Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Hangi kelime kullanılırsa kullanılsın, Osmanlı döneminin bu son yıllarında Türk aydınları arasında kendilerinin ve millî varlıklarının üç mihraka sahip olduğu görüşü kuvvet kazanıyordu. İkdam’daki bir yazarın sözleri ile «Din cihetiyle İslâm, heyet-i ictimâiyemiz cihetiyle Osmanlı, kavmiyet cihetiyle cihetiyle Türküz» deniliyordu. Bu görüş tabiî Türklerin, çok dinli ve çok kavimli imparatorluğu oluşturan birçok unsurlardan ancak biri olduğunu ifade ediyordu. Lâkin bu kelimeler ve bunlar arasındaki münasebetler için kesin sınırlar çizmek bir başka mesele olmuştu. Daha açık bir şekilde millî hüviyeti belirleme ihtiyacının doğuşuyla bunlardan birinin tercihi meselesi sonraları birçok defalar gerilim ve karışıklıklara meydan vermişti. İslâmî ümmet veya daha yeni olan bir Osmanlı milleti fikrinin, bağımsız millî devlet prensibi içindeki yerinin kesin olarak ne olacağı sorusunu da beraber getiriyordu. Bu soru, belki de diğer yerlerden çok daha fazla olarak basında Osmanlı dili ve dilin ıslaha olan ihtiyacı ile ilgili yapılan münakaşalarda görülmektedir. Bu dil, gerçekte devletin resmî dili anlamında Osmanlıca mıydı, yoksa Türklerin millî dili olan Türkçe miydi? Bu dil, faydalandığı Arapça ve Farsça gibi iki kaynağa mı bağlıydı, yoksa Orta Asya’daki Türk ağızlarına mı daha çok yakındı? Görünüş itibarıyla akademik olan bu soruların altında çok daha önemli olan millî hüviyet ve millî görünüş soruları yatıyordu. Verilen cevaplar büyük ölçüde kişinin bunlara verdiği önem ve ilgiye göre değişiyordu. Bununla birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nun hayatî menfaatları için ele alınan konular sadece bu üstünlükler meselesi değildi. Belirli bir milletin varoluşu, siyasî niteliği olmasa bile devletin bütünlüğü için bir tehlike teşkil edebilirdi. Bu sebepten ileri sürülen itirazlar zaman zaman milliyet ve mezhebe bağlanmıştı. Meselâ Arnavut kelimesi, Sultan II. Abdülhamid devrinin önde gelen gazetelerinden olan Mizan ve Sabah arasında ateşli bir münakaşaya yol açmıştı. Mizan gazetesi, Müslümanlar yerine Arnavut Müslümanlar kullanılmasına itiraz ediyor32 ancak Sabah bu itirazı garip buluyordu: «Mizan’a göre Arnavut kelimesi yerine Müslüman demeli imişiz. Fakat bu iki kelime eşanlamlı olmayıp aralarında bir ilgi vardır. Ne Müslümanların hepsi Arnavut’tur, ne de Arnavutların hepsi Müslüman’dır...... Arnavutluk ismi ise sırf yeni coğrafya terimlerinden ve herkesin bildiği ve kullandığı bir isim olmaktan başka bu ismin Osmanlı menfaati açısından dahi büyük önemi vardır.33» Hatta Türk kelimesi bile tenkitlere hedef olmaktan kurtulamamıştı. Çünkü bu terimin kullanılışı birlik prensiplerine karşı görülüyordu. Arnavutlar konusundaki tutumuna ters düşmesine rağmen Mizan, sadece Saadet gazetesinin itirazına karşı koyabilmek için kendisini «Türk gazetesi» olarak etiketliyordu: «18 numaralı nüshanızda gazetemiz «Müslüman» ve «Osmanlı» gazetesidir dediniz. Halbuki o ibare yine baş tarafta duruyordu. Türk ne demektir, Müslüman nedir, Osmanlı neye derler. Bir kere düşününüz. Tarih öğretmeni, hususiyle diplomat da olacaksınız! Bir gazete «Türk gazetesiyim» derse ne demiş olur? Bilhassa Türk kavminin fikirlerine hizmet edeceğini iddia etmiş olmaz mı? Bundan da «Müslüman» ismi altında toplanan kavimlerden Türkten başkasına ilgisiz kalacağı görüşü çıkarılamaz mı? Sonra dönüp «Müslüman gazetesiyim» derse -tenakuz etmiş olmakla birlikte - ne demiş olur? Bilhassa İslâm milletinin hizmetinde bulunacağını ilân etmiş olmaz mı? Bundan da «Osmanlı» unvanı altında yaşamakta olan milletlerin İslâmdan başkasını tanımayacağı düşünülemez mi? Sonra yine dönüp «Osmanlı gazetesiyim»
3 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.