Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Nasıl Bilirdiniz?
Kendimi, yaşarken hiç olmadığım kadar, canlı ve rahat hissediyorum. Üzerimden bütün yük kalkmış, Isaac Newton’un keşfettiği Yerçekimi Kanunu sanki hiç olmamış gibi. Biraz sonra bedenim cenaze aracına bindirilip camiye götürülecek ve benim de hayattayken asla göremeyeceğim insan davranışlarını yakından izleme şansım olacak. Evet, şu an cenaze aracına aktartılışımı seyrediyorum. Tabutu fırına lahmacun verir gibi verdiler. Adamlar bu işi yapa yapa duygularını kaybetmiş tabii, kınamıyorum. Ben de arkalarından uçarak (süzülerek de diyebilirsiniz aslında) aracı takip edeceğim. Hava sıcaklığı 34 santigrat derece, nem oranı %74, az bulutlu ve hafif rüzgârlı olarak uçmaya son derece elverişli bir hava var. İşte kısa süren bir yolculuktan sonra camiye vardık. Nasıl göz açıp kapayıncaya kadar geçti değil mi? Her şey sanki ışık hızında hareket ediyor. Saniyedeki hızım 300.000 km/s değil tabii. Aslında hızımı kestiremiyorum da. Belki daha az, belki daha çok. Gerçi bunun artık bir önemi yok. Musalla taşına indirilişimi izliyorum şu an. Yavaş bırakın da devrilmeyeyim sağa sola. Hah, aferin. Güzel bir iniş gerçekleştirdik. Emeği geçen herkesin eline sağlık. Şimdi şu yaşlı çınar ağacının arkasına mevzi alayım ve yaşanacak olanları seyredeyim. Seyrederken de size canlı yayınla (bir ölüden beklenmeyecek bir laf belki ama canlı yayın gibi olacak sonuçta) olanları aktarayım. En başta ailem. Karım ve iki çocuğum. Nasıl da ağlıyorlar. Kıyamam… Diyeceğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bu kadın ben yaşarken beni sevmezdi ki! Şimdi niye ağlıyor? Tamam, 25 sene önce evlenirken, birbirimizi sevmiştik, en azından öyle sanmıştık. Ama evliliğimizin son 10 yılı açık oturum programlarına dönmüştü. Herkesin konuştuğu ama kimsenin kimseyi dinlemediği ve saygı duymadığı programlardan biri gibiydi. Çocuklarım… Varsa sizinkileri de Allah bağışlasın. Benimkiler adam olamadı. Ne yaptıysam okutamadım. Babalarının parasına, çalışmasına güvendiler. Sanki benim soyadım Sabancı veya Koç’muş gibi. Liseyi ittire kaktıra bitirdiler. Üniversiteye gittiler sözde. Sorsan ikisi de çok akıllı, süper zekâ ama fırsat verilmedi! Ulan, sizin babanız benim. Benim zekâm normal, siz nasıl süper zekâ olabilirsiniz? Neyin fırsatı verilecek size? Biri bütün gün bilgisayar başında, bilgisayar başında dediysem dünyayı kurtarmıyor, oyun oynuyor teres, zaten oyundan başka bir bok bilmez. Öteki desen, nargile kafelerde köz isteyen dar paçalı tiplerle kanka… Bak bak, o tiplerden iki tane de arkadaşı gelmiş, buram buram elmalı nargile kokuyor cami avlusu. Onlara ne oluyorsa, onlar da ağlamaklı gibi. Ben olsam ben de ağlarım, gitti tabii ikisinin de nargile ısmarlayan arkadaşı finanse eden adam! Kamu spotu çekseler, bunları oynatsalar, herkes nargileden soğur. Ben de bu fikirle giderayak son reklam filmimi de aklımda çekmiş oldum. Bu arada kendimi tanıtmayı unuttum, adımı söyleme gereği duymuyorum cenaze ilanları sayfasında adımı okursunuz nasılsa bugün yarın, mesleğimi söyleyeyim sadece, ben bir reklamcıyım. Televizyonlarda ayıla bayıla izlediğiniz (belki o kadar da ayılıp bayılmıyor olabilirsiniz, kabul) reklamları yapan adamlardan biriyim ben. Evet, karım ve çocuklarım Lacoste virali gibi gözyaşları döke dursun, biz de diğer insanlara bakalım ne yapıyorlar. Bakın, bakın! Şu sol köşeye bakın! Liseden arkadaşlarım gelmiş. Sahi adı neydi bunların? Nereden duyup geldiler? Onlar da ağlıyorlar. Ama neden ağladıklarını biliyorum ben, korkudan! Ölüm korkusundan! Kendi ölümlerinin korkusundan! Ağlayın lan, ağlayın. Sıra size geliyor çünkü yakında. Ne de olsa yaşıtız. Birkaç seneye sizi de şöyle manzaralı bir yere alıverirler mezarlıkta. Onların arkasında da üniversiteden arkadaşlarım var. Gele gele 3 kişi gelmiş. Siyah gözlükler gözlerinde, matemdeyiz üzüntülüyüz ayakları yapıyorlar. Hepsi gösteriş peşinde yine. Birazdan Instagram’dan fotoğraf atarlar. #cenazedeyiz #acikaybimiz diye de etiket koyarlar. Siz