Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Takva
TAKVÂ HAKKINDA MEKTUP - Ahmed Yüksel Özemre Sevgili evlâdlarım Hasan bey ve Şûle hanım, Fakîre, Cenâb-ı Peygamber Efendimiz’in: “Bir gün adâletle muâmelede bulunmak altmış yıllık ibâdetten üstündür” 1 hadîsinden ne anlaşılması gerektiğini sormuştunuz. Bu mektubumda bu konuya kısaca temâs etmek istiyorum: Bu hadîs, en azından, “adâlet ile muamelede bulunmak” fiilinin Cenâb-ı Hakk’ın emrettiği, ve hiçbir müslümânın kaçınamıyacağı, diğer mûtad ibâdetlerden çok üstün bir ibâdet olduğunu bildirmesi bakımından önemlidir. Cenâb-ı Peygamber’in indinde “adâletle muamele bulunmak” fiilinin meselâ namaz gibi, oruç gibi, hac gibi vb... mûtad ibâdetlerden üstün tutulmasının sebebi acaba nedir? Aslında dinin temeli olan bu ibâdetler insanların çoğu tarafından, yapılan ibâdetin menâsik’inin2 neye delâlet ettiği bilinmeden, otomatiğe bağlanarak taklîden icrâ edilmektedir. Hiç kuşkusuz Cenâb-ı Hakk bu ibâdetleri sırf “Allāh’ın emridir” diyerek itaatkâr bir biçimde ifâ edenlerin bu fiillerinden muhakkak ki râzîdir. Ama, meselâ akşam namazının niçin üç rek’at olduğunun da namaza niçin besmeleyle değil de iftitâh tekbîriyle ve ayakta başlanılmakta olduğunun da kezâ kıyâm, rükû, secde ve kuûd’un neden bu sırayı tâkib etmekte olduğunun da Hz Peygamber’in niçin bu şekilde namaz kılmış olduğunun da sebebleri açıklanmış değildir. Peygamber Efendimiz’in Sünneti böyle olduğu için3 herkes de bunların derin mânâsını düşünmeden (zâten düşünse bile fehmedebilmesi, idrâk edebilmesi ve temyiz edebilmesi için elinde kendisini tatmîn edebilecek kıstaslar bulunmadığından) namazını bu minvâl üzere taklîden ve otomatik bir biçimde kılar. Zâten Cenâb-ı Hakk da kullarından bundan daha fazlasını taleb etmiş değildir. Buna karşılık, “adâletle muamelede bulunmak” ne otomatik bir ibâdet ve ne de otomatik bir davranış şeklidir. Herkesin üstesinden gelebilmesinin mümkün olmadığı bu özel ibâdetin menâsiki de mûtad ibâdetlerinkinden çok farklıdır. Bu ibâdetin: hak, hakkāniyet ve adâlet kavramlarının, Allāh’ın rızâsına lâyık olacak şekilde 1) fehm, 2) idrâk, ve 3) temyiz edilmesini, ve bunların da ötesinde 4) hakkāniyetle ilgili hükmün cesâretle ilân edilip, 5) adâletin bilfiil tesisi için harekete geçmek azmini gerekli kılan kendisine has bir menâsiki vardır. Bunu gerçekleştirmek ise düpedüz bir cihâd4 ve Kur’ân’ın: “âdil olun!” (V/8) ve “Muhakkak ki Allāh hakkāniyete uygun davrananları sever” (LX/8) emr-i ilâhîlerine uyulmasını gerektiren farklı bir durumdur. Herhâlde bunun için olsa gerekir ki “adâletli olmak” Cenâb-ı Peygamber Efendimiz’in 6. göbekten torunu olan İmâm Cafer-i Sâdık’ın tesis etmiş olduğu Câferî Mezhebi’nde, İslâm’ın, Kelime-i Tevhîd’den sonraki ve namazdan önceki ikinci şartı olarak kabûl