Gönderi

78 syf.
9/10 puan verdi
·
Liked
Aşağılık Kompleksinin Tamamlan(a)mamış Kitabı
Selim ile Tokuç Ali, iki çocukluk arkadaşı, iki can dostu. Dışarıdan görünen böyle, ya görünmeyenler; insanın içinde yaşattıkları, kimseye göstermediği duygular, düşünceler... Hikayemizde Selim küçükken babasız kalır ve annesiyle birlikte ağanın yanına yanaşma olarak alınır. Fakat köyün ağası, o bildiğimiz, filmlerde bize anlatılan kötülerden değildir. İyi, yufka yürekli bir insandır ve Selim'i onla yaşıt Ali'yle bir tutar, ayırmaz. Selim bu aileden her türlü iyiliği görür. Ali'nin çocukluk, gençlik arkadaşıdır ve yedikleri içtikleri hep bir gider ama ta ki... Ta ki, bir gün gelir Selim içindeki kabaran gururun esiri olur ve 16 yaşındayken hem ağanın yanından ayrılır hem de annesini yalnız bırakıp köyü terk eder. Böyle yazınca çok büyük bir neden bekliyor insan ama kitapta Selim'in ayrılış nedeni o kadar basit bir olaya dayanıyor ki, asıl konunun onun içinde biriken "aşağılık" duygusunun bir yansıması olduğunu çabucak anlıyorsunuz. Onun köyden ayrılışına kimse bir anlam veremez. Haber vermeden çekip gitmesine rağmen Ali, yaşamının geri kalan kısmında Selim'e karşı içinde sevgisini, can arkadaşlığını büyütürken, Selim ise içinde yalnızca ona karşı duyduğu nefreti, düşmanlığı büyütür. Bu nefret öyle bir hal alır ki gözü pekliği sayesinde savaş döneminde çete başı olan Selim, bir gün köye gidip Tokuç Ali'nin evini basar ve ona duyduğu nefreti işkence yoluyla kusar. Ali bu nefretin nedenini baştan anlamaz ama sonrasında amacın yalnızca onu "aşağılamak" olduğunu fark eder ve buna izin vermez. Sonuç bu iki can arkadaşın nefret-sevgi düzleminde farklı şekillerde yok oluşudur. Peki gerçekte bu nefretin kaynağı nedir bilinmez. Kendini Ali'den daha zeki, daha güçlü görüp ağa oğlu olmaya daha mı yakıştırıyordu, yoksa babasız olmanın getirdiği fiziksel olarak güçlülüğüne rağmen ruhsal olarak bir eziklik hali mi yaşıyordu bilinmez. Bilinen o dur ki, hem özünde hem de görünürde iyi olan bir insanın, ruhunda büyüttüğü canavarla nasıl olup da bir nefret makinesine dönüşebildiğini gösteriyor bize roman. Yazdığım bu son cümlede "ruhunda büyüttüğü canavar" kısmı, acaba sizlere Yusuf Atılgan'ın bir başka romanını hatırlattı mı? Ding dong. Anayurt Oteli'nin katibi Zebercet. O romanda, Zebercet sıradan, tekdüze bir hayat süren, görünürde yalnızlık haricinde herhangi bir problemi olmayan, garanti bir işi ve nispeten yeterli bir kazancı olan bir karakterdir. Fakat içinde yıllar yılı bastırdığı duygular, onu son derece basit bir olay neticesinde yavaş yavaş ele geçirir ve bir caniye dönüştürerek kendi sonunu da hazırlamasına neden olur. Zebercet, ne fiziksel ne de zeka olarak kadınların ilgisini çekebilen bir erkek değildir. Alabildiğine yalnızlık duygusu ve sevgi içerikli cinsel açlık onda "aşağılık" kompleksi yaratır ve normal görünen bir adam olan Zebercet bir anda Gebercet'e dönüşür. Peki burası size yazarın bir başka romanından tanıdık geldi mi? "Babasız olmanın getirdiği fiziksel olarak güçlülüğüne rağmen ruhsal olarak bir eziklik hali mi yaşıyordu" Ding dong. Bunu da bildiniz. Meşhur aylak adamımız Bay C. Çocukken kötü baba figürünün yaşattığı travmaları sebebiyle ileriki yaşamında kendi deyimiyle "tutamak" sorunu yaşayan bir karakterdir Bay C. Ruhunda yaşadığı eksikliği hiçbir zaman tamamlayamayan, fiziksel olarak çekici, kadınlardan her dönem rağbet gören ve paralı bir adam olmasına rağmen kendini asla bir kadına ait göremeyen, aile olamayan, bulunduğu topluma uyum sağlayamayan ve tüm bunlardan da özgür ruhunun, aylaklığının altına sığınmaya çalışarak kaçmaya uğraşan bir tutunamayandır. İçindeki bu "eksiklik, aşağılık" hali paraya, çekiciliğe, popülerliğe rağmen hiç gitmeyecek ve bir tamamlanmayan ruh olarak kalacaktır ömrü boyunca. Selim, Zebercet ve