Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

336 syf.
9/10 puan verdi
·
6 günde okudu
trrrrum, trrrrum, trrrrum! trak tiki tak! makinalaşmak istiyorum! beynimden, etimden, iskeletimden geliyor bu! her dinamoyu altıma almak için çıldırıyorum! tükrüklü dilim bakır telleri yalıyor, damarlarımda kovalıyor oto-direzinler lokomotifleri! trrrrum, trrrrum, trak tiki tak makinalaşmak istiyorum! mutlak buna bir çare bulacağım ve ben ancak bahtiyar olacağım karnıma bir türbin oturtup kuyruğuma çift uskuru taktığım gün! trrrrum trrrrum trak tiki tak! makinalaşmak istiyorum! Ayak sesleri duyulur uzaktan ama neyin ayak izleri; bir insan, bir canlı belki de bir makine.. İnceleme girişini Nazım Hikmet’in “Makinalaşmak İstiyorum“ adlı şiiri ile yapmayı uygun gördüm zira bu şiir, kimi yazarlar tarafından Hikmet’in en kötü şiiri olarak görülmüş olsa da bir dönemin sosyolojik ve psikolojik alt yapısının izlerini taşımaktadır. Hikmet’in, bu şiiri 1923‘ te Moskova’da yazdığı biliniyor. Yani sosyalizmin tohumlarının filizlendiği Çarlık Rusya’sının yıkılıp daha birleştirici ve paylaşımcı (Latince, sociare) bir ülkede yazıldı. O dönem fütürist akımın en güçlü olduğu yıllardır ki Hikmet, dizelerinde gelecek insanlarından da bahsetmiştir. Belki de bu şiir o dönemler ülkemizde tam anlamıyla sanayi toplumuna geçilemediğinin ve sanayi insanı olamazsak geleceği hızla değişen dünyayı yakalayamayacağımızı da anlatır. Sanayi toplumu demek emek ve sermayenin birbiriyle bir bütün halinde harman olabilmesi demektir. Kapitalist sistemin doğuşudur. Kapitalizm, üretim araçlarının (fabrika, toprak, işletme v.s) özel mülke tabii olduğu ve piyasaya göre üretim yapıldığı sosyoekonomik bir modeldir. Bir yanda üretim araçlarına sahip patronlar diğer yanda bu üretim araçlarından yoksun fakat onlara bağımlı, makine çarklarının dişlerinde bulunan işçiler. İlk dönem sosyalizmin karakteri, sanayi işçi sınıfının yaşadığı ve çalıştığı katı, hatta çoğu kez acımasız kapitalizm şartlarından etkilenmiştir. 19. Yüzyıl ‘ın “bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler“ politikaları işçilerin ücret seviyelerini ve fabrika koşullarını belirlemiştir. Fabrika sahiplerine tam bir serbestlik vermiştir… çocuk ve kadın işçi kullanımı normal görülmüş, iş günü sık sık 12 saate çıkarılmış ve işten çıkarma tehdidi söz konusu olmuştu. Sonuç olarak ilk sosyalistler endüstriyel kapitalizm karşısında devrimi savunmuş. Marx ve Engels kapitalizmi yıkan devrimin kaçınılmaz olduğunu belirten karmaşık ve sistematik teoriler ortaya atmışlardır (Heywood: 2015, s. 117). Kapitalizm, zamanla her şeyi ama her şeyi parayla alınıp satılan (ticaret konusu) bir mal haline getirmek isteyen ve kâr amacıyla işleyen bir çarktır. Eğitim, sağlık, konut, sosyal güvenlik, su, elektrik vs. Bu nitelikleriyle, emek sömürüsüne dayanan, derin servet eşitsizliği üreten, insana değil paraya önem veren, ortaklaşa olanı tasfiye eden bir yapıdır kapitalizm. Kısaca, sermaye egemenliğidir. Fakat bunun olabilmesi yüzyıllar sürmüştür zira sermaye dediğimiz -kaymak tabaka- emeğin artı(k) değerini yüzyıllar boyu sömürmüştür. Bunu yapabilmesi için devlet elini -iktidarı- ve pek tabii daha birçok kuruluşu satın almıştır. İşte London, “demir ökçe “ demiştir kitabında bu insanları -elit tabakayı-anlatırken. Siyasi hayatta oligarşik bir yönetimin eleştirisini sunmuştur satırlarında. “Toplumda üç büyük sınıf var. İlki, oligarşi. Zengin bankerlerden, demir yolu sahiplerinden, büyük şirketlerin yönetici ortaklarından ve tröstlerin patronlarından oluşuyor. İkincisi, orta sınıf, sizin sınıfınız. Çiftçilerden, tüccarlardan, küçük iş