edilmektedir. Cenâb-ı Peygamber Efendimiz’in: “Bir gün adâletle muâmelede bulunmak altmış yıllık ibâdetten üstündür”5 buyruğu ile “... I’dilû! Hüve akrabu li-t takvâ ...” (V/8), yâni: “... âdil olun! Bu, takvâya yakındır” âyetini aynı anda göz önünde tutacak olursak Kur’ân’daki takvâ kelimesinin medlûlünün: Lûgatların işâret etmekte oldukları: 1) çekinmek, 2) fazlasıyla korunmak, 3) nefsi âhiret’te ona zarar verebilecek şeylerden korumak, ve fayda verebilecek şeylere yönlendirmek anlamlarından çok farklı olduğu, ve Takvâ sâhibi olma’nın, bir günlük uygulaması bile 60 yıllık ibâdetten üstün olan adâlet’ten de üstün olduğu âşikârdır. Dolayısıyla takvânın “mûtad ibâdetleri dikkatle ve eksiksiz yapmak”dan çok daha farklı bir şey olduğu da bedihîdir. Herhâlde bu farklılığı belirtmek için olsa gerek Hz Muhammed bir hadîsinde: “Her takvâ sâhibi Muhammed’in Ehl-i Beyti’indendir”6 demektedir. Bir başka hadîsde ise: “Her şeyin bir mâdeni vardır. Takvânın mâdeni ise âriflerin kalbidir”7 demekle ancak Cenâb-ı Hakk’a ârif olanların takvâ sâhibi olduklarını tefhîm etmektedir. Cenâb-ı Hakk’ın sizleri takvâ sâhibi ve bu cihetle de feyyâz kılmasını niyâzıyla hasretle gözlerinizden öperim, sevgili evlâdlarım. Ahmed Yüksel Özemre
Ahmed Yüksel Özemre
Ahmed Yüksel Özemre
ozemre.com/mektuplar/takva... ---------------------------------------------------------- [1]Abdülbâkı Gölpınarlı’nın Suyûtî’nin çoğunu Al Câmi’- al Sagıyr fî Ahâdis-al Başîr-al Nazîr ve birkaç tânesini de: Abdurraûf-al Munâvî’nin Kunûz-al Hakāyık fî Hadîsi Hayr-al Halâyık ve Kâdıy Abu-l Fadl İyâd ibn-i İyâd-al Mâlikiyy-al Andedûsî’nin Şifâ başlıklı hadîs külliyâtından 1000 hadîs seçerek yayınladığı): Hz Muhammed ve Hadisleri, s. 50, no.298, Arkın Kitabevi, İstanbul 1957. [2]Menâsik: fiilî ibâdetleri icrâ ederken izlenecek olan sıra, usûl, yol-yordam. [3]Bir hadîsde: “Namazı benim kıldığım şekilde kılınız!” denilmektedir. [4]Bk. Ahmed Yüksel Özemre: İslâmda Aklın önemi ve Sınırı 2. baskı. s. 133-140, İslâm’da Genel Anlamıyla Cihâd, Kırkambar Yayınları, İstanbul 1998. [5]Abdülbâkıy Gölpınarlı(’nın Suyûtî’nin çoğunu Al Câmi’- al Sagıyr fî Ahâdis-al Başîr-al Nazîr ve birkaç tânesini de: Abdurraûf-al Munâvî’nin Kunûz-al Hakāyık fî Hadîsi Hayr-al Halâyık ve Kâdıy Abu-l Fadl İyâd ibn-i İyâd-al Mâlikiyy-al Andedûsî’nin Şifâ başlıklı hadîs külliyâtından 1000 hadîs seçerek yayınladığı): Hz Muhammed ve Hadisleri, s. 50, no.298, Arkın Kitabevi, İstanbul 1957. [6]İsmail Mutlu, İsmail Mutlu, Şaban Döğen, Abdülaziz, Câmiü’s-Sağîr Muhtasarı, Tercüme ve Şerhi, c. 1, s. 28, no. 10, Yeni Asya Neşriyât, İstanbul1996. [7]A.g.e., c. 3, s. 203, no. 3237.
·
19 görüntüleme
#Ez Oshoo# okurunun profil resmi
mektubu okumak bizede nasib oldu 🙏saol
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.