Yoldayım, güzelim kitabı okuyorum; huzur verici bir bahar meltemi kıvamında akıp gidiyor roman, sayfalar sayfaları, betimler betimlemeleri kovalıyor. Adeta kızgın kumlardan serin sulara, kilise vitraylarından karakterimizin hayranı olduğu muhteşem ötesi yazar "Bergotte"un yüksek edebiyatına uzanırken birden bir ses kulağımda çınlamaya başladı. Tam ne oluyor derken kendimi bir anda sıra gecesinde buldum. Mekanın ortasında Joyce, "Dublinliyim ezelden" türküsünü çığırıyor ve sonrasında hep birlikte gaza gelip tavana çiğ küfte fırlatıyorduk. Film şeridi gibi akıyor tüm zaman. Sonra kendimi bir anda bizim eskilerin Karaköy Zürafa Sokağı'ndan hallice Dublin'in kerhaneler sokağında buluyorum ve bitmiyor akış. Yürümeye başlıyorum hızlıca ve o hızla (çita gibiyim maşallah) Leopold Bloom'un evine misafir oluyorum. Bloom kendine yağda domuz böbreği yapıyor ve tavadan cızırdama sesleri geliyordu ki ben yine Swann'ların Tarafı kitabındaki yüksek edebiyatın ve muhteşem ötesi betimlemelerin içerisinde buldum kendimi. Yine kızgın kumlardan kilise vitraylarına akarken tekrardan kulağımda bir ses türkü söylemeye başladı "Yaktı beni, yaktı beni, Ulysses, Ulysses yaktı beni".