Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

SOLUK SOLUĞA Hep yanıldı ve yenilgilere uğradı ama atıldı yine de yeni serüvenlere Vakti olmadı acıların hesapını tutmaya durup beklemeye, geri dönmelere vakti olmadı Yangınlarla geçti ömrü ve hep yanlızdı – ki onlar daima birer yalnızdırlar Nerde doğmuştu ve ne zaman kopup gitmişti o kentten anımsamıyor artık Hangi sokaktaydı ilk sevgili ve hala sürüp gider mi ilk öpüşmenin esrikliği Gizlice buluşmaya gelen ve ölürcesine korkular geçiren o kız nerdedir şimdi Sensiz olursam yaşayamam diyen o liseli kız hangi kentte kaldı ve o sarışın o afeti devran bekler mi hala atlas yataklara sererek yaşamanın anlamını Üşüten bir acıydı belki her ayrılık her yolculuk yangınların başladığı yereydi ama vakti olmadı hesabını tutmaya aşkların, ayrılıkların ve anıların İstese de kalamazdı vakti gelince geyik sesleri yankılanınca yamaçlarda yürek burkulması ve hüzün ve keder aralıksız doldururdu günlerin bohçasını Dudaklarında öpüşlerin gül esmerliği içinde kıpırdanıp durur ufuk çizgisi Ay bile soğuktur o zaman bir buz parçasıdır Çaresiz çıkılacaktır o yolculuklara ki bir ömrün karşılığıdır serüvenler Birazda serüvendi yaşamak belki yatkındı büyük yolculuklara ki serüvenler daima büyük aşklar ve büyük yolculuklarla başlar Anıları, aşkları ve bir kenti bırakıp gidebilirdi apansız Apansız başlardı yolculuklar hangi saatinde olursa olsun günün ve hep kar yağardı nedense durmadan kar yağardı yol boyunca ve nasılsa yok olup giderdi hüzün kent görünmez olunca arkada Ne bir veda sözcüğü dökülürdü dudaklarından ne de dönüp bakardı geriye bir kez olsun Ne zaman yollara düşse biterdi acılar gül yüzlü sular fışkırdı toprağın karnından kavaklarsa oynak bir çingene kızı her kıpırdanışında açılıverir uzun ince bacakları Mekan tutmak ve her akşam aynı ufukta güneşin batışını görmek ölümdür biraz ölümdür biraz hep aynı yatakta aynı kadınla sevişerek sabaha varmak Kitapları hep aynı raflara sıralamak aynı eşyayı kullanmak eskimektir biraz soluk soluğa yaşamalı insan her sabah yeni bir şeyler görebilmeli ve cehenneme dönse de bütün bir ömür, mutlaka bir şeyler degişmeli her\gün Ey o büyük yolculukların ürperten heyecanı okyanus dalgalarının sesleriyle dol bu ömre ölüme ve aşka durmadan kement atan serüvenlerle geçsin yaşamak Buz tutmuş bir dünya ortasında yollara düşerdi o hep aynı ıslıkla önünde dağlar, uçurumlar ve günlerce süren okyanus fırtınaları sarsılan gök, yarılan toprak çelik uğultularla burğaçlanırken yaşamak işte öylesine kucaklardı onu ve her nasılsa keklik sekişle bir aşkın sevinci dolardı yüreğine çıkarıp atardı o zaman deli bir ırmağa ne kalmışsa bir önceki serüvenden Soluk soluğa yaşadı kentleri, aşkları bağlanacak kadar kalmadı hiçbirinde pervasız bir acemi, bir çılgın soyu tükenen bir bilgeydi belki O yalnız kaybetmesini öğrendi ömründe avucundan dökülen kum taneleriydi her şey, ne bir serseriydi ne de bir yılgın bir şavasçı ama kendi kafasıyla düşünen ve hakkında ölüm fermanları çıkarılan biriydi belki Sevince deli gibi severdi pervasız severdi sevince dövüşmek ancak ona yakışırdı ona yakışırdı aşklar ve yolculuklar yoktu bağlandığı herhangi bir şey bulutlar gibi çekilip giderdi seslerin arasından Ne bilir ömrün değerini bir çılgın yalnızca kendini yaşamayı nerden bilebilir ve başarısız eylemler çağında o kaçabilir mi binlerce kez ölmekten Yerleşik yargıları olmadı hiç kurmadı güzel gelecek düşleri nerde bir yangın, nerde tehlike o mutlaka ordaydı birdenbire Dinsizdi, özgür sayılırdı belki ama bağlanmadı özgürlüğe de Hiçbir yerde yeterinden çok kalmadı beklemedi anılar sarnıcının dolmasını şikayetsiz yaşadı yaşadığı her günü yoktu yüreğinde pişmanlıkların izi Ayrıntıların izi kalmamış artık üst üste yaşamakta ayrılıklar ve bir bulut gibi sıyrılıp gidilmiştir dağların, denizlerin üzerinden Geride kalan ne varsa soluktur şimdi titreyen kandiller gibi sönmek üzeredir (ve her yıl biraz daha harabeye dönen o eski konaklar gibidir anılar gül bahçeleri, sesiz koru ve orman yabanıl otlar içinde kaybolur gider) Belki bir sağanak boşanır apansız yüzyıllık bir yagmur başlar ve sinsi bir hastalığa dönmeden alışkanlıklar yok olup gider her şey, belki kül olur Hırçın bir okyanustur yürek dar gelir ufuk ve mutluluklar çevreni anılarsa birer çıban izidir yaşanmaz onların ölgün gölgesinde Durgun bir su gibi aktı mı yaşamak ve zaman uysal bir kısrak gibi dinginleşti mi anısız kalınmıyor artık ne yapılsa kuşatıyor yolları, aşkı ve ömrü bekleyişleri kemiren çakal sesleri Oysa bütün köprüler yakılmalı ayrılıklar vakti ve herhangi bir şeyle eşit olmaksızın yollara düşmeli habersiz ve sessiz Çürük bir diş gibi kanırtıp kentleri dünyanın ağzını kanlar içinde bırakmalı Bir ömrün olgunlaştıramayacağı acemilikler toplamı ve bir çılgın boyun eğmedi kendine bile seçme zorunda kalmadı yaşamayı Nasıl bağlanmadıysa yere ve zamana bağlanmadı kendine de ömür boyu dağlara tırmanan atlar gibi soluk soluğa yaşamak istedi dünyayı bir şahan gibi bulutlara kurdu dumanlı sevdaların yörük çadırını sıradan bir gezgin değildi hiç dövüşür gibi yaşadı yolculukları belki korkusuz sayılmazdı büsbütün korkardı korkulara düşmekten zaman zaman ve bütün gemileri yakıp yollara düşerdi o hep aynı ıslıkla mutlu muydu, hiç düşünmedi böyle şeyleri umutlardansa nefret etti daima Hep yanıldı ve yenilgelere uğradı ama atıldı yine de yeni serüvenlere Pervasız bir acemi, bir çılgın soyu tükenen bir bilgeydi belki Ama bir şey vardı yine de başarısız ihtilallerden kendine kalan
Ahmet Telli
Ahmet Telli
·
12 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.