuz.
Sizi sevmekten başka yapılacak bir
şeyim olmadığını bilseydiniz böyle şeyler
söylemezdiniz. Siz sadece düşündüklerinizi
söylüyorsunuz, eminim ki kalbiniz başka şeyler
söylüyordur.
Benim
meleğimi hiç kimse aşağılayamaz.
kaderimde varmış, hiç
kuşkusuz kaderimmiş. İnsan kaderinden
kaçamaz, biliyorsunuz.
Duygularım ölmüş gibi.
Tanrı aşkına gelip
beni görün, hemen bugün gelin.
Aslında her
gün gelseniz ne güzel olur.
Melek
kalbinizin iyiliğine inanıyorum Varenka. S
Kalbimin
derinliklerinde acıdan başka bir şey yok.
Neler hissettiğini
mi merak ediyorlar?
Nasıl biri olduğunu mu
düşünüyorlar?
Şu yazar
bozuntuları ne yazarlarsa yazsınlar zavallı
insancıklar hiç değişmez.
Paralarını bağış için verdiklerini düşünüyorlar
ama hiç de öyle değil. Onlar zavallı insancıkları
sergilemek için böyle yapıyorlar. Bağışın bile
günümüzde bir amacı var...
Peki, nasıl oluyor da
zavallıcıklar bütün bunları biliyorlar ve böyle
düşünebiliyorlar? Çünkü tecrübeleri var!
Kabalığımı affedin, siz kimsenin içinde
soyunmazsınız, değil mi? Aynı şekilde onlar da,
insanların onların gizli köşelerine dalıp özel
hayatını öğrenmelerini istemezler. O hâlde
dürüst bir insanın onuruna, şereϐine saldırmaya
kalkışan düşmanlarla birlik olup beni
aşağılamanın bir gereği yok.
Sizi mutlaka görmek
istiyorum.
V. D.
Meleğim Varvara Alekseyevna!
Sonuç olarak bütün
cesaretimi toplayıp, utancımı delik deşik cebime
sakladım ve Pyotr Petroviç’in yanına gittim.
Umut doluydum ama aynı zamanda da
heyecandan ölecektim
Görüyorsunuz Varenka, belki
değerli insanlar olabilirler ama hepsinin de burnu
büyük. Neden onlara muhtacız sanki?
Yarın onu görmeye gideyim mi? Ne diyorsunuz
meleğim? Eğer borç para bulamazsam başım
derde girer. Ev sahibim beni evden çıkarmak
üzere, artık yemek de vermeyecek. Çizmelerim
de berbat durumda. Ceketimde düğme kalmamış.
Ya amirlerimden biri bu durumu fark edecek
olursa? İşte o zaman çok kötü olur Varenka!
Makar Devuşkin
Size yardım edememektense ölürüm daha iyi!
Yapamayacak olursam ölürüm Varenka, ölürüm!
Neden dikiş dikmek zorunda kalasınız?
Neden çalışmak zorundasınız? Neden güzel
başınızı ağrıtıyorsunuz, güzelim gözlerinizi
yıpratıyor, sağlığınızı bozuyorsunuz? Ah Varenka
ah!
Yani sizce ilk görüşte böyle
bir güven bırakabilir miyim? Daha ilk bakışta
benim hakkımda iyi bir izlenim edinirler mi?
Görünüşümü gözünüzün önüne getirin, sizce
güven verebilir miyim? Ne dersiniz?
Bütün
mektuplarınızı dikkatle okuyorum ve her bir
mektubunuzda kendiniz için olmadığı kadar
benim için endişelendiğinizi görüyorum.
Kuşkusuz insanlar iyi bir kalbiniz olduğunu
söylerler ama bence bu çok fazla.
Eğer insan başka
birisinin dertlerini bu denli ciddiye alıp ilgilenirse
sonu mutsuzluk olur!
Göreceksiniz, her şey yoluna girecek. Her şey
düzelecek. Aksi hâlde böyle yaşamanız, hep
insanların acılarına üzülmeniz, perişan olmanız
çok kötü sonuçlar doğuracak. Hoşça kalın
dostum. Size yalvarıyorum benim için
endişelenmeyin V.D
Varenka, küçük güvercinim!
Evet meleğim, ben de kendi
kendime yüreksiz olmamam gerektiğini
söylüyorum.
işe giderken giyeceğim
ayakkabılarımın hâlini siz de biliyorsunuz. Sorun
bu Varenka. Bilirsiniz böyle sorunlar insanı yer
bitirir. Ama aslına bakarsanız ben sadece kendim
için üzülmüyorum, sadece kendim için sıkıntı
çekmiyorum. Ben ayazda bile dışarı paltosuz ya
da ayakkabısız çıkmaya aldırmam. Buna
dayanabilirim, her şeye katlanırım. Sıradan, basit
bir insanım ben. Ama insanlar ne derler? Paltosuz
dolaşırsam sivri dilli düşmanlarım neler
konuşurlar? Bilirsiniz, insan başkaları için giyinir.
Ayakkabılar insanın onurunu ve adını korumak
içindir. Delik ayakkabılarla insan hem onurunu
hem de namını kaybeder. Buna inanın,
deneyimlerime güvenin küçüğüm. O çalakalem
yazan yazar müsveddelerini değil, dünyayı ve
insanları iyi tanıyan bu ihtiyarı dinleyin.
