Hem sorularına cevap olabilmesi hemde alıntının daha iyi anlaşılabilmesi için kavramları biraz açmaya çalışayım. Günümüz toplumunda kullanılan güzel kavramı, özne olan toplumun kültürel, dini ve geleneksel tarihselliğinin bir sonucu olarak oluşuyor. Yani, bir toplumun farklı çağlarda ve/veya farklı toplumların aynı çağlarda güzel olarak nitelendirdiği objelerin yapısı ve özellikleri farklılaşabiliyor. Bunun en güzel örneklerini müzelerde farklı toplumların farklı çağlarda inşa ettiği —özellikle kadın— heykellerde veya seramik işlerinde görebiliriz. O kadar uzağa gitmeyip bizden bir önceki jenerasyonun güzel kabul ettiği giyim, süs ve fiziksel özelliklerden, objelerin sanatsal özelliklerine kadar olan skalayı inceleyerekte ulaşabiliriz.
Peki, güzel bu kadar değişebilen bir değerler midir? Eğer bu algı değişiyorsa, güzel denilen şey “güzel” midir? Yazarın bu alıntıda yapmak istediği ayrım tam olarak bu. Toplumsal güzellik paradigmasının şekillendirdiği estetik algısı ile kendinden güzel olan arasında ki ayrım. İnsan realitesi temele alındığı zaman “kendinden güzel” olanın değişmeyeceği.
İnsana kendisi ve var oluş arasında ki bağlantıyı anlatan, “Ben buyum” , “Sen busun” diyen şey, işte tam olarak bu şey; yazarın bahsettiği “varlıktaki aşkın sırrın gösterilmesi” olayı. Bunu bir ağaca baktığımızda, bir okyanusa, bir yıldızlı geceye veya toplumun güzel/çirkin sınıflandırmasından bağımsız olarak her bir insana baktığımızda görebiliriz. Yazara göre gerçek “güzeller” bunlar.
Nedensellik ise, bu sırrın gösterimine bir katkısı olmayan noktalar. İçinde bulunduğu bağlar ve/veya istemeye araç olabildiği noktalar. Mesela insanda; sosyal statü, simetrik bir yüz, saç rengi, fiziksel şekil gibi. Doğada ve diğer objelerde ise pürüzsüzlük, kusursuzluk, estetik algısına hitap eden şekil, renk, koku vs. gibi. Alıntıda bahsedilen “istemeye hizmet eden estetik” tam olarak bu oluyor. İnsanın içindeki oburluğunu, şehvetini, aç gözlülüğünü, kibrini yani kısaca istemesini azdıran estetik. Bu estetik gözlük ile bakıldığı zaman işte, bu nedensel ilişkilerden başka bir şey görülemez.
Yazar bu yüzden “nedensellik içinde güzellik var olamaz” diyor. Çünkü bu nedensellik bağları insana bir görü şansı sunmuyor, dolayısıyla da içinde gerçek “güzeli” barındırmıyor.