adamlarından, zanaatkarlardan oluşuyor. Üçüncü ve son sınıfsa benim sınıfım, proletarya. Ücretli işçilerden oluşuyor (s. 141). Onlar sermayelerini arttırmaya tekelleşmeye, daha da ileri giderek bu büyük pastanın tamamını yiyebilmek için kartelleşmeye dahi çalışırken içimizden birisi çıkıp emeğin arkasında durmuş bir gün gerçekleşmesi hayaliyle sosyalizm denilen akımı savunmuştur. Hatta bunu yüksek zümreden insanların önünde bile dillendirme cesaretini gösterebilmiştir. Kitap kısaca bu olay örgüsü üzerinden devam etmiş. Anlaşma yoluna gidilemeyince tek çıkar yolun devrimde olduğu görülmüş. Bu büyük devrimin hayali kurulmuştur. “Servetten daha büyük bir güç daha vardır. Daha güçlüdür çünkü kimse onu sizden alamaz. Bizim gücümüz proletaryanın gücü kaslarımızdadır, oyları veren ellerimizdedir, tetiği çeken parmaklarımızdadır. Kimse bunu bizden alamaz. Asıl kuvvet budur işte, hayatın kuvvetidir, servetten de güçlü olan ve zenginliğin elimizden alamayacağı kuvvettir (s. 142). Gerçekleşip gerçekleşmediği kitabın satırlarında gizlidir. Kitap, distopya edebiyatının ilk örneklerinden biriymiş. Lakin ben ütopya diyerek toplantıda büyük bir yanılgı içerisine düşmüş bulundum. Esasında ütopya, kelime anlamı olarak, "gerçekleşmesi olanaksız düşünce, var olmayacak idea düşüncesi, güzel yer " anlamına gelir. Biraz daha yorumlayacak olursak "bugün gerçekleşmesi imkansız toplum modelleri" diyebiliriz. distopya ise "kara ütopya" demektir. Totaliter rejimlerin geçmişte ve hatta günümüzde toplumları ne denli etkileyebileceği üzerinden ilerler ve çoğu kitabı insanı hayran bırakır. Bir blogta distopya edebiyatı ile ilgili “sadece geleceğin totaliter devletleri” için bizleri uyaran eserler olarak değil de, “geçmişte var olmuş, bugün var olan ve gelecekte daha kötü olabilecek” totaliter devlet yapıları hakkında bilgi ve uyarı mahiyetinde eserler denilmişti. Hem geçmişin izlerini eline alıp hem de geleceği dahi şekillendirebilecek, bazen filmlere deneylere bile konu teşkil edebilecek eserlerdir esasında. Sanırım bu önermeye katılabilirim şöyle ki "Cesur Yeni Dünya" adlı distopik eserde insanların gelecekte -tavuk misali-kuluçka makinelerinden çıkacağı, gruplara ayrılarak her işin farklı bir insan tarafından üretileceği alfa, beta v.b grupların olacağı hatta insanın zeka oranını bile değiştirilebileceği bir dünya tasarlanmıştı (ne kadar korkunç, özellikle ilk sayfalarını okurken ürperdiğimi hatırlıyorum.) Günümüze bakacak olursak -tam hatırlayamamakla birlikte- insan zekası ile ilgili Çin'de birtakım çalışmalar yapıldığı ve gelecekte daha akıllı, kusursuz insanların tasarlanacağına dair medyada haberler mevcuttu. (Gelecek demişken, Barış Özcan'ın "geleceğin kısa tarihi - 11 dakikada 245 yıl" adlı videosunu izlemediyseniz bir göz atmanızı tavsiye ederim.) Şöyle ki, anlatılan olaylar o kadar hayatın içinden o kadar gözümüzün önünde ki örnek verecek olursam: Türkiye nüfusunun 22 milyonu çocuk ve bu çocukların 2 milyonu iş sahasında. Bu çok büyük bir rakamdır. 2018 verilerine göre çocukların iş gücüne katılma oranıysa yüzde 21.1. kaynak: bianet.org/bianet/cocuk/20... “… uygarlığı mezbahaya çevirdiniz. Kör ve doymak bilmez kişilersiniz siz. Meclislerinizde ayağa fırlar (bugünde aynısını yaptınız) ve çocuklarla bebeler çalışmazsa o kârları elde edemeyeceğinizi utanmazca ilan edersiniz.