Bay C. aynı yazarın çok başka hikayelerinin çok farklı karakterleri gibi görünseler de aslında birbirleriyle üstte belirttiğim konular çerçevesinde bakıldığında gayet benzer yanları bulunan roman karakterleridir. Yusuf Atılgan, romanlarında normal görünen insanların normalin dışına ne kadar da kolay çıkabildiklerini, içlerinde neleri büyüttüklerini, göze ufacık görünen durumların nasıl da suyun taşmasına vesile olduğunu mükemmel bir şekilde anlatılır. Canistan, bilindiği şekliyle yazarın yaşamının son döneminde yazdığı ve dört bölüm olarak düşünüp ömrü yetmediği için ancak üç bölümünü bitirebildiği bir romandır. Fakat aslında eksik bir roman değildir, daha doğrusu okura eksiklik hissini pek vermez. Bunun nedeni de yazılan üç bölümün de tamamlanmış bir halde yer almasıdır. Roman, duruşma, yargıç, tanık ve sanık bölümleriyle önce tasarlanmış olup yazılmayan tek kısım son bölüm olan "sanık"tır. Anlatım açısından kitaba baktığımızda, başlarda Selim ve Ali zihinleri üzerinden bilinç akışı bir anlatımı okuyorken daha sonraları gayet düz, diğer kitaplarından farklı bir anlatıma geçiş yapar. Yalnız kitabın bu düz diye tabir ettiğim kısımları gayet sade ve akıcıdır; okuru kesinlikle sıkmaz. Atılgan, belki de son bölümde yine ilk kısımda olduğuna benzer bir şekilde bir anlatımı tercih edecekti bilinmez ama kitap şu iki farklı anlatım şekliyle ve tamamlanmamış haliyle bile son derece başarılı bir eser. Yusuf Atılgan'ın eserlerine giriş yapmak isteyecek okurlar için ben bu kitabı Aylak Adam ve Anayurt Oteli'nden sonra okumalarında fayda olduğunu düşünüyorum. Hem yazarın son eseri olması hem de diğer kitaplarına göre daha farklı bir yazım tarzını içermesinden ötürü okumalarda sona bırakılmasında fayda var. Fakat "tamamlanmamış roman" korkusuyla okumaktan çekinen okurlar, kesinlikle bu romanı okumaktan kaçınmamalı ve Yusuf Atılgan'ın bu güzide eserinden kendilerini mahrum bırakmamalılar. Selim, Zebercet ve Bay C. için daha detaylı kıyas yapabilme adına şuraya Anayurt Oteli ve Aylak Adam incelemelerimi bırakıyorum. #49277417 - #49214297 Son olarak hiç aklımda yokken bu kitabı okumama ve dolaylı olarak bu incelemenin yazılmasına vesilen olan "Canistan" sevdalısı
Osman Y.
Osman Y.
'ye de teşekkür ediyorum.
Canistan
CanistanYusuf Atılgan · Yapı Kredi Yayınları · 20174,392 okunma
··
281 views
İmge okurunun profil resmi
Atılgan'ı Freud hayranı(kitaplarindaki karakterlerin yaşadığı bastırılmış cinsellik ve bu kitap özelinde de sıpa meselesi bunu doğrular) ve kendi babasıyla da ilişkileri çok iyi olmayan bir yazar olarak biliyorum. Kitapta çiftçiliği öyle güzel anlatır ki hemen gidip toprak ekip biçesi gelir insanın. İnceleme için teşekkürler keyifle okudum.
Turhan Yıldırım okurunun profil resmi
Ben de katkınız ve güzel yorumunuz için teşekkür ederim.
Osman Y. okurunun profil resmi
Güzel anlatmışsın , diğer kitaplarıyla da karşılaştırarak , eline sağlık. Kitabı çok sevdim evet ama sevdalısı olacak kadar değil sanırım :) Faydalı olduysam ne mutlu bana. Diğer kitaplarla ortak noktalar olsa da dediğin gibi , bir yandan da farklı bir anlatım var bu kitabında. Beni en çok etkileyen yönü tıpkı Ayfer Tunç gibi az cümleyle çok şey anlatması oldu , Aziz Bey Hadisesi kitabında 80 sayfada adeta 800 sayfalık konu vardı , Canistan da bence böyle ve 70 değil sanki 700 sayfa. Bu vesileyle iyi bayramlar ve edebiyatlı günler olsun :)
Turhan Yıldırım okurunun profil resmi
Teşekkür ediyorum Osman, incelemeye katkın ve güzel yorumun için. Kısa yazmak yazarın alamet-i farikası. Üç romanı da anlatımı yoğun, gören göz için içeriği son derece yüksek kitaplar. Keşke daha çok yazsaymış ama az sayıda vurucu kitaplar bırakmayı tercih etmiş.
Hidayet Çelik okurunun profil resmi
Harika bir inceleme olmuş, kaleminize sağlık.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.