Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

105 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
Güçlü bir taşlama, adeta meteor yağmuru
Bu incelemede bütünlük yoktur. Sadık Hidayet bu hicivde hiç acımamış gerçekten. Hacı Agalar aramızda. "Ya melek gibi adamdır, namazında niyazındadır," dediğiniz amca var ya, belki de bildiğiniz amca değildir, hiç emin olmayın. Hacı Aga'yı tanıyalım, zaten tanıyoruz gerçi. Hacı unvanını hacca gittiği için almamıştır. Babası hacca gitmiştir ve babasından duyduğu hikayeleri sanki kendi başından geçmiş gibi anlattığı için halk da ona inanmıştır. Geçmişini uydurmuş, bu kişilerle münasebetim, şu kişilerle ahbaplığım var, diyerek çevresini geniş göstermiştir. "Bir şeyin doğru olması için doğruymuş gibi davran." şeklinde bir söz vardır. Dönemin gidişatına göre renk değiştirir, yeri gelir muhafazakardır, yeri gelir "ben en eski hürriyetçilerdenim" der. Güç kimdeyse onun yanındadır. (Eserde sık sık Hacı Aga'nın Hitler hayranlığı dile getirildi. Hitler'in ve Almanların Müslüman olduğunu ileri sürdü ve radyoda haberleri dinlerken Alman ordusu için dua etti.) "Dünyada iki türlü insan vardır: Çarpan, çarpılan. Çarpılanlardan olmak istemiyorsan, başkalarını çarpmaya bak. Fazla okumak lazım değil. İnsanı delirtir ve hayatın gerisinde bırakır. Ama matematik dersinde dikkatli ol. Dört işlemi bilmen yeter. Para hesabını becerebilirsen kazıklanmazsın, anladın mı?" der Hacı Aga. Gazete okuyabiliyorsan yeterli, gerisine gerek yok. Önemli olan ticaret tabii. Hacı Aga iki şeye tapar: para ve kadın. Borç istendiğinde korkar, her türlü ticari işe ortak olur. Dostlarından cinsel gücü artırıcı bitkisel ilaç tavsiyesi alır. Hacı Aga dini gösteriş için kullanır ve fakir görünmeyi sever, dört duvar arasında ise salyalı salyalı para sayar. Halkın içindenmiş gibi bir imaj çizer ama halkı eşek gibi sürer. Ne tavsiye ediyor Hacı Aga? Onları ez ki düşünmeye vakit bulup da ayaklanmasınlar. "Halk başı önde, öbür dünyadan korkar olmazsa, bu dünyada da itaatkâr kalmaz. O zaman yaşantımızı sürdüremeyiz. Dünyevi ve uhrevi korku ve ceza söz konusu olmazsa, senin benim için çalışacaklarını aklın kesiyor mu? (...) Amele günde on saat ölesiye çalışıp akşam bir somun ekmeğe muhtaçken, halı depom tavana kadar dolu olursa, onun ilahi takdirin böyle gerektirdiğine inanması lazımdır." Fakir görün ki sana acısınlar, ne mütevazı hayat sürüyor desinler. "Görünüşte halka karşı şefkatli olmak, halk için üzülmek gerek. Çünkü bugün moda oldu. Ama perde arkasında canlarına okumalıyız." Evet, öyle tabi. Halkı tanımayıp da halktanmış gibi davrananlar çok. Onlara "acımak" güya iyi kalpli insan numarası yapmak "moda" oldu. Samimiyetsizler. "Vatan sizler için taştan topraktan ibaret. Önce insanları kurtarmak lazım." Milli Mücadele'de toprağı savunduk, sonrasında insanı. Fakat yıllardır Türkiye'de insan canı çok ucuz, insanımıza değer verilmiyor. Sadece sayıyız, oyuz. "Ne zevk var, ne sanat, ne de mutluluk. Hep hırsızlık, hep üçkâğıtçılık, hep ağıt yakma. Kokuşup parçalanaıyoruz. Sufisiyle, dervişiyle, yaşlısıyla, genciyle, esnafıyla, dilencisiyle hepimiz para ve makamın büyüsüne kapılmışız; hem de en utanç verici ve çirkin şekliyle. (...) Bu vatan denilen kadını ne kadar allayıp pullayıp Alkapon'un kucağına atsalar da, yararı yok artık. Çünkü her taraftan kokuşmuşluk dökülüyor." Avrupa şehirlerinin mimarisini ve çevresini, Avrupa insanın yaşam standartlarını gördüğümde "biz de böyle olabilirdik, buna hakkımız var, insanız biz de" demekten kendimi alamıyorum. Ne düzgün bir şehirleşme var, ne sanat, ne de güzellik var. Söyler misiniz, kaçınız sokağa çıktığında bulunduğu muhitten mutlu? Kim "iyi ki buradayım" diyebiliyor? Hanginiz güneş doğduğunda huzurlu hissedebiliyor? Her gün kavgacı şoförlerin, korna seslerinin, küfürlerin, eski model otobüslerin motor gürültülerini çekmek zorunda mıyız? Soluduğumuz hava temiz hava mı? "Biz dünya denilen foseptik çukurunda yaşıyor, kurtlar gibi fakirlik, hastalık ve pislik içinde kıvranıyor, en iğrenç şekilde hayatta kalıyoruz. İşin komik yanı, en güzel şekilde yaşadığımızı sanıyoruz!" "Bir nesil daha bu milletin kaderi sizlerin elinde olursa, yok olacaktır." Fakirler her yerde aşağılanmıştır, zenginler birbirini kollamıştır. "Her yerde zenginler bizden yana" der Hacı Aga. "Fakir niçin fakirdir, çalmayı bilmediği için." Bu söz neredendi ya, var mı hatırlayan? Bu eser 1945'te, İkinci Dünya Savaşı'nın son zamanlarında yayımlanmıştır. Yayımlandığı tarihte İran'da iktidarda Batı yanlısı Muhammed Rıza Pehlevi vardı. 1979'da İran İslam Devrimi'yle sürgün edildi ve 1980'de Kahire'de kanserden öldü. Günümüzde çocukları ve eşi dağınık halde yaşamaktadır. İki çocuğu bunalıma girip intihar etmiştir. Yazarımız Sadık Hidayet ise 1951'de Fransa'da intihar etmiştir. Kitabın sonuna Sadık Hidayet'in şu notu düşülmüş: Okuyandan bir dua umarım; Çünkü ben kulunuz günahkârım.
Hacı Aga
Hacı AgaSadık Hidayet · Yapı Kredi Yayınları · 20172,185 okunma
·
38 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.