de onu yapın, gece gelip rüyanıza girmeyen ne olsun! Sıkıldım biraz da diğer tarafa bakayım. Ooo, milyarder, para babası, koskoca ajans sahibi, büyük patron da gelmiş. Gitti tabii üç otuz paraya çalıştırdığın adamın, ağlarsın. Yerime kimi koyacaksın acaba? Şu arkandaki yalaka salağı mı? Bu adam reklamcılığın R’sinden anlamıyor be kardeşim. İki günde batar koskoca ajans. O yalaka da ağlıyor, patron da. Hadi patron neyse, yıllardır yanında çalışıyorum adamın, gözlerinin dolması normal de, bu yalaka beni ajansta da sevmezdi ki! Bak bak, nasıl da tane tane döküyor numaracı herif! Ailem bu kadar ağlamıyor. Bu herif timsahlıkta onları da geçti. Çığır açtı adeta. Birkaç da uzaktan akraba gelmiş. Akbaba gibi dolaşıp duruyorlar etrafımda. Dolaşın, dolaşın, sizin de rüyanıza girip dolaşım sisteminizi ben bozacağım. Bunlar da ağlıyorlar. Ağlama ekibi tutsam bu kadar berbat oyunculuk sergileyemezlerdi. Hele şu uzaktan akraba olduğu halde aile içinde hala diye hitap edilen kadın. Mendili biraz daha bastır gözlerine, ha gayret, birkaç damla daha çıkacak gözyaşı. O ne o okunan, öğlen ezanı mı? Bunlar da bir an önce beni yok etmek istiyorlar ortadan herhalde. Ne aceleniz vardı? İkindiye yetişirdik ne güzel. Yok, illa öğlen namazına müteakip olsunmuş. Neyse bu işte kimin parmağı varsa, gece onun da rüyasına girmek farz oldu artık. Nasıl olsa kimin başının altından çıktığını bulurum ben. Ezan da bitti bu arada. Abdest aldınız mı ey cemaat? Cünüp-cenabet gelmeseydiniz Allah’ın evine. Öğlen namazı da bitti. Buyurun cenaze namazına beyler! Safları sıklaştıralım! Hah, hoca da geldi. Nasıl bilirdiniz, haklarınızı helal ediyor musunuz sorusunu da sordu. Hepsi de iyi bilirdik, helal olsun dedi. Çok duygulandım. Sağ olun, var olun. Şaka şaka, hiç duygulanmadım. Zaten kim kötü bilirdik diyor, haram ediyor ki hakkını böyle durumlarda. Herkeste bir uhrevi tavırlar. Sanki günde 5 vakit namazını kılıyor gibi hepsi bak bak hareketlere bak. Cami takkesi takan bile var, yuh artık. İşte en sevdiğim kısım, cenaze namazı! Bak bak patronun yalakasına bak. Yalaka sola döneceğine sağa döndü, hop bizim uzaktan akrabayla burun buruna geldi. Rezil herif, önce cenaze namazı kılmayı öğren. Altı üstü hocanın yaptıklarını tekrar edeceksin. Onu bile beceremiyorsa bu, ajansı batırır gerçekten iki günde. Dua okuyanlara bakıyorum şimdi. Bak bak 3 saniyede okuyup, elini yüzüne sürenler var. Adını sorsan üç saniyede cevap veremeyecek adamlar, duayı bitiriyor. Sanki hızlı okuma yarışması var. Neyse hoca namazı da bitirdi, şimdi bir omuz verin de beyler, ebedi istirahatgâhımıza gidelim. Yavaş taşıyın beyler, sarsmayın. Yamuk taşımayın, tabut bir tarafa doğru yamuk giderse ölünün arkasından birisi daha gider derler. Düzgün taşıyın, ağırlık merkezini öne vermeyin tepetaklak gideceğiz şimdi. Hah neyse şu yerelmasından hallice akraba omuz vermekten vazgeçti de dengemizi bulduk. Şimdi tekrar cenaze arabasındayım. Kefenin de cebi yok ki! Hâlbuki tabutun içinden, şoföre şuradan bir kişi alır mısınız diye 10 lira uzatsam amma komedi olurdu. Neyse mezarlığa geliyoruz. Umarım havadar bir yerdedir mezar yerim. Şöyle gelen giden dua ederken efil efil esse de, insanlar yazın bu sıcağında mezarımı ziyaret ederken duanın içine beddua karıştırmasa bari. Bakayım, eh fena değil, güzel yer düşmüş. Yavaş yavaş indirin şimdi beni aşağı, tahtaları düzgün koyun ha, göçmesin. Bravo güzel tahta seçmişler. Sidikli meşe değil. Çıralı çam gibi duruyor. Haydi beyler son bir gayret, asılın küreklere, herkes iki-üç kürek atsın. Yere bırakın kürekleri, elden almayın. Hızlı hızlı hareket edin. Evet. Nihayet son kürek toprakları da işçiler attı. Hadi bana Allah rahmet eylesin!
··
74 görüntüleme
Erhan okurunun profil resmi
Elinize sağlık, esprili bir ölüm , sıkmıyor uzun olmasına rağmen. Teşekkürler katkınız için.
barış okurunun profil resmi
Ölüden canlı yayın :)) tuttum bunu
By the way… okurunun profil resmi
Okurken yaşadim resmen. İyi geldi. Teşekkürler🙏🏻
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.