islamın Allah'ı kavramından metafizik hakikat kavramına, İslamın
birliğinden, yani islamın basit tektanrıcı öğretisinden (tevhid) felsefi vahdet-i
vucud öğretisine, yani "Allah'dan başka ilah yoktur" önermesinden. "varlıkta
Allah'tan başka hiç bir şey yoktur" şeklindeki tamamıyla farklı bir önermeye
intikal etmek, Müslüman vahdet-i vucudcular için atılan kolay, kolay olmakla
beraber, meşru olmayan ve affedilmez bir adımdı . Şirke (çoktanrıcılığa)
düşme korkusu idi ki, onları, Allah'ı sadece mevcut olan tek ilâh şeklinde
değil, aynı zamanda tek hakikat ve tek Varlık olarak da tasavvur etmeye
zorlamıştır. Bu intikal, ib nu'l- Arabinin "Risalet el-Halve" adlı eserinin
ilginç bir metninde açıkça görülmektedir. İbnu'l- Arabi burada diyor ki:
"Senin tüm halvet (inziva) meseleni açık ya da kapalı olarak herhangi bir
türden şirkle ve mutlak inanç içinde bütün sebep ve vasıtaları,bütün ve parçayı
inkar etmekle bozulmaya!' birlenme (tevhid) dolayısıyla, Allahla karşı karşıya
gelmek üzerine temellendir; çünkü gerçekten sen böyle bir tevhid'den yoksun
isen, muhakkak şirke düşersin." Sadece Allah ile karşı karşıya gelmek ve
O'ndan başka bütün sebep ve vasıtaları inkar etmek, müslümanların
tevhid öğretisidir. Fakat Allah'tan bile bütün sebeplilik fikrini iptal etmek
(ki "bütün" kelimesi bunu belirtir) ve "mutlak birlenmeyi" (et-tevhid el-mutlak)
ileri sürmek (biz ibnu'l-Arabinin mutlak birlenme ile ne demek istediğini
biliyoruz) vahdet-i vucudcu bir öğretidir.