Bilirsiniz, insan başkaları için giyinir.
Ah Varenka, o anda keşke yer yarılsaydı da
içine girseydim. Donakaldım. Ayaklarım kaskatı
oldu. Buz gibi bir şey sırtımdan aşağı indi. Ona
baktım, o da bana baktı.
İşte herkes bana böyle davranıyor. Bu
insanlar için ayakkabılarını sildikleri bez kadar
değerim yok.
İşte herkes bana böyle davranıyor. Bu
insanlar için ayakkabılarını sildikleri bez kadar
değerim yok.
“Seni aptal seni,”
“Sensin,
Böyle yaşamak utanç verici.
Sanki yersiz yurtsuz
bir serseriyim.
Bu büyük bir felaket! Bu benim
sonum! Bir daha iϐlah olmaz bir şekilde
mahvoldum.
M. D.
Bugün bizi ziyarete gelirseniz biraz teselli
bulacağım.
V. D.
Aklımı
kaçıracağım. Hiç utanmıyor musunuz? Kendi
kendinizi mahvedeceksiniz. Adınızı bir düşünün!
Onurlu bir beyefendi ve kendisine saygısı olan
bir insansınız. Herkes duyarsa neler olur?
Utancınızdan ölürsünüz! Hiç Tanrı korkunuz yok
mu?
Size
bizi görmeye gelmenizi söylemiştim ama
gelmediniz. Demek ki benim gözyaşlarımın ve
yalvarmalarımın sizin için bir anlamı yokmuş
Makar Alekseyeviç
Lütfen bize gelin, göreceksiniz size iyi gelecek.
Beraber okuruz, geçmişi anarız.
Ben yalnız sizin için
yaşıyor, sizin hatırınız için burada kalıyorum.
fakirliğin günah
olmadığını unutmayın. Aslına bakarsanız
ümitsizliğe kapılacak ne var? Hepsi geçici!
Tanrı’ya
güvenin, o her şeyi düzeltecektir.
V. D.
Utanç duyuyorum Varvara Alekseyevna,
canım, utanç duyuyorum.
Ayakkabımın tabanı düşüyor ve ben buna hiç
aldırmıyorum. Taban dediğiniz nedir ki? Sıradan,
çamurlu, pis bir şey! Zaten ayakkabılar
saçmalıktır! Yunanlılar ayakkabısız dolaştılar da
bizim gibi insanlar neden acaba böyle önemsiz
şeyleri konu ederek zaman kaybediyorlar ki? O
zaman neden beni küçümseyip aşağılıyorsunuz?
Ben de çok
üzülüyorum ve ağlıyorum. Size mutluluk ve
sağlık diliyorum. Bana gelince mutluyum,
sağlığım yerinde meleğim.
Dostunuz,
Makar Devuşkin
Suçlu olduğumu bilerek cesaretimi
kaybettim.
Ben kötü bir insan değilim, zalim değilim
İnsanın sizi incitebilmesi için kana susamış bir
kaplan olması gerekir güvercinim. Oysaki benim
kuzu gibi bir kalbim var
Çok duygulu ve iyi bir
insan. Ben de çok duyguluyum, bütün bunlar bu
yüzden başıma geliyor zaten
Benim aptal olduğumu
söylüyorlardı, ben de onlara inanıyordum. Ama
siz gelince, karanlık dünyam aydınlandı. Kalbim
ve ruhum aydınlandı. İçime huzur doldu. Başka
insanlardan daha kötü olmadığıma inanmaya
başladım
Siz
her şeyi bildiğinize göre gözümde yaşlarla size
yalvarıyorum, lütfen artık beni sorgulamayın.
Kalbim kırılıyor, bu bana çok acı geliyor.
Saygılarımı sunuyorum.
Sadık dostunuz,
M.D
3
lütfen artık beni sorgulamayın.
Kalbim kırılıyor, bu bana çok acı geliyor.
Saygılarımı sunuyorum.
Sadık dostunuz,
M.D
Köydeyken sonbaharı nasıl da severdim! O
zamanlar çocuktum ama ne duygular yaşardım.
Sonbahar akşamlarını, sabahlarından daha çok
severdim. Evimizin birkaç yüz metre ilerisinde
bir tepenin altında bir göl olduğunu hatırlıyorum.
Hâlâ görür gibiyim. Bu göl kocaman, aydınlık ve
kristal kadar pürüzsüzdü. Bazen eğer durgun bir
akşamsa göl de sakin olurdu. Su ayna gibiydi.
Su ayna gibiydi.
Taptaze ve soğuk!
Çok
mutlu olurdum! Daha küçücük bir çocuktum...
Çok
mutlu olurdum! Daha küçücük bir çocuktum...
Biz çocuklar,
dudaklarımızda gülümsemeyle birbirimize
sokulurduk.
Çocukluğum
hayatımın altın çağıydı!..
Onları hatırladıkça çocuk gibi ağlıyorum.
Her şey öylesine canlı gözlerimin önüne geliyor
ki, bütün geçmişim aydınlık bir şekilde önümde
duruyor ama bugünüm karanlık ve kasvetli! Nasıl
bir sonum olacak acaba, nasıl? Biliyorsunuz, bu
sonbahar öleceğime inanıyorum. Çok hastayım.
Hep ölümü düşünüyorum. Ama böyle ölmek ve
buraya gömülmek istemiyorum.