DÜŞ VE TESLİMİYETKierkegaard’ın imanın ne olduğu sorusuna geliştirdiği cevabın İbrahim kıssası etrafında şekillendiğini bu eserde görüyoruz.
İbrahim, yaşı ilerlemiş olmasına rağmen çocuğu olmamaktadır. Tanrı’nın bir lütfu olarak sonradan İshak adında bir oğlu olmuştur. İshak büyüyüp belli bir yaşa
geldiğinde ise Tanrı, İbrahim’den oğlunu kendisine imanının bir göstergesi olarak
kurban etmesini istemiştir.
Kierkegaard, çocukken öğrenmiş olduğu bu kıssanın
büyüdüğünde zihnini meşgul eden bir probleme dönüştüğünü ifade eder.
KİERKEGAARD'ın AKLINDA DELİ SORULAR:
Tanrı, İbrahim’den neden böyle bir fedakârlık istemektedir?
İbrahim, imanın babası olarak anlatılırken, oğlunu kurban etme
eyleminin rasyonel bir izahı nasıl yapılabilir?
İbrahim bu süreçte ne yaşamış ne
düşünmüştür?
İşte tüm bu sorulara verilecek cevaplar imanın ne olduğunu açığa
çıkaracaktır.
Kierkegaard, İncil (yaratılış 22) de gecen bu kıssadan hareketle imanın rasyonel bir kabul olmadığını
söylemektedir. Zira ahlakî ve rasyonel hiçbir değer, kişinin öz oğlunu öldürmesini
meşru gösteremez. Burada İbrahim, evrensel olanı askıya almış ve her şeyden çok
sevdiği kendi öz oğlunu kurban etmek için yola düşmüştür. Kierkegaard evrensele
rağmen sergilenen bu davranışın ancak absürd kavramı ile açıklanabileceğini ifade
etmektedir. İman da burada anlamını bulmaktadır. Zira bu bir paradokstur ve rasyonel olarak izahı mümkün değildir. Kierkegaard, paradoksu, tekil bireyin özel
olarak evrenselden yüksek olması olarak görmektedir.
Kierkegaard’a göre İbrahim’i imanın babası yapan
bu süreçte yaşananlardır. İbrahim, oğlunu kurban etmeye götürürken büyük bir
fedakârlık yapmış olabilir ancak önemli olan bu fedakârlık değildir. İbrahim’i en
yüce imana götüren şey bu paradoksu ve absürdü başkalarına açıklayamamasından
kaynaklanan ıstırabıdır.
Aynı ıstırabı Meryem’de yaşamıştı. Babası
olmadan bir çocuk nasıl dünyaya gelebilirdi. Bunun rasyonel hiçbir açıklaması
bulunmamaktadır. Kierkegaard, Meryem ve İbrahim’i birer kahraman olarak
değerlendirmeye karşıdır. Onları yücelten şey halkın onlara yüklediği olağanüstü
güçlere sahip olmaları değildir. Onlar, ıstıraptan, acıdan ve paradokstan kurtulmak suretiyle değil, bunlara sahip oldukları için yücelmişlerdir.
Trajik kahraman ile İbrahim arasındaki fark da burada yatmaktadır. Trajik kahraman evrenseli ifade etmek için kendisini terk ederken, İbrahim ise özel ve mutlak olmak için evrenseli terk etmektedir.
Kierkegaard’a göre İbrahim, yaşadığı paradoks ve ıstırap içinde iki hamle
yapmaktadır. Bunlardan birincisi İshak üzerindeki hakkından vazgeçmektir. Bu
kendisine verilmiş özel bir görev olduğundan hiç kimsenin anlayabileceği bir görev
değildir. Kierkegaard bu hamleyi “sonsuz teslimiyet” olarak ifade etmektedir. İkinci hamle ise İshak’ı kurban etme eylemine dair beslediği ümittir. Ya Tanrı buna
müsaade etmeyecektir ya da gerçekleşirse kendisine yeni bir İshak verecektir."
Kierkegaard,birey olarak varoluşunu gerçekleştirmenin ve iman şövalyesi konumuna yükselmenin belli aşamlardan geçrek mümkün olduğunu söylemektedir.
Bu varoluş alanları estetik, etik ve dinseldir...
Her bir sayfasını hayranlıkla okuduğum bu eserde imana imanı, teslimiyete teslimiyeti gördüm.
Mutlaka okunmalı. Keyifli okumalar