Tolstoy Gandhi Mektuplaşmaları, Ankara Kitap Fuarı’nda görüp aldığım ilgimi çeken bir kitaptı. Öncelikle Tolstoy ve Gandhi’nin mektuplaştığına dair hiçbir fikrim yoktu. Diğer bir yandan Rus Edebiyatı’nın önemli isimlerinden birinin, Hindistan direnişinin en önemli figürü olan Gandhi’yle ne üzerine konuştuklarını da oldukça merak etmiştim… Ve sonunda kendi adıma oldukça bilgilendirici ve fikir verici bir kitap olduğunu söyleyebilirim.
Kitap, James D. Hunt’un giriş kısmındaki “Gandhi, Tolstoy ve Tolstoycular” yazısıyla başlıyor. Bu kısım oldukça bilgilendirici. Biz Tolstoy’u sadece ya da genellikle edebi kimliğiyle tanısak da aslında kendisi dini ve siyasi fikirleriyle bir çok kişiye ilham olmuş ve ortaya Tolstoyculuk denen bir düşünce akımı çıkmış. Bunun yanında Tolstoy’un Gandhi’yle iletişiminde en önemli rolü oynayan dönemin çevirmenlerine de yer verilmiş bu giriş kısmında. Ama ben giriş kısmını kitabı bitirdikten sonra okuduğumu itiraf edeyim. Okuduğum mektuplardan kafamda şekillenen düşünceleri sonradan giriş kısmındaki yazıyla karşılaştırmak yazıyı daha kalıcı yaptı benim için.
Açıkçası Tolstoy’un bazı fikirlerine oldukça şaşırmakla birlikte kimi zaman yadırgadım. Tolstoy bütün savlarını sevgi üzerinden yapıyor. Ona göre bu dünyada her şeyin temelini kuracağımız şey sevgi. İncil’den de birçok alıntı kullanıyor bunu yaparken. Tüm dinlerin temelinde sevgi olmasına rağmen şiddeti nasıl meşru kıldıklarından yakınıyor. Eski zamanlarda hükümdarlara verilen sınırsız güçlerle bu şiddet meşru kılınırken, günümüzde ‘bilim’i kullanarak insanların bu meşruiyeti sağladığını savunuyor. Açıkçası kendisinin bu kısımdaki fikirlerini oldukça ilginç buldum. Kendi kurduğu temele göre düşünceleri oldukça mantıklı gözükse farklı bakış açılarından yaklaşıldığında birçok yönden eleştirelesi bir düşünce yapısı var bence Tolstoy’un. Ama kısaca özetlersek Tolstoy her imkan ve şeraitte şiddete karşı diyebiliriz. Onun gözünde şiddeti mübah kılan hiçbir durum yok. “Şiddete karşı direnmeme” düşüncesinin sonuna kadar arkasında kendisi.
Bu iki insanı bir araya getiren olay ise Gandhi’nin, Tolstoy’un bir yazısında bulunan reenkarnasyon hakkında fikirlerinin halkının inancına ters düşmesi nedeniyle Tolstoy’a gönderdiği mektup. Tolstoy ise cevaben reenkarnasyon hakkında fikrini belirtip, isterse bu kısmı çıkararak yayımlayabileceğini bu konuda hiçbir hak iddia etmediğini belirtiyor.
Ardından devam eden mektuplarda Hindistan’ın neden İngiliz sömürgesinin kurbanı olduğunu, bunun suçlusunun ne veya kim olduğuyla ilgili ilginç diyalogları oluyor. Beni şaşırtanın genelde Tolstoy olduğunu itiraf etmeliyim. Biraz önce bahsettiğim üzere kendisi “şiddete karşı direnmeme” düşüncesini savunuyor bu nedenle Gandhi’nin şiddetsiz direnişine bile karşı çıkıyor kimi zaman. Açıkçası buralarda biraz sinirlendiğim ve deyim yerindeyse Tolstoy’un tuzunun kuru olduğunu ve olaylara tek taraflı yaklaştığını düşündüğüm oldu. Sonrasında giriş kısmını okuduğumda Tolstoy’un düşünce tarzına yöneltilen eleştiri de oldukça açıklayıcı oldu:
“Tolstoy içten ve bilge olsa da, bütün faniler gibi onun da hatalar yaptığına dikkat çekmek görevimdi. Bunu yapmamın sebebi, Tolstoy’un oldukça karmaşık sorunlar olan mülkiyet, seks ve hükümet gibi meseleleri çokça basitleştirerek çözmesiydi. Bunu da pek basit bir yöntemle, onları tümüyle mahkum ederek ve yadsıyarak yapıyordu.”
Mektuplardan sonra kitap Gandhi’nin kurduğu Tolstoy Çiftliklerinden ve orada yaptığı uygulamalardan bahsediyor detaylı olarak, Gandhi’nin ağzından. En sonunda ise Indian Opinion’da (1910) yer alan “Leo Tolstoy’un vefat ilanı” ile bitiyor kitap.
Kitap özenli hazırlanmış güzel bir kitap olmuş. Mektupların çevirilerinde kimi zaman anlamına çok aşina olmadığım eski kelimeler ve Tanzimat dönemi eseri okuyormuşçasına cümleler vardı -özellikle Tolstoy’un mektuplarında. Muhtemelen mektuplarındaki ağır bir üslubu bu şekilde bir tercümeyle yansıtmışlar diye düşündüm ben.
Sona gelirken, sadece Edebi yönüne ve etkisine tanıdık olduğum Tolstoy’un düşüncelerini ve bu düşüncelerin insanları bu denli etkilemesini öğrenmek ve okumak oldukça keyifliydi. Fakat eserleriyle bugün bile başı çeken Tolstoy’la yüz yüze karşılaşsam çok iyi anlaşamayız gibi geldi bana. Kendisi her daim sevgiyi savunsa da bunu yapış tarzının sevginin doğasına aykırı olduğunu düşünüyorum ben. Sonuçta anayasaya “Herkes herkesi sevecektir ve ülkenin yönetimine sevgi hakim olacaktır.” diye bir madde eklenmemesinin bir nedeni var… Sonuçta Tolstoy’un düşünceleri teoride mükemmel bile olsa (ki bence değil) pratikte oldukça sıkıntılı olabilir. Diğer bir yandan dediğim gibi üzerine düşünülecek orijinal fikirleri de var bolca.
Gandhi’yle ilgili fazla ayrıntıya girmememin sebebi kendisi zaten düşünceleriyle varolmuş düşünceleriyle bilinen bir insan mektupları da bunu destekler nitelikte. Bunun dışında kendisinin Tolstoy Çiftlikleri hakkındaki yazılarını ilgiyle okudum.
Yaklaşık 100 sayfada bilgilendirici ve düşündürücü bir kitap. Konuya merakınız varsa tavsiye ederim.