17.yydan itibaren sıklaşan Osmanlı-Rus savaşları,Çerkes-Rus çatışmaları ve izlenen politikalar seyrinde uygun biçimde başlayan Çerkes tehciri,esasında 1856-64 arasında göç niteliğindedir.Çerkes beyleri sarsılan sınıfsal konumlarını kurtarabilmek ; Çerkes din adamları,İslam dininin propagandasını yapabilmek,Osmanlı devleti ise Çarlık Rusya'sına karşı vurucu güç elde edebilmek için, göç olayını adeta teşvik etmişlerdir.
1853-56 yılları arası Kırım Savaşı ve sonrasında pek çok ajan,Kafkasya'da Osmanlı Devleti'nin göçe çağrı broşürlerini dağıtırken;
Padişahlarla akrabalık ilişkileri bulunan Çerkes aristokratları,yardım vaadi alıyorlardı.
Osmanlı propagandası etkisiyle, Çerkes şairi Mamsırati topluma şöyle sesleniyordu :
"İstanbul'a gideceğiz.Orada beyaz ekmekle bal yiyeceğiz;pirinç yemekleriyle besleneceğiz.Serbestçe yaşayacağız..."
Bu ahval içinde yola koyulan sayısı 500 bin ila 1,5 milyon Çerkes topluluklarının bir kısmı Karadeniz'den Anadolu içlerine dağılır
Bir kısmı marmara bölgesi üzerinden balkanlara hicret eder ; bir kısmı Adana hattını izleyip Şam,Lübnan,Filistin ve Ürdün'e gider.
Uzun soluklu,son derece zahmetli,sonsuzmuş(!)gibi görünen yolculuk esnasında habire zahiyat verirler;telef olurlar.
Açlık,hastalık,talan,çatışma Çerkesleri yok olmayla karşı karşıya getirir.
Ne yazık ki bir başka Çerkes şairi Kosta Hetaggati öngörüsünde haklı çıkmıştır.
“Sen ; sık orman içine dağılmış,
Aç bir sürü gibi telaşlı,
Aç gözlü ve yalnızlık içinde,
Geçen yıldan kalma otları arıyorsun!
Ve sen, aç bir sürü gibi yok oluyorsun! “