“ (s. 79). Daha sonra yine dikkat ettiğim ezilen bir işçi sınıfının olduğu yönetimin, ekonominin, hukuk sisteminin güçlü (paralı) insanların ellerinde olduğu ve gitgide diktatöryel bir yönetim sistemine doğru evrildiği. Haklı insanların mahkemelerden haksız olarak çıktığı, üç kuruş para için saatlerce dikiş yapan insanların olduğu bir dünya. Size de bir yerden tanıdık gelmiyor mu? Hani çağdaş, eşitlikçi, adil insan… koca koca şehirler inşa eden modern insan nerede kaldı? Dünya'da hala bir yerlerde kıt kanaat geçinmeye çalışan insanlar var. BU YADSINAMAZ BİR GERÇEK! Günümüz dünyasında bugün çokça yaygın olarak kullanılan bir terim var “sosyal demokrasi“ veya “sosyal demokrat“ kulağımızın aşina olduğu. Sosyalizmle, sosyal demokrasi arasındaki fark nedir? • Sosyal demokrasi, liberal- demokratik ilkelere dayanır. Siyasal değişimi barışçıl biçimde ve anayasal çerçevede olabileceğini ve olması gerektiğini savunur (Heywood: 2015, s. 148). Fırsat eşitliği ilkesine değinir. • Kapitalizme temelde karşı olmayıp onu zenginlik yaratmanın tek güvenilir yanı olarak görür (Heywood: 2015, s. 148). Temelde sosyalizm evcimci ve devrimci olarak ikiye ayrılır: “TOPLUM, İŞBİRLİĞİ, EŞİTLİK, SOSYAL SINIF MÜLKİYET“ Olmak üzere bu ana temalar üzerinden incelendiğinde bütünlüğüne ulaşılabilir. Velhasıl sosyal demokrasi vahşi olmayan bir kapitalizm peşinde ilerlerken, sosyalizm vahşi kapitalizmin ayak izlerini takip eder. Sosyal demokrat sistem patron ile işçi uzlaşmasını esas alırken, sosyalizm patron sınıfının olmadığı işçi ve egemen sınıfın egemen olduğu toplum yapısını atalarımızın yaşantısını esas alır. Amacı emek sömürüsünü ortadan kaldırabilmektir. Sosyalizm, sosyal demokrasiden farklı olarak özel mülkiyete toptan karşı durur. Oluşabilecek burjuva egemenliğini, tekelleşmeyi ortadan kaldırabilmek için( bugünkü aile şirketleri). Sosyalizmde üretim araçları devletin elinde olması gerektiği öne sürülür. Mülkiyet, devlet kontrolünde olmalıdır. Hiçbir sistem tam anlamıyla eşitliği, adaleti getirmemiştir. İşin içine insan menfaati, açgözlülüğü, hırsı girdiği ölçüde bir yerlerde insanlar iki lokma ekmeğe muhtaç kalacak!. Şuan karma sistemlerle bir nebze seslerine çare olunmaya çalışılsa dahi bu adaletsiz dünyanın çarkları hala dönmekte! Sonuç olarak, kapitalizm kaçınılmaz bir gerçek. Demir Ökçe, bugün ve geçmişte kimilerinin başını kimilerininse ayağını ezdi. Umarım ezilen bir toplum değil, adil ve dayanışmacı bir toplum olabiliriz. Kaynakça Heywood, A. (2015). Siyasi İdeolojiler: Bir Giriş. (A. K. Bayram, Çev.) Ankara: Adres Yayınları.
Demir Ökçe
Demir ÖkçeJack London · İş Bankası Kültür Yayınları · 201914,8bin okunma
··
106 görüntüleme
S.C okurunun profil resmi
Kalemine sağlık, kitap tadında okudum incelemenizi baştan sona kadar. Şunu belirtmek istiyorum. Kapitalist sistem, gün gelecek kapitalizm içinde yok olacak.
füreya okurunun profil resmi
Sonuna kadar okuduğunuz için teşekkür ederim. Kapitalist sistemin zincirlerini kırmak zor. Kitapta "makine kırıcılar" diye atfedilen kimseler vardı ki kapitalizmin gücüne dayanamayıp eriyip gittiler. Umarım bir gün birileri bu sisteme dur diyebilir.
Malatian okurunun profil resmi
Çok iyi bir inceleme olmuş, daha yüksekleri hak ediyor 💯
füreya okurunun profil resmi
Okuduğunuz için teşekkür ederim :)
S.C okurunun profil resmi
Rica ederim. Gerçek okuyucu emeğe saygıyı bilir. Emek harcamış yazmışsınız tabi ki okuyacağım Dediğinize katılıyorum. Kapital sistem belki yok olur veya olmaz zaten buna ihtiyacı yok şekil değiştiriyor hafif karışık liberalizm ile dünya dönüyor. Değişmeyen tek şey alın teri işçinin emeğinin sömürülme düzeni değişmiyor yıllardır böyle. Umudumuzu yitirmeyelim ütopikte olsa gün gelir bu düzen yıkılır herkes hakkını alır. İnsanın ruhuna uygun çalışma koşullarının eşit olduğu eşit haklara ve eşit ücretlere sahip bir sistem neden olmasın.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.